Buhar gücünün revaçta olduğu sanayi devrimi ile başlayıp, yapay zekâ ve robotik süreçlerin revaçta olduğu teknoloji ile kabuk değiştiren “iş yaşamı” anlayışının sosyal hayatlarımıza da etki etmemesi kaçınılmaz bir şey.
Bir ev tutmak, taşınmak, hatta anne evine geri dönmek, hepsi bir geçiş hâlinin parçası. Bu akışkanlık içinde, bir kavram öne çıkıyor: Storage place. Eşyalar orada; hayat, başka bir yerde devam ediyor.
Pandemi sonrası büyük istifa dalgasının ardından, birçok profesyonel yeniden eski kurumlarına dönmeye başladı. Sessiz istifaların yerini, sessiz ama anlamlı geri dönüşler aldı.
Uzun yıllardır yapılan araştırmalar, erkeklerin genel olarak kadınlardan daha fazla kazandığını gösteriyor. Ancak asıl dikkat çekici fark, evli erkeklerle diğer çalışanlar karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. Evlilikle birlikte erkeklerin maaşında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Bu olguya da “evlilik primi" deniyor.
Artık boş zamanı yönetebilmek çok zor. Çünkü harcadığımız şey zaman değil dikkat. Eskiden “vakit nakittir” denirdi, bugün ise “dikkat nakittir”.
Hayat ileri bakarak yaşanır, geçmişe bakıp anlaşılır diyorlar. Şimdi anlıyorum ki “zorunluluk” dediğim şey, beni hem disipline etti hem de dönüştürdü. Eğer o mecburiyetler olmasaydı, belki bir yönüm, bir hedefim, bir motivasyonum olmayacaktı.
Bugünün HR gündemi hâlâ enflasyon, maaş, izin ve performans etrafında dönüyor. Ama dışarıda dünya çoktan değişti.
Z kuşağı, eğitimine ve kişisel gelişimine yaptığı tüm yatırımlara rağmen, iş hayatına girişte kapalı kapılarla karşılaşıyor.