Bir yılı geride bırakıp yeni bir yıla girerken, biz ekonomistler için bu dönem biten yılın değerlendirmesini yaptığımız bir iç muhasebe zamanıdır. Biten yılın temel ekonomik göstergelerini değerlendirir ve önümüzdeki yıla ilişkin beklentilerimizi paylaşırız.
2025 yılına ilişkin bir değerlendirme yapabilmek için, bir yıl öncesine dönüp o günkü hedeflere bakmak ve gerçekleşmeleri bu hedeflerle karşılaştırmak gerekir. Bu yazıda referans alacağım temel belge de hükümetin ekonomik hedeflerini ortaya koyduğu Orta Vadeli Program olacaktır.
- Enflasyon: Karnedeki en düşük not
Hükümet, geçen yıl 2025 yılsonu için enflasyonu yüzde 17,5 olarak öngörmüştü. Ancak bu yıl kasım ayı itibarıyla enflasyon yüzde 31,1 seviyesinde gerçekleşti. Yılsonunda da enflasyonun yüzde 31-32 bandında oluşacağı artık netleşmiş durumda.
Bu tablo, hedef ile gerçekleşme arasında bir kata yakın, ciddi bir sapmaya işaret ediyor.
Enflasyondaki bu sapmanın temel nedenlerinden biri, ekonominin, özellikle iç talebin, yeterince yavaşlamaması oldu.
- Ekonomik büyüme: iç talep kaynaklı
Bugün geldiğimiz noktada, 2025 yılının ilk üç çeyreğinde büyümenin yüzde 3,7 ile hedefin bir miktar altında kaldığını görüyoruz. Ancak büyüme oranı hedefin altında olsa da büyümenin kompozisyonu ağırlıklı olarak iç talep kaynaklı gerçekleşti. Özellikle tüketim malı ithalatındaki güçlü seyir, enflasyonun 2025 yılında istenilen ölçüde düşmesini engelleyen unsurlardan biri oldu.
- İstihdam: inşaatın desteğine rağmen geniş tanımı işsizlik arttı
2025 yılı için işsizlik oranı yüzde 9,6 olarak hedeflenmişti. Bu yıl ekim ayı itibarıyla işsizlik oranı yüzde 8,2 ile hedefin oldukça altında gerçekleşti. İşsizlik oranının hedefin altında kalmasında, özellikle inşaat sektöründeki güçlü faaliyet ile buna bağlı istihdam artışı önemli rol oynadı.
Ancak bu tabloya rağmen istihdam piyasasında işlerin yolunda gittiğini söylemek zor. Bunun iki temel nedeni var. İlki, geniş tanımlı işsizlik olarak da bilinen âtıl iş gücü oranının rekor seviyelere ulaşması. Ekim ayında mevsimsellikten arındırılmış âtıl iş gücü oranı yüzde 29,6 oldu. Bu durum, tam zamanlı çalışmak isteyip yarı zamanlı çalışma imkânı bulan ya da uzun süre iş bulamayıp istihdam piyasasından çekilen işgücü kaynaklı oldu.
İstihdam piyasasında ikinci önemli sorun da ücretliler için satın alma gücündeki sert kayıplar oldu. Bir yanda asgari ücretin satın alma gücü düşerken diğer yandan toplum genelindeki ücretler asgari ücret düzeylerine indi, asgari ücret ve altında aylık alan emeklilerin sayısı arttı.
- Cari denge ve dış finansman ihtiyacı makul
Petrol fiyatlarının tarihi düşük seviyelerde seyretmesi, dış ticaret dengesine önemli bir destek sağladı. Hükümetin 2025 yılının tamamı için öngördüğü 89 milyar dolarlık dış ticaret açığı, ekim ayında 12 aylık birikimli olarak 67,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde 12 aylık cari açık da yaklaşık 22 milyar dolar oldu. Böylece 2025 yılını, cari açık açısından hükümetin hedeflediğinden çok daha iyi bir seviyede kapatacağımız anlaşılıyor.
Buna karşın, tüketim malı ithalatındaki artış ve ihracat gelirlerinin reel olarak yerinde sayması, dış denge ve sürdürülebilir büyüme açısından dikkatle izlenmesi gereken iki önemli başlık olarak öne çıkıyor.
- Bütçe açığı makul ancak faiz yükü yüksek
Son olarak mali dengeye bakalım. Hükümet geçen yıl bütçe açığını 1,9 trilyon TL olarak öngörmüş ve açığın milli gelire oranını yüzde 3,1 seviyesinde hedeflemişti. Yıl içinde bütçe açığı hedefi yukarı yönlü revize edilmiş olsa da 2025 genelinde bütçe açığının milli gelire oranla yüzde 3,3-3,5 bandında gerçekleşmesi olası görünüyor.
Ancak bütçe tarafında gözden kaçırılmaması gereken önemli bir konu var: faiz giderleri. Faiz dışı harcamalarda ciddi bir konsolidasyon sağlanmış olmasına rağmen, yüksek enflasyon nedeniyle Hazinenin borçlanma faizleri ve faiz yükü hızla arttı. Bu yılın ocak-kasım döneminde faiz hariç giderler yıllık yüzde 38,5 artarken, faiz giderleri yüzde 62,1 oranında çok daha yüksek bir artış sergiledi. Faiz giderleri 1,9 trilyon TL’yi aşarak toplam bütçe giderlerinin yaklaşık yüzde 15’ine ulaştı.
- 2026’nın ekonomi gündemi: enflasyon ve seçim takvimi
Önümüzdeki yıla baktığımızda, enflasyon çözülmesi gereken ana sorun olmaya devam edecektir. Özellikle ücretli kesimin maruz kaldığı yaygın refah kaybının telafi edilebilmesi için, enflasyonun düşük ve öngörülebilir seviyelere indirilmesi kritik önem taşıyor.
2026 yılında en az enflasyon kadar yakından izlenecek bir diğer başlık ise iç siyaset olacaktır. Özellikle seçim takviminin ne zaman netleşeceği sorusu, yılın ikinci yarısında enflasyon, tüketim eğilimleri ve finansal risk göstergeleri üzerinde belirleyici etki yaratacak başlıca faktörlerden biri olarak karşımızda duruyor.