l’oréal türkiye ülke genel müdürü vanya panayotova: etik değerlerimiz, sürdürülebilirlik taahhütlerimiz ve teknolojik atılımlarımızla güçlenerek topluma değer katan çalışmalara imza atmaya devam ediyoruz
L’Oréal Türkiye’yi, KİTAP dergimizin kapağına davet edişimizin pek çok haklı nedeni vardı. Yüzyılı aşan iş serüvenine sahip oluşu ve Türkiye’deki güçlü duruşu, ilk belirleyici noktaydı şüphesiz. Yaptığımız kısa araştırmamız yetiverdi; kültür-sanat odağında ilerleyen, anlam yüklü çok sayıda projelerine aşina olmamıza. Fransız devin 116 yıllık geçmişinden aldığı ilhamın da etkisinden olsa gerek, L’Oréal Türkiye’nin sosyal sorumluluk ve kültür-sanat odağında yürüttüğü zengin içerikli bir çalışma listesi bulunuyor.
Geçmişimizin onurlu hikâyelerinin günümüze taşınmasında da bir el işi sanatının yaşamasına gösterdikleri samimiyette de görebiliyoruz yüksek heyecanlarını. Gayretleriyle ilk kadın hakları savunucularından Nuriye Ulviye Mevlan Civelek ile bir kez daha tanışıyor; manifesto niteliğindeki satırlarını kaleme aldığı Kadınlar Dünyası dergisinin yeni baskı nüshalarıyla hayranlık yaşıyoruz.
Hatay, hele de 6 Şubat deprem acısının ardından, L’Oréal Türkiye’nin âdeta sosyal sorumluluk mabedi oluyor. Kapak hazırlıklarına başladığımızda L’Oréal Vakfı – UNESCO iş birliğiyle yürütülen “Bilim Kadınları İçin” programını takip ediyorduk; ancak bir kitaba dönüşmesine ilişkin şahitliğimizi, çalışmamızın bitimine yakın yaptık.
İçinden çok sayıda gurur projesinin geçtiği L’Oréal ile yürüttüğümüz kültür, sanat, edebiyat yolculuğunu, Türkiye Genel Müdürü Vanya Panayotova’nın sözcülüğünde gerçekleştiriyoruz.
L’Oréal Vakfı – UNESCO iş birliğiyle “Bilim Kadınları İçin” programımız güzelliği, bilim, toplumsal dönüşüm ve kadın dayanışmasıyla harmanlayarak geleceğe ışık tutuyor. “Kadınlar Dünyası” ise tarihimizdeki ilk kadın hakları dergisi olması itibarıyla günümüzde hem sanatsal hem de kültürel değer taşımaktadır. L’Oréal Türkiye olarak bu değerli mirastan ilhamla, cinsiyet eşitliğine yönelik bakış açımızı yansıtan ve kamuoyundan büyük ilgi gören bir projeye imza attık.
Projeyi hayata geçirirken, 20 yaşında “Bugünkü Hayat Yenilik İstiyor” diyerek yola çıkan ve ilk kadın hakları cemiyetini kuran Nuriye Ulviye Mevlan Civelek’in vizyonundan etkilendik.
KİTAP dergimizin bu ayki kapak haberine L’Oréal Türkiye Ülke Genel Müdürü Vanya Panayotova konuk oldu. Özlü ifadeyle, güzellik sektörüne hizmet eden, 1909 yılında doğduğu Fransa’dan dünyaya yayılarak küresel şirket hüviyetini kazanan L’Oréal’in kültür ve sanata bakışını, sosyal sorumluluk anlayışını Türkiye’deki faaliyetleri üzerinden aktardı bizlere. Sorularımıza içtenlikle, kapsamlı yanıtlar verdi. Yanı sıra tabii ki Vanya Panayotova’nın yöneticiliğinden, kitaplarla olan ilişkisinden, okuduğu Türk yazarlardan da bahsettik.
Dilerseniz önce, kısa başlıklar halinde Vanya Panayotova’nın iş geçmişini aktaralım; satırları ardından kendisine bırakalım.
