Enka Kültür Sanat Buluşmaları’nın açılış konseri, Fazıl Say’ın 50’nci sanat yaşamına ilişkin düzenlenmekte olan turnenin İstanbul ayağıydı aynı zamanda. Binin üzerinde dinleyicisi, Fazıl Say’ın piyano başındaki yüksek performansının yanı sıra 50 yıla ilişkin anlattıklarıyla da özel bir gece yaşamanın mutluluğu ile ayrıldı Enka Açıkhava Tiyatrosu’ndan.
Enka Kültür Sanat Buluşmaları’nın yaz sezonu, besteci-piyanist Fazıl Say’ın önceki Perşembe gecesi kurumun İstinye Açıkhava Tiyatrosu’nda sunduğu unutulmaz performansıyla başladı. Gecenin hafızalarda yer etmesi için Fazıl Say’ın piyano başındaki ustalığı yeterliydi. Oysa konser, sanatçının 50’nci sanat yılı etkinliklerinin bir parçasıydı. Bu durum, anlam yükünü daha da artırdı; sahneden gelen müziğin lezzetine, yarım asırlık sanatçı duruşundan yansıyanlar da katıldı.
Enka Buluşmaları’nda 26 yıldır kesintisiz dinleyicisinin karşısına çıkan Fazıl Say’ın her konserinde olduğu gibi eserlerinin yanı sıra söyledikleri de dikkatle dinlendi. Konser repertuarı kendi bestelerinden oluşuyordu. Anlattıkları tabii ki müzikle, besteleriyle, sanat yaşamıyla ilgiliydi. Piyano tuşlarına basmadan önce her bir parçasını naif anılar, ince düşünceler eşliğinde tanıtırken, sanatçı Say kadar vatandaş Say’dan da bahsediyordu.
Bestesi Kaz Dağları Baladı’na değindi örneğin. Kaz Dağları’nda yürütülen bir altın arama projesinin ormanlara verdiği zararların protesto edildiği 2019 yılına uzandı. Süreci “Doğayı katledenlerle doğayı korumak isteyenler arasındaki mücadele” olarak tanımlayarak, “Bestem Kaz Dağları Baladı’nı, 18 Ağustos 2019 Pazar sabahı piyanomu alarak gittiğim Kaz Dağları’nda bir ağacın altında, kuş cıvıltıları eşliğinde gerçekleştirdiğim konserimde seslendirdim. 50 bin kişinin katılımıyla büyük bir dayanışma örneği gösterdi yöre halkı. Kanadalı firma projeden çekildi. O gün orada müziğin gücünü anlamıştım” derken, sözlerini “Kaz Dağları Türkiye’nin Amazon’udur” cümlesiyle bitiriyordu. Say’ı dinleyenler, bugün de olanca heyecanıyla taşıdığı cesaret ve öncü kimlik kavramını, genç yaşlarında kazandığından bir kez daha haberdar oldular. 20’li yaşlarda yüksek lisansını tamamlayan bir klasik müzik öğrencisi olarak bulunduğu Berlin’deki yaşamından bahseden Say, şöyle diyordu:
“Bir taraftan oda müziği üzerine üniversitede hocalık yapıyordum. Konserlerim de oluyordu. Ancak klasik müzikte gelir azdır. Cuma ve Cumartesi akşamları caz kulüplerinde çalıyordum. Sonraları 1995’teki New York’taki birinciliğimden sonra ABD’deki çeşitli konserlerimde klasik müzik eserlerini caz stiliyle çaldım. Özellikle bis parçaları olarak. Mozart, Paganini… 90’lı yıllarda bu konuda yazarlar tarafından çok eleştirildim. Klasik müzik tutucudur, bağnazdır. Korkunç yazılar, tenkitler aldım. Aradan 30 yıl geçtikten sonra dünya değişti. Klasik müzik yapanların caz çalmaları olağan oldu, hatta özendirildi. Ben o atılımın öncülerindenim, bütün dayağı yiyenlerden oldum. Hayli dayak yemiş bir zaferdir benim için.”
Çocuklara yönelik besteleri için Uzak Doğu’dan, Çin’den sanatçıların, müzik akademisyenlerinin taleplerinden esinlendiğini dile getiren Fazıl Say, Küçük Kara Balık Albümü’yle, bir taraftan minik eller tarafından binlerce kez çalınan eseri, diğer yandan ölümünün sır perdesiyle anılan ilgili masalın yazarı İranlı Yazar Samed Behrengi’yi akıllara getiriyordu.
