Ahmet Hamdi Tanpınar, “Bursa’da Zaman” şiirinin ilk biçimini “Bursa’da Hülya Saatleri” adıyla yazmış. Ne kadar doğru… Bursa demek hülya demek. Tanpınar için hülya, zamanın içsel yankısıydı; Bursa ise bu yankının en berrak sesi. Yalnızca taşıyla toprağıyla değil, bellekteki çağrışımlarıyla da öyledir. Uzun yıllardır bu hülyalara benim için Tüyap Bursa kitap fuarları da eklendi; kelimelerin ve hikâyelerin peşinden gittiğimiz bir başka rüya. Şimdi ise tatların ve kokuların izini süreceğimiz bir başka rüya sahnesi daha var: Gastronomi festivali…
Hepimizin zihninde bir şehre ait sesler, kokular ve tatlar vardır. Benim için Bursa, çocukluğun ve ilk gençliğin izlerini taşıyan şehir. Yalova vapurunun güvertesinde yunusların dansıyla başlayan yolculuklar… Paşabahçe, Fenerbahçe, Dolmabahçe vapurlarının zarif siluetleri çocukluğumun denizle kurduğu hayal ortaklarıydı. Yalova’dan bugün yerinde bir AVM’nin yükseldiği Santral Garaj’a bitmek bilmeyen otobüs yolculukları, virajlı yollar, neredeyse her ilçeye uğrayan araçlar… Ama şehre vardığımızda bütün yorgunluklar kaybolurdu. Çekirge’nin serinliğini, Heykel’in kalabalığını, Gönlüferah Oteli’nin balkonundan görünen manzarayı, Yeşil’de çayları bağırarak toplayan garsonun sesini hâlâ duyuyorum kulaklarımda.
Uludağ’a çıkan Chevrolet dolmuşların döşemelerinin benzersiz kokusu, Uludağ gazozunun serinliği, İskender’in tereyağında eriyen tadı, şıranın ağızda bıraktığı ferahlık, höşmerimin tatlılığı… Koza Han’da özenle seçtiğimiz kozaları evde dut yapraklarıyla besleyerek içlerindeki ipekböceklerinin kelebeğe dönüşünü bekleyişimiz… Kültürpark’ın, lunapark ışıkları, enginarların tazeliği, yarma şeftalilerin lezzeti… Bursa, belleğimde hep mesut anılarla dolu.
Ve şimdi Bursa, geçmişin hülyalarını bugünün lezzetleriyle birleştiriyor.
Uluslararası 4. Bursa Gastronomi Festivali, 26-28 Eylül günlerinde Merinos Parkı’ndan başlayarak kentin dört bir yanına yayılacak. “Rota Yeniden Oluşturuluyor” temasıyla Bursa, geçmişten geleceğe uzanan yeni bir mutfak yolculuğuna çıkıyor.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in sözleriyle, festival yalnızca damakta değil; kültürde, sinemada, anlatıda da iz bırakacak. Bu kapsamda iletişim tarafında da dikkat çekici bir katkı var: Organizasyonda İletişim Stratejisti ve Gastronomi Yazarı Zeynep Kakınç’ın kurduğu Logos İletişim’in ismini görüyoruz ki ajans, 20 yıla yakın süredir yalnızca gastronomi alanında çalışıyor.
Etkinlikte, kaybolmaya yüz tutmuş yemeklerin köylerde yapılan saha çalışmalarıyla yeniden keşfedilmesi, “Bursa Lezzet Durağı” projesiyle özgün tatların güvence altına alınması, geleceğe taşınan bir mirasın habercisi. Üç gün boyunca gastro sahnelerden panellere, atölyelerden konserlere, kortej yürüyüşünden dostluk çorbasına kadar dopdolu bir program var.
Cüneyt Asan’dan Yunus Emre Akkor’a, Eyüp Kemal Sevinç’ten Maria Ekmekcioğlu’na kadar pek çok şef Bursa’nın lezzetlerini sahnede pişirecek. Keles Kuzusu, İnegöl Köftesi, Gürsu Bamyası, Gedelek Turşusu, Cevizli Lokum, Tahinli Pide… Her biri bu hülyanın parçası olacak.
Bir şefin elinde kestane şekeri tatlıya dönüşürken, diğerinin tenceresinde pişen bir başka yemek şehrin bir zamanlar duyduğumuz toprak kokusunu hatırlatacak. İzleyiciler yalnızca seyirci değil, sofranın katılımcısı olacak. Sahnede yükselen buhar, geçmişin mutfağından bugüne uzanan bir masal gibi solunacak.
Festival boyunca gerçekleştirilecek benim de konuşmacı olduğum panellerde “Gastronomi Diplomasisi”nden “Kooperatiflerden Kent Sofralarına”na, “Tarımda Kaynak Kullanımı”ndan “Zeytinciliğin Geleceği”ne kadar birçok başlık ele alınacak. Bursa’nın üretici gücü, zanaatkârlık geleneği ve turizmi geleceğin vizyonu ile buluşacak.
Bulgaristan’dan Endonezya’ya uzanan “Kardeş Sofralar” etkinliği, dostluk sofralarının diplomasiye nasıl dönüşebildiğini gösterecek. Coğrafi İşaretler Zirvesi’nde ise hem tescil süreçleri hem de kırsal kalkınmaya katkıları konuşulacak.
Her bir oturum, aslında sofraya oturmuş farklı kuşakların konuşması gibi: Kimi geçmişi anlatacak, kimi bugünü değerlendirecek, kimi de geleceğin vizyonunu kuracak.
Bu festivalde yalnızca izleyici olmayacaksınız; atölyelerde cantık yapma, tahinli pideyi yoğurma fırsatı bulacaksınız. Kadın kooperatiflerinin emeğiyle yeniden üretilen tatları tadacaksınız. Bu atölyeler, bir zamanlar annelerin mutfaklarında öğrenilen sırların şimdi genç şeflerin ellerinde yeniden hayat bulduğu yerler olacak. Her el hareketi bir hikâyeyi, her hamur kokusu bir geçmişi taşıyacak.
Festivalin dikkat çeken yanlarından biri de sanatla kurduğu güçlü bağ. Film gösterimleri, yönetmenlerle yapılacak söyleşiler, defileler ve konserler, yemeğin yalnızca mideye değil ruha da hitap ettiğini bir kez daha gösterecek. Bursa’nın köklü musiki geleneği Gezek programıyla festivalde hayat bulacak.
Böylece Bursa, yalnızca kebapların, tatlıların değil; türkülerin, şiirlerin, hikâyelerin de şehri olduğunu kanıtlayacak. Geçmişin hülyalarından aldığı ilhamla, lezzet rotasını gururla yeniden oluşturacak.
Bursa, Tanpınar’ın hülya saatlerini yaşattığı gibi, bugün de sofralarda zamanı durdurmayı başarıyor. Anılar nasıl belleğimde yaşıyorsa; bu festival de geleceğe aktarılacak hatıraların başlangıcı olacak.
Üç gün boyunca Bursa yalnızca bir şehir değil, bir mutfak, bir sahne, bir masal olacak. Ve ben, ne kadar şanslıyım ki bu masalın hem anlatıcısı hem dinleyicisi olacağım. Hülyalarla başlayan yolculuk, sofralarda devam edecek.
Festival programının tüm detaylarına Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin web sitesinden veya sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. Ben de çocukluktaki o yunusları, gazozları ve ipekböceklerini hatırlatan anılarımla orada olacağım. Bekliyoruz efendim.