Geçen eylül başından itibaren L’Oréal Türkiye Ülke Genel Müdürlüğü koltuğuna oturan, komşumuz Bulgaristan doğumlu Vanya Panayotova kariyer yolculuğunda uluslararası gruplarda görev almış. P&G, Mondelēz International, Hırvat devi Orbico Group’tan sonra yolu, 2018’de Romanya Ülke Müdürlüğü görevini üstlendiği L’Oréal ile kesişmiş. Romanya’nın yanı sıra Adria-Balkan Ülkeleri Genel Müdürlüğü görevinin ardından geçen eylül başından bu yana da büyüyen L’Oréal Türkiye’nin Ülke Genel Müdürlük sorumluluğunu yürütüyor.
L’Oréal Grup’un yüzyılı aşan öyküsünde kültürel ve sanatsal durakları kısa başlıklarla nasıl tarif edersiniz?
Panayotova: Güzellik, insanlık tarihi boyunca kimliğimizin, ifademizin ve toplumsal aidiyet arayışımızın vazgeçilmez bir unsuru oldu. L’Oréal olarak, 1909’daki kuruluşumuzla bu evrensel mirası modern dünyaya taşıyarak güzellik sektöründe yepyeni bir dönemi başlattık.
Kurucumuz Eugène Schueller’in geliştirdiği ilk güvenli saç boyası L’Auréale, bilimi ve sanatı bir araya getirerek sektörün çehresini kökten değiştirdi. 1973’teki ikonik “Çünkü Ben Buna Değerim” kampanyamız, kadınların özgüvenini güçlendiren küresel bir manifestoya dönüşürken; Paris Moda Haftası defileleri ve prestijli Louvre iş birliğimiz, güzelliği sanat ve kültürel mirasla derinlemesine harmanladı.
Bugün L’Oréal olarak etik değerlerimiz, sürdürülebilirlik taahhütlerimiz ve teknolojik atılımlarımızla güçlenerek topluma değer katan çalışmalara imza atmaya devam ediyoruz. Dürüstlük, saygı, cesaret ve şeffaflık gibi temel etik ilkelerimizle hareket eden bir tekno-güzellik devi olarak, “Gelecek İçin L’Oréal” Programı’mızla iklim değişikliğiyle mücadeleyi, doğayı korumayı, döngüsel inovasyonu ve topluluk desteğini stratejik önceliklerimizin merkezine yerleştiriyoruz.
Araştırma ekiplerimiz, ürün güvenliği ve çevresel etkiyi baştan sona gözeterek sürdürülebilir inovasyonun temellerini atıyor. Artırılmış gerçeklik (AR) makyaj deneyimleri, yapay zekâ çözümleri ve kapsayıcı inovasyonlarla güzelliği dijital dünyaya taşıyor; adil tedarik süreçleri ve çevreci ambalaj yaklaşımlarımızla küresel bir etki yaratıyoruz.
L’Oréal Vakfı – UNESCO iş birliğiyle “Bilim Kadınları İçin” programımız ise güzelliği, bilim, toplumsal dönüşüm ve kadın dayanışmasıyla harmanlayarak geleceğe ışık tutuyor.
Kadınlar Dünyası Dergisi önemli bir durak L’Oréal için. 1913 tarihli ilk sayısıyla başlattığı yolculuk günümüzde nasıl bir sanatsal ve kültürel değer taşıyor? L’Oréal Türkiye’nin bu sayıyı paylaşma projesinden bahseder misiniz?
“Kadınlar Dünyası”, tarihimizdeki ilk kadın hakları dergisi olması itibarıyla günümüzde hem sanatsal hem de kültürel değer taşımaktadır. L’Oréal Türkiye olarak bu değerli mirastan ilhamla, cinsiyet eşitliğine yönelik bakış açımızı yansıtan ve kamuoyundan büyük ilgi gören bir projeye imza attık.
Projeyi hayata geçirirken, 20 yaşında “Bugünkü Hayat Yenilik İstiyor” diyerek yola çıkan ve ilk kadın hakları cemiyetini kuran Nuriye Ulviye Mevlan Civelek’in vizyonundan etkilendik. Civelek, kadınların yükseköğrenim görmeleri ve kamuda çalışmaları gibi dönemin ilerici kadın hareketlerini tutkuyla savunarak toplumsal farkındalığın oluşmasına öncülük etmiş bir isimdir. 2024 yılı Kadınlar Günü’nde, Civelek’in bu ilham veren hikâyesini ve döneme damgasını vuran Kadınlar Dünyası dergisinin ilk sayısını orijinal haliyle ve günümüz Türkçesiyle kamuoyuyla paylaşarak; bu paylaşım ile hem Civelek’in toplumsal ölçekteki öncü rolünü vurguladık hem de toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yürüttüğümüz örnek teşkil eden projelerimizi kamuoyuyla buluşturduk. Böylelikle kadınların yükseköğrenime katılımı ve kamuda görev almaları için mücadele veren Civelek’in ilham verici mücadelesini yeniden görünür kıldık.