Kara Toprak eseri öncesi “Hiç kirlenmemiş Anadolu DNA’sıdır, son halk ozanımızdır” cümleleriyle Âşık Veysel’in gücünü, Nâzım Baladı’nda Nâzım Hikmet’in kendisine hissettirdiklerini, daha iki yıl öncesine kadar yan yana yüksek sanat duruşu sergiledikleri, yakın zamanda ‘unutulmayacaklarımız’ arasında yerini alan Genco Erkal’a duyduğu sevgiyi bir kez daha dinleyicisi ile paylaştı Fazıl Say. 2024 yılına ait bestesi Kehanetler Tapınağı Klaros ile İzmir’i kuran Büyük İskender’i konser gecesinin kareleri arasına alırken, 20 yıl çekmecede kalan şiirlerin sihrini de yansıtıyordu dinleyenlerinin düşünce dünyasına. Fazıl Say, daha pek çok konudaki renkli konuşmasıyla binin üzerinde dinleyicisini sanat bahçesinde gezip dolaştırdı. Sayfamızın Fazıl Say’ın yansıttıklarına ilişkin bölümünü, konser sonrası duygularını sahneden paylaşan Tara Holding YKÜ Zeynep Keyman’ın cümleleri ile bitirelim:
“Fazıl Say’ın benim için en büyük özelliklerinden bir tanesi de vefakâr bir dost olmasıdır. Sanatına, sanatçıya vefalıdır, ülkesine, topraklarına vefalıdır. Enka ailesine, babamız Şarık Tara’ya vefalıdır.”
“enka, benim kültür bakanlığım oldu”
TARA Holding Yönetim Kurulu Üyesi Zeynep Keyman, sunumunu Enka Sanat Koordinatörü Murat Ovalı’nın yaptığı konserle ilgili teşekkür konuşmasında, “Sayılan, takdir edilen sanatçı olmak için yalnızca üstün yetenek yetmez. Muazzam bir çalışma, inanılmaz bir azim, cesaret, üretme duygusu, hep daha iyi yapma isteği Fazıl Say’a bu yolculuğunda eşlik etti” diye konuştu. Fazıl Say’ın bir özelliğinin de yetenekli gençlere olan desteği olduğuna işaret eden Tara Holding Yönetim Kurulu Üyesi Zeynep Keyman, “Bütün bu yoğun işlerin arasında onlara vakit ayırıyor. Onlara burs sağlıyor” dedi. Enka Sanat Direktörü Gül Mimaroğlu da aldığı plaketin ardından, “70’li yılların başında kültür bakanlığı kuruldu. Talat Halman ilk kültür bakanımız. Zamanla hayata atılacağız ya, ne olacağımı sorduklarında kültür bakanı demiştim. Enka benim kültür bakanlığım oldu” dedi.
samimiyetle kaleme alınan arthur andersen öyküsü
ÖZEL şirket, kamu kuruluşu fark etmez, iş yaşamında gelenek oluşturan kurumlar vardır. Bazıları sektöründe okul olarak tarif edilir. Çok sayıda nitelikli insanın yetişmesine, farklı şirketlere veya girişimlere yönelmelerine olanak sunar. Yazılı olmayan kurallar, ağırlıklı bu yapılardan çıkar, iş alanının normlarını, kültürünü oluşturur. Ben size artık olmayan Devlet Planlama Teşkilatı’nı sayabilirim örneğin. Ya da Hesap Uzmanları Kurulu olarak tanımlanan, prensipli iş kültürü olan bir mesleğin erbabını yetiştiren yapı yok artık, ancak geçmişin itibarını el üstünde tutan derneği de var, vakfı da. Hatta Hesap Uzmanları Derneği Vakfı, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ı ağırladı, çok sayıda davetli üyesi ve konukları ile birlikte. İfade ettiğim bu şirketler, yerli olabildiği gibi global firmalar arasından da örneklendirilebilir tabii ki.
Türkiye’de denetim şirketlerinin öncüsü olarak gösterilebilecek, bağımsız denetim sektörünün oluşmasında ve gelişmesinde büyük katkı sunan Arthur Andersen de bu tür yapılar arasındadır. Bir Arthur Andersen Var(dı)-Türkiye’de Bağımsız Denetimin Doğuşu ve Yükselişi adını taşıyan bir kitap, işte bu şirket üzerinden vizyon oluşturma serüvenini yansıtıyor okuruna. Hazırlayanlar; bağımsız denetim tecrübesi de bulunan, bankacılık, maliye ya da vergi uzmanlığında Türkiye’ye üstün hizmetlerde bulunmuş üç isim, Burhan Karaçam, Şaban Erdikler ve Selçuk Altun’dan oluşuyor. Kitabın ana teması, Türkiye’de bağımsız denetim sektörünün oluşmasına önderlik yapan Arthur Andersen&Co’nun faaliyetleri, Türkiye ofisinin kurulması ve şirkette çalışanların deneyimleriyle anılarından oluşuyor. İyi işlenen kitabın önsöz yazısında duayen bankacı Burhan Karaçam, Boğaziçi Üniversitesi mezuniyetleriyle birlikte kendisinin ve kimi dönemdaşlarının gündemine giren Arthur Andersen’in öyküsünü net, özlü şekilde aktarıyor. Burhan Karaçam, yalnız bağımsız denetim sektörüne değil, Türkiye ekonomisinin gelişimine imza atan çok sayıda iş alanına nitelikli yönetici ve girişimci kazandıran Arthur Andersen ile ilgili yazısında, “Kitapta, Türkiye’de 50 yıl önce Arthur Andersen Muhasebe ve Müşavirlik Limited Şirketi adıyla faaliyete geçen firmanın kuruluş, büyüme ve birleşme sürecini anlatırken, ülkede bağımsız denetim mesleğinin geçirdiği aşamaları da yansıttığımıza inanıyorum” diyor.
