Yapay zekâ, formu taklit eder. Hatta duygunun simülasyonunu da yapabilir. Ama hâlâ öznenin niyetini ve aldığı sorumluluğu üretemez (en azından şimdilik).
"Makineler gelecek, insanlar gidecek" lafını artık her yerde duyuyoruz. Karşı argüman da hep aynı: "Rutin işler otomasyona geçer ama yaratıcılık insana özeldir." Bu argüman eskiden güçlü geliyordu bana. Şimdi o kadar emin değilim.
MIT'nin "The Work of the Future" raporu otomasyonun sadece rutin işleri değil, bazı yaratıcı süreçleri de etkileyebileceğinden bahsediyor. Kesin rakamlar vermek zor. Çalışmaların metodolojileri farklı, tanımlar karışık. Ama trend belli.
Bu ne demek? Yapay zekâ sadece üretim hatlarını değil; tasarım stüdyolarını, reklam ajanslarını, editöryal masaları, yazılım ekiplerini de dönüştürmeye başlamış durumda.
Yaratıcı emek neden risk altında?
Yaratıcı emek denince aklımıza ne geliyor? Bence iki şeyin karışımı. Bilgi birikimi ve özgünlük. Bir yazar, belirli anlatım tekniklerini kendi yaldızını katarak harmanlıyor. Bir tasarımcı, renk teorisiyle kendi estetik anlayışını buluşturuyor.
Yapay zekâ, işte bu harmanın "bilgi birikimi" kısmını hızla devralıyor. Geriye özgünlük kalıyor diyoruz ama... Onun da tanımı karışık. Özgünlük kavramı, modern çağın icadı değil. Her yaratıcı üretim, idealde insanın biricik varoluşundan sızan bir iz taşır.
Modernleşme ile birlikte üretimin standartlaşması kaçınılmaz hale geldi. Ama yine de kültür, öznenin yorum gücüyle çoğalıyordu. Bugünse mesele artık başka bir eşikte.
Eğer özgünlük, sıradan olandan ayrışma becerisi diye tanımlanırsa, yapay zekâ bu ayrışmayı da simüle etmeye başlayacak. Peki, bu durumda, ortaya çıkan üretimin değerini ne belirleyecek?
Felsefe, tarih boyunca bu soruyla uğraştı. Farklı görüşler olsa da ortak zemin şöyle bulundu: “Anlam, niyetle başlar.” Bir yazarın motivasyonu, bir sanatçının sancısı, bir mühendisin merakı… Yaratıcı emek, salt üretmek değil, bir varoluş ifadesi olarak tanımlandı.
Şimdi. Tüm bu süreci yapay zekâ devraldığında anlam ne olacak? Üretim, yalnızca süper yetenekli algoritmaların yarattığı en optimum taklitlerden ibaret hale mi gelecek?
Yaratıcılık nedir?
Yaratıcılığı yalnızca hızlı varyant üretmekten ibaret sanan bir çağdayız. Oysa yaratmak, belirsizlikten geçmektir. Risk almaktır. Anlamın peşinden gitmektir.
Bir yazının neden kalbimizi delip geçtiğini açıklayamayız. Bir dizenin neden yıllarca aklımızda yankılandığını da. Çünkü yaratıcı ifade, ölçülemeyen bir artı değere dayanır. Hisseden bir öznenin niyetine ve karşı tarafın bunda bulduğu anlama...
Yapay zekâ, formu taklit eder. Hatta duygunun simülasyonunu da yapabilir. Ama hâlâ öznenin niyetini ve aldığı sorumluluğu üretemez (en azından şimdilik).
Kültürün tekilleşmesi
Burada bir başka önemli mesele daha var: Kültürel tekilleşme.
Yapay zekâ, devasa veri setleriyle çalışır. Bu setler çoğu zaman benzer kalıpları tekrarlar. Bir süre sonra her şey yavaş yavaş aynılaşmaya başlar. Farklı bakış açıları, diller, estetikler silikleşir. Benzersiz anlatılar ortalama bir forma dönüşür.
UNESCO'nun kültürel çeşitlilik raporlarında bu konudan bahsediliyor. Algoritmaların, filtre balonu (filter bubble) etkisi yaratarak, kültürel homojenleşmeye yol açması riski var. Bu, dijital platformların sözde kişiselleştirilmiş içerikler sunarken, aslında kitleleri belli bir bilgi balonuna hapsetmesi anlamına gelir.
Bu yüzden, mesele yalnızca iş kaybı değil, kültürel çeşitliliğin de zayıflaması riskidir.
Ne yapmalı?
Bu kırılganlığı gidermek için yalnızca teknik yetkinlik değil, insan kapasitesini önceleyen bir yaklaşım gerekiyor:
- Stratejik düşünebilen, bağlam kurabilen profesyoneller yetiştirmek.
- Yaratıcı çıktılarda süreç şeffaflığını savunmak.
- Otomasyona bırakılmayan alanlar için yeni yaratıcı roller tanımlamak.
- Yapay zekâ destekli üretimde insan katkısını görünür kılacak etik standartlar geliştirmek.
OECD’nin raporu tam olarak bunu söylüyor: “Yaratıcılık, yalnızca içerik üretmek değil, kolektif anlam yaratma sürecidir. Bu sürecin tüm paydaşları da şeffaf şekilde tanınmalıdır.”
Sonuçta
Tarih boyunca her teknolojik devrim, önce kopya etmekle başlamış, sonra kendi orijinalini yaratmış. Belki de şu anda yaşadığımız şey bunun bir başka versiyonudur.
Yapay zekâ daha önceki teknolojik kırılmalara benzemiyor. İnsan kapasitesinin tamamen yerini alacak ve hatta geçecek bir gelişimden bahsediyoruz. Bunun önünde durmak mümkün değil. Ama, en azından hangi alanlarda onunla ortaklık kuracağımızı seçme şansına sahip olabiliriz.
Bence asıl kayıp, bazı işlerin algoritmalara devredilmesi değil, özgünlüğün değerini unutmak olacak. Yapay zekâ için asıl hedef insanı kopyalamak ve yerini almak değil, onun özgün potansiyelini tamamlamak olmalı.
Merak, yaratıcılık, empati bizim en güçlü yanlarımız. Sadece verimlilik uğruna bunları gözden çıkarırsak, kazandığımız verimlilik kadar, kaybettiğimiz insanlıkla da yüzleşmek zorunda kalabiliriz.