Bu adımla yalnızca tarihî bir dergiyi hatırlatmakla kalmadık; aynı zamanda eşitlik, kapsayıcılık ve cam tavanları aşma vizyonumuzu kültürel bir köprüye dönüştürerek geleceğe kalıcı bir ilham bıraktığımıza inanıyoruz. Onun “Bugünkü Hayat Yenilik İstiyor” diyerek ifade ettiği vizyon, bizlere bugün de toplumsal cinsiyet eşitliği adına durmadan yenilikçi adımlar atmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Hatay’ın Kırıkhan ilçesindeki Nuriye Ulviye Mevlan Civelek Halk Kütüphanesi’nin renovasyonu, deprem sonrası kültürel mirasın korunmasında nasıl bir rol oynuyor?
6 Şubat depremleri tüm Türkiye’yi kuşkusuz derinden etkiledi. L’Oréal Türkiye olarak “Güzellikle Nefes Oluyoruz” kampanyamız kapsamında markalarımızla birlikte hızla seferber olarak bölgeye kapsamlı destekler sunduk.
Bu doğrultuda, depremlerde tamamen yıkılan Hatay’ın Kırıkhan ilçesindeki, kadın hakları öncüsü Nuriye Ulviye Mevlan Civelek’in adını taşıyan halk kütüphanesinin renovasyonuna Kadınlar Günü kapsamında destek olduk.
Bu proje yalnızca bir binanın yeniden inşası değil, aynı zamanda bölgenin kültürel hafızasının ve miras değerinin yeniden ayağa kaldırılması anlamına geliyordu. Yeniden hayat verdiğimiz kütüphane aracılığıyla bölge halkına yalnızca bilgiye erişim değil; aynı zamanda öğrenme, sosyalleşme ve kültürel üretim için güvenli bir alan sunarak iyileşme süreçlerine ve geleceğe umutla bakmalarına katkıda bulunmayı hedefledik.
Skinceuticals’in “Buğday Sapı Örücülüğü” projesi, Hatay’ın geleneksel el sanatlarını nasıl canlandırıyor ve kültürel sürdürülebilirliğe katkısı nedir?
6 Şubat depremlerinin ardından L’Oréal Türkiye olarak kültürel mirasın korunması ve toplumsal iyileşmeye destek olma misyonumuzla hareket ettik. Bu kapsamda Skinceuticals markamız, Hatay’ın unutulmaya yüz tutmuş, köklü el sanatlarından olan “Buğday Sapı Örücülüğü” ile yapılan cimem geleneğini gün yüzüne çıkardı ve yeniden canlandırdı.
Proje, Hazek Kadın Kooperatifi ile iş birliği içinde, geleneksel el işçiliğini çağdaş tasarımla buluşturarak kültürel sürdürülebilirliğe çok yönlü bir katkı sundu. Doğal buğday sapından örülen, kök boyalarla renklendirilen ve farklı motiflerle zenginleştirilen ürünler, geçmişin zanaatkârlığını modern estetikle birleştirerek sanatsal bir değere dönüştü. Bu sayede sadece Hatay’ın geleneksel sanatları yeniden hayat bulmakla kalmadı; aynı zamanda bölgedeki kadın istihdamını destekleyerek kadınların üretim gücünün görünür kılınmasına katkıda bulunuldu. Her bir ürün, kültürel mirası kuşaktan kuşağa aktaran canlı bir sembol haline gelirken, Anadolu’nun zengin kültürel dokusunu koruma ve geliştirme anlamında da önemli bir katkı sağladı.
“Değer Katmak Elimizden Gelir” projesinde üretilen cimem çantalar, Hataylı kadınların el emeğiyle nasıl bir sanatsal değer yaratıyor?
“Değer Katmak Elimizden Gelir” projemiz, Hataylı kadınların geleneksel el emeğini modern tasarımla harmanlayarak eşsiz bir sanatsal değer yarattı. Bu projede kadınlarımızın ustalıkla işlediği buğday sapları, geçmişin zanaatkârlığını ve Anadolu’nun zengin kültürel mirasını yansıtan özgün cimem çantalarına dönüştü.
