Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Fatih Belediyesi ve Klasik Türk Sanatları Vakfı iş birliğiyle düzenlenen 3. Uluslararası Yeditepe Bienali sürüyor. Klasik Türk Sanatları alanında dünyada bir ilk olma özelliği taşıyan bu önemli etkinlik, bu yıl “Gölge Varsa Işık da Var” temasıyla sanatseverleri İstanbul’un tarihi derinliklerine uzanan sürükleyici bir yolculuğa davet ediyor.
Etkinlik adını aldığı temanın ışığında, gölge ve ışık arasındaki karmaşık ilişkiyi sadece fiziksel bir olgu olarak değil, aynı zamanda varoluşun, algının ve ilahi olanın derin metaforları olarak ele alıyor. Turkcell ve Türk Hava Yolları’nın ana sponsorlar olduğu Yeditepe Bienali, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da “mekânla düşünme” fikrini öne çıkarıyor. Seçilen yapıların tarihî, mimarî ve kültürel bağlamları sanatçıların üretim süreçlerine doğrudan yansıyor. Böylece bienal İstanbul’un hem geçmişine hem de geleceğine dair söz söyleyen bir platforma dönüşüyor.
Bienal bu yıl farklı üç mekânda gerçekleştiriliyor: Yedikule Hisarı'nın antik surları, Nuruosmaniye Cami Mahzeni'nin atmosferik derinlikleri ve Sirkeci Garı Ambarları'nın görkemli salonları. Her mekân, enstalasyonlar için benzersiz bir fon oluşturarak ziyaretçileri eserlerle, mekânın hafızası ve mimarisiyle derin bir diyalog kurmaya teşvik ediyor. Bienalde, toplamda 215 eser (Yedikule Hisarı: 163 eser, Sirkeci Garı Ambarları: 27 eser, Nuruosmaniye Camii Mahzeni: 17 eser) ulusal ve uluslararası düzeyde 263 sanatçının imzasını taşıyor; farklı ülkelerden sanatçılar da etkinliğe özgün katkılar sunuyor. Küratörler Fatih Ömeroğlu ve Furkan Türkyılmaz’ın rehberliğinde, gölge ve ışığın sanatsal yorumu üzerine derinlikli bir bakış açısı getiriliyor. Bienal'in sergilendiği her mekân, temanın farklı boyutlarını ele alan enstalasyonlara ev sahipliği yapıyor:
SİRKECİ GARI AMBARLARI
Bienal’in “Gölge Varsa Işık da Var” temasına odaklanan ve küratörlüğünü Fatih Mehmet Ömeroğlu'nun üstlendiği serginin bulunduğu Sirkeci Garı Ambarları, 40 yıl boyunca kapalı kaldıktan sonra bu etkinlik için önemli bir enstelasyon mekânına dönüşmüş durumda. Ömeroğlu, bu alandaki eserlerle klasik sanatlarda ışık ve gölge kullanımının günümüzdeki yerini ve potansiyelini sorgulayan “Klasik sanatlarda Işığı ve gölgeyi kullanmanın VAKTİ GELDİ Mİ?” sorusunu merkeze alıyor. Bu tarihi salonda sergilenen ve geleneksel sanat formlarını çağdaş yorumlarla buluşturan eserler, bu derin soruya farklı perspektiflerden yanıtlar sunuyor.
Bu mekânda sergilenen çeşitli enstalasyonlar, sanatçıların derin anlamlar ve estetik yaklaşımlar barındıran eserlerinden oluşuyor. Bunların arasında Gülnihal Gül Mamat’ın “Vakt-i Zikir” adlı eseri, zikir uygulamasının manevi derinliğini, zamanın sürekli akışı ve döngüsüyle birleştirerek ruhsal bir ritmin evrensel zaman algısıyla kesişimini ele alıyor. Büşra Nebioğlu’nun “Pervane” adlı çalışması, Sûfi geleneğindeki mum ve pervane metaforunu kullanarak pervanenin ilahi nura duyduğu çekimi ve bu yolda kendini feda edişini anlatıyor; böylece ruhun ilahi olana özlemini ve arayışını sembolize ediyor. Dilek Yerlikaya’nın “Ay Yüzlüler” eseri, ayın farklı evrelerini kadın kimliğinin çok katmanlı yapısı ve yaşam döngülerindeki değişimlerle ilişkilendirerek feminenliğin doğanın ritimleriyle kadim bağını vurguluyor. Rumeysa Zeynep Kurtuluş’un “Gölge Etme” adlı çalışması, Diyojen’in Büyük İskender’e söylediği rivayet edilen “Gölge etme başka ihsan istemem” sözünü günümüz bağlamına taşıyor ve minimalist bir yaklaşımla bağımsızlık, tevazu ve maddi kaygılardan uzak durma temalarını ışık ve gölge diliyle yeniden yorumluyor. Emre Baykara’nın “Gölgenin Gücü” eseri, geleneksel Türk hat sanatının zarafetini ve formlarını temel alarak ışık ve gölge oyunlarıyla hat yazısına derinlik ve dinamizm katıyor, yazının yalnızca bir form değil, aynı zamanda mekânsal bir deneyim olabileceğini gösteriyor. Sabriye Hilal Arpacıoğlu ve öğrencilerinin “Mümkün Kılmak” adlı iş birliği çalışması ise Doğu sanatının köklü estetiğini ve zamansız prensiplerini modern dijital teknolojinin imkanlarıyla birleştirerek geleneğin dijital çağda nasıl yeniden hayat bulabileceğini ve sınırların ötesine geçerek nelerin mümkün kılınabileceğini ortaya koyuyor.
