Fed ve TCMB’nin eşzamanlı faiz indirimleri piyasalara nefes aldırsa da, politika yönünün 2026’da nasıl şekilleneceğine ilişkin soru işaretleri büyüyor. TCMB’nin 150bp’lik sürpriz indirimi, şahin söyleme rağmen 2026 enflasyon hedeflerinin yeniden şekilleneceğinin işareti olabilir.
Bu hafta merkez bankalarından beklenen faiz indirim kararları geldi. Önce ABD Merkez Bankası Fed’den, ardından da Merkez Bankamızdan… Her iki kurum da piyasaların beklediği şekilde politika faizinde indirime gitti. Ancak bu indirimler, 2026 yılı para politikasına ve enflasyon görünümüne ilişkin belirsizlikleri azaltmış değil. Bugünkü yazımda bu gelişmeleri ele alacağım.
İlk önce Fed ile başlayalım…
Fed, 10 Aralık tarihli para politikası kararıyla üst üste üçüncü kez politika faizinde 25bp’lik indirime gitmiş oldu. Başkan Powell yaz aylarında enflasyon ve para politikasına ilişkin riskleri ön plana çıkaran açıklamalar yapmış olsa da, enflasyonun beklentilerden daha ılımlı seyretmesi ve revize edilen istihdam verilerinin zayıflığı, ardışık indirimlerin yolunu açtı.
Ayrıca Powell’ın faiz kararının ardından yaptığı açıklamalarda, gümrük vergilerinin enflasyon üzerindeki etkisinin geçici olacağını belirtmesi piyasalar açısından oldukça olumlu karşılandı. Bu açıklamaların ardından ABD tahvilleri ve hisse senetleri yükseliş gösterdi.
Öte yandan son iki FOMC toplantısında kararların artık oybirliğiyle alınmadığını, enflasyon görünümü ve politika uygulamalarında görüş ayrılıklarının belirginleştiğini görüyoruz. 10 Aralık kararında 9 üye 25bp’lik indirimi desteklerken, 2 üye indirime karşı çıktı; 1 üye ise indirimin 50bp olması yönünde oy kullandı.
Bu ayrışmanın 2026’da daha da derinleşmesi olası. Her ne kadar bu hafta açıklanan tahmin setinde politika yapıcılarının 2026’da ortalamada yalnızca tek bir indirim öngördüğü görülse de Powell’ın yerine geçecek yeni başkanın üyeler üzerindeki yönlendirme gücü ile Powell’ın başkanlık sonrası FOMC üyeliğine devam edip etmeyeceği Fed’e ilişkin tahminleri tamamen değiştirebilir.
Şunu da belirtmekte fayda var; Fed’in agresif bir indirim döngüsüne girmesi, başta enflasyon ve borçlanma maliyetleri olmak üzere hem ABD hem de küresel piyasalar açısından önemli dalgalanmalara yol açabilir.
Şimdi gelelim Türkiye’ye…
11 Aralık tarihli Para Politikası Kurulu toplantısında Merkez Bankasından beklenen faiz indirimi geldi. İndirim, piyasanın genel olarak beklediği 100bp’nin üzerinde, 150bp olarak açıklandı. Bu karar sonrasında:
- Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı %39,5’ten %38’e
- Gecelik vadede borç verme faiz oranı %42,5’ten %41’e
- Gecelik vadede borçlanma faiz oranı %38’den %36,5’e indi.
Karar metnine baktığımızda ise söylem ile eylem arasındaki ayrışmanın sürdüğünü görüyoruz. Zira, Faiz Oranlarına İlişkin Basın Duyurusu metnine eklenen yeni cümleler oldukça şahin bir ton taşıyor:
- Kasım ayında tüketici enflasyonu gıda fiyatlarındaki gelişmelerle beklenenden düşük gerçekleşmiştir.
- Enflasyonun ana eğilimi eylül ayındaki artıştan sonra ekim ve kasım aylarında bir miktar gerilemiştir.
- Üçüncü çeyrekte dönemlik büyüme öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir.
- Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları iyileşme işaretleri göstermekle birlikte dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir.
Bu açıklamalar, enflasyondaki düşüşün büyük ölçüde para politikasının kontrol alanı dışında olan gıda fiyatlarından kaynaklandığını, büyümenin beklentileri aştığını ve fiyatlama davranışlarıyla enflasyon beklentilerinin hâlen dezenflasyon süreci açısından risk oluşturduğunu vurguluyor.
Metinde şahinleşen tona karşın Merkez Bankası’nın, aldığı 150bp’lik faiz indirim kararıyla birlikte, önümüzdeki yıl açıklanacak Enflasyon Raporları’nda, 2026 yılsonu enflasyon hedeflerini piyasa beklentilerine göre şekillendirilmesinin olası olduğunu okuyorum.