Eylül ayında haber sitelerine bir haber düştü, fırtınalar koptu. Milli Eğitim Bakanı çocuğunu Ankara’da özel bir okula yazdırmıştı. Bir devlet okuluna bile değil, bir özel okula. Bu konu kamuoyunda çok tartışıldı.
Bir anı
Doktora çalışmam sırasında aldığım matematik derslerinden birisinde idi. Final sınavındaki sorulardan birisi beni hayli şaşırtmıştı. Sorunun başında bir uyarı vardı. Uyarı şöyle diyordu: “Eğer soruyu üç dakikada çözebiliyorsanız, çözünüz. Yoksa zaman harcamayın, diğer sorulara geçin“. Çünkü soruyu çözebilmek için yeni bir değişken tanımlayarak bir dönüşüm yapmak gerekiyordu. Bu yeni değişken tanımıyla problem, çözümünü bildiğimiz başka bir probleme dönüşüyordu. Önemli olan o tanımlamayı yapabilmek, onu görebilmekti. Hemen gördünüz, gördünüz. Yoksa oturup saatlerce baksanız göremezdiniz. Tabi ki, onu görebilmek, o tanımlamayı yapabilmek için de belli bir alt-yapınızın olması gerekiyordu.
Bir soru önergesi
Eylül ayında haber sitelerine bir haber düştü, fırtınalar koptu. Milli Eğitim Bakanı çocuğunu Ankara’da özel bir okula yazdırmıştı. Ne diyordu Bakan bir kurultaydaki konuşmasında: “Şunu gördük ki dünyada İmam Hatip tarzında bir model yok. Ben diyorum ki bunu neden biz marka haline getirmiyoruz”. Bakan çocuğunu, öve öve göklere çıkardığı bir okula bir “İmam Hatip Okulu”na yazdırmamıştı; özel bir okula yazdırmıştı. Hem de bırakın İmam Hatip Okulu’nu, sıradan bir devlet okuluna bile değil, bir özel okula. Bu konu kamuoyunda çok tartışıldı.
Bunun üzerine Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, Bakan Tekin’in cevaplaması için bir soru önergesi verdi. Önergede şunlar soruluyordu:
“Bakan ve bakan yardımcılarının çocuklarının devlet okullarını tercih etme oranı nedir? Bakanlık düzeyinde yürütülen kamu politikalarının, bakan ve üst düzey bürokratların kendi çocuklarını gönderdikleri okullardan bağımsız olması, toplumda “eşitlik” algısını zedelediğini düşünmüyor musunuz? 2018 yılından bugüne kadar görev yapmış tüm bakanların ve bakan yardımcılarının çocuklarının ilköğretim düzeyinde (ilkokul ve ortaokul) devam ettikleri okullar hangi türdendir?”
Bakanın cevabı
Soru önergesine verilen cevabı Türkiye Büyük Millet Meclisi web sitesinden buldum (https://cdn.tbmm.gov.tr/KKBSPublicFile/D28/Y3/T7/WebOnergeMetni/53681680-eda6-40a4-8299-5984abd3b3fd.pdf). Soru önergesi TBMM Başkanlığı’na “25.09.2025“ tarihinde gelmiş. Cevap bildiriliş tarihi olarak “04/11/2025“ verilmiş. Cevap “Süresi Geçtikten Sonra Gelen Cevap“ diye nitelendirilmiş.
Cevap şöyle:
Devlet okullarının yanı sıra özel teşebbüsün de girişimiyle ortaya çıkan alternatif eğitim imkânları; bu konuda ortaya çıkan talepleri ülke ihtiyaçları ve bireysel istekler doğrultusunda karşılamaktadır. Bütün bu çeşitlilik, iddia edilenin aksine eğitimin niteliğini ve fırsat eşitliğini arttırmaya katkı sağlamaktadır.
Ülke vatandaşlarının çocuklarının eğitimi için yasal statüde eğitim veren herhangi bir eğitim kurumunu tercih edebilmeleri demokratik bir hukuk devleti olmanın göstergelerinden biri olduğu gibi, Bakan ve bakan yardımcıları da aynı tercih hakkına sahiptir. Bireylerin eğitim için tercih ettikleri okullar, siyasi bir değerlendirme aracı olamayacağı gibi etkin görevde olan kamu görevlileri için de siyasi bir değerlendirme aracı değildir. Vatandaşlarımızın ve kamu görevlilerinin eğitim kurumu tercihi; iddia edilenin aksine eğitim kurumlarının ve devlet okullarının güvensizliğinin değil eğitim kurumlarının çeşitliliğinin ve tercih özgürlüğünün göstergesidir.
Öte yandan başta kamu görevlisi olmak üzere hiçbir ülke vatandaşının eğitim tercihine ilişkin bilginin üçüncü şahıslarla paylaşılması hukukî ve ahlaki açıdan uygun olmadığı gibi kişisel tercihler ve aile mahremiyetini gözetmek de görevlerimiz arasındadır. Sonuç olarak hükûmetimizin önceliği; tüm çocuklarımızın eşit şartlarda, kaliteli ve çağın gereklerine uygun bir eğitim almasını sağlamaktır.