Eserler, Sirkeci Garı Ambarları'nın tarihi atmosferinde, geleneksel sanatların ifade biçimlerinin günümüz düşünce dünyasıyla nasıl etkileşime girebildiğini ve ışık-gölge temasının sanatsal ifadeye kattığı zenginliği çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
NURUOSMANİYE CAMİİ MAHZENİ
Nuruosmaniye Camii Mahzeni'nde ise küratör Furkan Türkyılmaz ‘yer’ ve ‘mekân’ kavramlarına odaklanarak caminin mahzenini bir “tefekkür mekânı”na dönüştürüyor; burada ziyaretçiler kendileriyle, mekânla ve yaratıcıyla ilişkilerini yeniden düşünüyor. Türkyılmaz'ın “Her bir enstalasyonun kendi içerisinde ve aynı zamanda oluşturdukları bütün itibariyle insana dair içsel bir yolculuğa davet nit-fin eliğinde,” dediği mahzendeki eserler, büyük ölçüde mekânsal deneyime odaklanıyor. Bunlar arasında ortak çalışma olan, lazer ışıklarının suyla buluştuğu “Hay” ve yine bir diğeri “Kadim” gibi eserler, iş birliğinin ve mekânsal etkileşimin önemini vurguluyor. Merve Arslan'ın şehrin perdelenmişliğini sorgulayan “Perde”, Zehra Nur Kılıç ve Ceyda Ece Kıymaz'ın ışık ve gölge oyunlarıyla bilinmezliğe davet ettiği “Hâb” ve Hakan İsmail Şiriner'in ateş ve kül metaforunu işlediği “Kül Risalesi” gibi çalışmalar, mahzenin derin atmosferiyle bütünleşiyor. Özellikle Nil Aynalı ve M. Arif Aksu koordinasyonundaki “Su Yolu” bölümü, mekânın suyla dolmasıyla oluşan dinginliği ve yansımaları kullanarak bir deneyim sunuyor.
YEDİKULE HİSARI
2020’den beri Fatih Belediyesi tarafından restore edilen Yedikule Hisarı, 163 esere ev sahipliği yapıyor. Mekân, heybetli mimarisiyle etkileşime giren, ışık ve gölge merceğinden tarihi, insan varoluşunu ve zamanın geçişini inceleyen enstalasyonları ağırlıyor. Bunlar arasında A. Ethem Köse'nin deniz metaforuyla geçişi anlatan eseri “Antre”, Muhammed Arif Aksu'nun mekânın hafızasını işlediği “Zamanın Zindanları” ve Nevin Yapıcı Yeşilyurt'un insanın gölge varoluşunu sorgulayan “Gölge Varlık İnsan” gibi yapıtlar, hisarın tarihi dokusuyla diyalog kuruyor. Kemal Beykoz'un uygulama sanatçısı olduğu “Taş’ma” adlı çalışma, taşın yerden yükselmesini ve ışıkla ilişkisini incelerken, Yasemin Sönmez'in katı' tekniğiyle hazırlanmış “Hicap” adlı eseri, perdelenen hakikat ve algı üzerine düşünmeye davet ediyor.
Bienal, geleneksel Türk sanatlarına derin kökleri olan, aynı zamanda çağdaş akademik ve sanatsal pratikleri birleştiren yeteneklerin geniş bir yelpazesini sunmayı amaçlıyor. Etkinlik, geleneksel sanat formlarının kalıcı geçerliliğinin ve çağdaş kaygılarla konuşabilme yeteneğinin bir kanıtı olarak duruyor. Farklı disiplinlerden gelen çok sayıda sanatçının katılımıyla ve eserlerin tarihi ve yankılanan mekânlara yerleştirilmesiyle, geçmişle bugün arasında güçlü bir diyalog yaratılıyor, ziyaretçiler görsel bir keşif yolculuğuna ve gölge varsa ışık da var prensibi ışığında içsel bir tefekkür serüvenine davet ediliyor.
Sergiler, 18 Haziran’a kadar haftanın her günü saat 11:00 - 19:00 arası ücretsiz olarak gezilebiliyor. Giriş için bienalin resmî web sitesinden veya sergi alanlarındaki kayıt noktalarından kayıt oluşturulması gerekiyor.