Artık boş zamanı yönetebilmek çok zor. Çünkü harcadığımız şey zaman değil dikkat. Eskiden “vakit nakittir” denirdi, bugün ise “dikkat nakittir”.
Hayat ileri bakarak yaşanır, geçmişe bakıp anlaşılır diyorlar. Şimdi anlıyorum ki “zorunluluk” dediğim şey, beni hem disipline etti hem de dönüştürdü. Eğer o mecburiyetler olmasaydı, belki bir yönüm, bir hedefim, bir motivasyonum olmayacaktı.
Bugünün HR gündemi hâlâ enflasyon, maaş, izin ve performans etrafında dönüyor. Ama dışarıda dünya çoktan değişti.
Z kuşağı, eğitimine ve kişisel gelişimine yaptığı tüm yatırımlara rağmen, iş hayatına girişte kapalı kapılarla karşılaşıyor.
Geçtiğimiz yıllarda enflasyon dememek için birçok terimi temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp yedik. Takip edenler bilecektir, neydi bunlar? Stagflasyon, şrinkflasyon, skimpflasyon... Yeni yeni “taklalar” attık, attırdık ama enflasyonu düşürmek için yeterli adımları bir türlü atmadık. Yani bunlar günü kurtarma hamleleri. Ayın ilk günündeki 100 bin lira ile ayın son günündeki 100 bin liranın alım gücünün aynı olmadığını ve önümüzdeki dönemlerde de bu acı tablonun aynen devam edeceğini de artık hepimiz biliyoruz. İşte tam da burada konuyu mucizevi bir yere getireceğim: Earned Wage Access. Yani Kazanılmış Ücrete Erişim. Peki, nedir bu?
Karşınızda “hadi bir başlayayım da hayırlısıyla“ diyen bir kesim yok artık. Yeni jenerasyon tecrübeli olmasa da iş ilanının nasıl bir kültür ve iklimden geldiğini çıkarabilir.
Satranç taşları sadece tahtanın üstünde değil, ofisin koridorlarında dolaşıyor olsaydı, acaba hangi departmanı temsil ederdi?
Her şeye sahip gibi görünen, istediklerine ulaşmış başarılı kişilerle; aynı çabayı gösterdiği hâlde bir türlü istediği noktaya gelemeyenler arasında ne fark var? Ya da dışarıdan bakıldığında “başarılı” olan ama içten içe stres ve mutsuzluk içinde yaşayan insanlarla, aynı yoğun tempoda çalışmasına rağmen huzurlu ve tatmin olmuş görünenler arasındaki fark nerede gizli?