Sınavı değerledirmesi
Verilen önergeyi bir sınav gibi düşünürsek, bu cevapları veren öğrenci bu dersten geçemez. Üstelik cevaplar bu ülkenin eğitimine yön veren bir bakanlıktan geliyorsa öğrenci sınıfta kalır.
Şimdi sıra cevapları değerlendirmeye geldi. Öncelikle şunu belirtelim ki, söz konusu önergedeki soruların hepsi cevaplanmamış. Örneğin, önergede "Bakan ve bakan yardımcılarının çocuklarının devlet okullarını tercih etme oranı nedir?“ denilerek oran sorulmaktadır. Ama Bakanlık konuyu mahremiyete dayanarak cevaplamaktan kaçınmıştır. Bu durumda akla gelen sorular: Acaba bu oran bakanlığı utandıracak düzeyde düşük müdür? Ya da yönetimin devlet ihalelerinde anlaşma koşullarını “Ticari sır“ diye saklama geleneği doğrultusunda bir davranış mıdır?
Bakanlığın cevabında “Bütün bu çeşitlilik, iddia edilenin aksine eğitimin niteliğini ve fırsat eşitliğini arttırmaya katkı sağlamaktadır” denmektedir. Özel okulların fırsat eşitliğini artırdığını söylemek için iki olasılık vardır. Bunu söyleyen ya “Fırsat eşitliği“ kavramını bilmemektedir ya da bile bile yanıltıcı cevap vermektedir. Hatırlatma adına belirtelim. Türk Di̇l Kurumu Sözlüğü ‘Fırsat eşitliği’ kavramını şöyle tanımlamaktadır: “Sunulan olanaklardan herkesin ayrım yapılmaksızın eşit biçimde yararlanması“. Eğer özel okullar fırsat eşitliğini artırır derseniz, bu tanıma göre bu ülkedeki “herkes“ çocuğunu özel okulda okutabilir anlamı çıkar. Bunu söylemek için de özel okul ücretlerinin eriştiği astronomik rakamları ve/veya ülkedeki gelir dağılımını bilmemek gerekir. Bile bile yanlış cevap vermek de dürüstlükle bağdaşmaz. Bu iki durum da bir ülkenin eğitim bakanlığına yakışmamaktadır.
Şimdi gelelim fırtınaya neden olan olaya, Milli Eğitim Bakanı’nın çocuğunu devlet okulu yerine özel okula vermesi olayına. Bakan bu olayı tercih özgürlüğüne bağlamış. Böyle bir cevabı herhangi bir bakan verse idi, gerçekten dört dörtlük bir cevaptı. Ancak söz konusu bakan, Milli Eğitim Bakanı, etkin görevde olan kamu görevlileri de bu bakanlığın yöneticileri olunca durum farklıdır. Şimdi düşünün bir fırıncı kendi pişirdiği ekmeği yemeyip sürekli başka bir fırından ekmek alıyor. Ya da bir restoran sahibi her gün başka bir restoranda yemek yiyor. Ya da bir otomobil fabrikasının genel müdürü, ürettikleri arabaya değil de başka bir marka arabaya biniyor. Bu verdiğim örneklerdeki müşteriler söz konusu ürünlerin kalitesi hakkında ne düşünüyorsa, çocuğunu özel okula veren Mi̇lli Eğitim Bakan’ın olduğu ülkede öğrenci velileri de öyle düşünür. Bakan ya bu inceliği görememekte ya da görmemezlikten gelmektedir. Bundan hiç bir sıkıntı duymamaktadır.
Eğer söz konusu bakan bu inceliği göremiyorsa ne söylesek boştur. Çünkü bu, yukarda sözünü ettiğim matematik dersindeki sınav sorusu gibidir. Bu farkı göremiyorsa hiç göremez. Demek ki, alt-yapısı bunu anlayacak kapasitede değildir. Di̇ğer taraftan eğer Bakan ortadaki sorunu görmemezlikten geliyorsa ve işine öyle geliyorsa, verdiği cevap “bile bile verilen yanlış cevap“ sınıfına girer. Bu da milletin zekâsı ile dalga geçmek demektir.
Sonuç
Yukarda sözünü ettiğim olaya, Milli Eğitim Bakanı’nın çocuğunu özel okulda okutması olayına hiç şaşırmadım. “Olur mu canım öyle şey” bile demedim. Sıradan bir olay olarak gördüm. Çünkü her bakan kendi alanında elinden geleni yapıyor.
Bildiğiniz gibi, bu yönetim 2002 yılından beri, başka bir deyişle 23 yılı aşkın iktidarda. Yaptıkları var, yapamadıkları var. Seversiniz, sevmezsiniz. Ama ne demişler “Yiğidi öldür, ama hakkını ver”. Bir konuda haklarını yememeliyiz. Bir konuda çok başarılı bir yönetim: “Şaşırma” duygusunu gündemden kaldırmayı başardılar. Artık ülkedeki hiç bir olaya şaşırmıyoruz. Yine bizi şaşırtmadılar.
Çocuğunu özel okulda okutabilme özgürlüğünü herkesin kullanabilme olanağına sahip olması dileğiyle…