Kitapta, Burhan Karaçam’ın ekip arkadaşlarıyla oluşturdukları hedeflediklerin, yalın dille, bol anı, fotoğraf ve berrak Türkçe ile yerine getirildiğini rahatlıkla ifade etmeliyim.
kıbrıs’tan anemurium’a müzikal bir yolculuk
YÜCELEN Eğitim Kültür ve Sağlık Vakfı’nın destekçisi olduğu Mersin Anamur’un dünya çapındaki tarihi zenginliği Anemurium antik kenti, Prof. Dr. Mehmet Tekocak’ın gözetimi ve önderliğindeki kazılarla bir Akdeniz hazinesi olarak insanlığın hizmetine sunuldu. Yücelen Vakfı Başkanı Dr. Ali Yücelen ve kazı başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekocak, Anemurium’un bugüne kadar en iyi durumdaki antik kentlerden birisi olduğunu, özellikle nekropolis kısmındaki mozaiklerin ve kent mimarisinin kentin zenginliği ile kültürel seviyesinin ne kadar gelişmiş olduğunu gösterdiğini ifade ediyorlar. Yücelen Vakfı’nın sponsorluğunda gerçekleştirilen kazı ve restorasyon çalışmaları sonunda yenilenen tarihi Odeon binasında ilk müzik konseri de geçtiğimiz hafta icra edildi.
Etkileyici atmosfer eşliğindeki konser, KKTC Devlet Sanatçısı Rüya Taner’e nasip oldu. Taner’in, “Taşlar ve Tınılar: Kıbrıs’tan Anemurium’a müzikal bir yolculuk” temalı piyano resitali Anamurluların yanı sıra Türkiye’nin her yerinden ve KKTC’den katılan müzikseverlere muhteşem bir gece yaşattı. Resital, binlerce yıllık bu antik dokudaki ilk kültürel etkinlik olarak tarihe geçerken; Devlet Opera ve Balesi Triosu da resital öncesinde bu tarihi etkinliğe katkıda bulundu. Geçtiğimiz yıl KKTC ile Türkiye mesafesini kısaltan feribot seferlerinin başlaması Anamur turizmine büyük katkı sağladığını belirtmeliyim.
sosyal faydaya üstün gayretle sarılanlara örnek
TOPLUMA birden fazla alanda hizmet eden insanlar vardır. Mesleğini icra ederken, hem bir uğraş alanında hem de örneğin bir ya da birden fazla sivil toplum kuruluşlarında görebiliriz kendilerini. Bu yetenekteki kişileri de içinde bulundukları toplumu da şanslı sayarım. Sayılarının artmasının, insanlığa fayda olarak görürüm.
Kendisi, kendi ifadesiyle Tunceli doğumlu Mersinli. Doğum tarihi 1944 yılına denk geliyor. Çocukluğunda ve gençliğinde toplumun bedel ödemiş insanlarından olmuş. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamlamış, Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nde işe başlamış. Başarıyla yürüdüğü iş yaşamında 80 dönemini yaşayanların iyi hatırlayacakları, “sarı zarf” uygulamasına maruz kalmış, sol görüşlü yapısından dolayı işinden edilmiş, çareyi girişimci yönüne güvenmekte bulmuş.
Mersin’de yaşayan iş insanı Mustafa Güler, yeni kitabı ile bir kez daha okurlarının karşısına çıktı. Mersin’den Türkiye’ye Notlar adı verilen kitabında, entelektüel bir bakışın imbiğinden süzülen değerlendirmeler, sorunlar, zihninde oluşan çözüm yollarıyla birlikte okurlarının hizmetine sunuluyor. Bölgesinden bakış açısı oluşturduğu konu başlıkları, Türkiye genelinin yaşadığı meseleler veya ekonomik gündem de bulunuyor, değerlendirme konuları arasında. Adana Yumurtalık’ın neden Mersin’e alternatif bir deniz lojistiği güzergâhı olamayacağına dair sıkı tarifleri var iş insanı, yazar Mustafa Güler’in. Geçmişi yüzyıllara uzanan coğrafi, toplumsal meseleler de var, izinden gittiği. Duru Türkçesi, anlaşılır, sade dili, yazdığı konulara getirdiği yorumların zihinlerin derinliklerine sakince inmesine vesile oluyor. İlk kitabı, 2022’de yayımlanan İş İnsanı Gözüyle Ekonomi Demokrasi Siyaset’i de soluksuz okuduğum ve aldığım kimi notlarından dönem dönem yararlandığım Mustafa Güler’in yazarlık uğraşında yeni ürünler vermesini, toplumsal fayda açısından son derece önemli gördüğümü belirtmeliyim.