Her bir çanta yalnızca bir aksesuar değil, aynı zamanda kadınlarımızın yaratıcılığını, üretim gücünü ve hikâyelerini taşıyan sanatsal bir ifade biçimi haline geldi.
Tamamen doğal hammaddelerle üretilen ve ileri dönüşüm (upcycling) yaklaşımıyla hayata geçirilen bu üretim sürecinde, yalnızca ilk aşamada 40 dönümlük tarla hasadına denk gelen buğday sapları değerlendirilerek atıksız bir üretim modeli benimsendi. Böylece hem kadınlarımızın ekonomik ve toplumsal hayatta güçlenmesine katkı sağlandı hem de çevreye duyarlı, döngüsel ve sürdürülebilir bir üretim modeli hayata geçirilerek doğal kaynakların korunmasına önemli bir destek verildi.

23 YILDA 128 BİLİM KADININA ÖDÜL VERİLDİ
UNESCO Türkiye Millî Komisyonu iş birliği ile yürüttüğü “Bilim Kadınları İçin” Programı kapsamında, L’Oréal Türkiye 23 yıldır Türkiye’nin dört bir yanındaki bilim kadınlarını desteklemeyi sürdürüyor. Genç ve yetenekli bilim kadınlarının tanınmalarını sağlayarak özgün rol modeller yaratmak ve bilimsel mükemmelliği ödüllendirmek hedefiyle bugüne kadar 128 bilim kadınına ödül verildi. Bilim kadınlarına ödül töreninde L’Oréal Türkiye Ülke Genel Müdürü Vanya Panayotova ile birlikte L’OréalTürkiye Ülke Kurumsal İlişkiler ve Etkileşim Direktörü İrem Karaoda (en sağda) eşlik etti. Bu yıl ödüle layık görülen 4 bilim kadını: Doç. Dr. Banu İyisan (Boğaziçi Üniversitesi): Meme kanseri için akıllı hibrit nano ilaç sistemleri geliştirme üzerine çalışıyor. Dr. Dilara Nemutlu Samur (Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi): Parkinson hastalığının erken teşhis ve tedavisine katkı sağlamayı amaçlıyor. Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk (Sabancı Üniversitesi): Prostat kanserinde alternatif tedavi yolu sağlayacak çözümler geliştiriyor. Doç. Dr. Sevinç Figen Öktem Seven (ODTÜ): Yapay zekâ ile düşük maliyetli, taşınabilir hiperspektral görüntüleme sistemleri ortaya koymayı hedefliyor.
toplumsal belleğe işlenen bilim kadınları için kitabı kuşaklar boyu ilham verecek
“Bilim Kadınları İçin: Bilimin İzinde Cesur Türk Kadınlarının Hikâyesi” kitabı, bilim kadınlarının hikâyelerini kültürel bir anlatı olarak nasıl işliyor ve sanat açısından ne gibi değerler taşıyor?
“Bİlİm Kadınları İçin: Bilimin İzinde Cesur Türk Kadınlarının Hikâyesi” kitabı, 23 yıldır Türkiye’nin en uzun soluklu kurumsal sosyal sorumluluk projelerinden biri olan “Bilim Kadınları İçin” programına bugüne kadar katılarak ödül almış bilim kadınlarının başarılarını ve yolculuklarını anlatıyor. Ancak bu anlatım yalnızca istatistiksel veriler, bilimsel ödüller ve projeler ile sınırlı değil; onların bireysel yaşam öyküleri, karşılaştıkları zorluklar ve içsel yolculukları üzerinden örülen güçlü bir kültürel hafıza çalışmasına dönüşme potansiyeli taşıyor. Bu çalışma, bilim yolculuğunda sabır, azim, cesaret ve eşitlik arayışı gibi evrensel temalar etrafında şekillenen bir insanlık deneyimi olarak sunuluyor. Böylece kitap yalnızca akademik bir referans kaynağı değil; toplumsal belleğe işlenmiş, kuşaklar boyu ilham verecek bir kültürel miras niteliği taşıyor. 23 yıl boyunca ödül almış bilim kadınlarının hikâyelerini görünür kılarak geleceğin gençlerine ışık tutma, rol model olma misyonunu da üstleniyor.
Sanatsal açıdan ise kitap, okuyucunun empati kurmasını sağlıyor; bireysel başarıları sadece bir bilgi olmaktan çıkarıp, toplumsal bellekte iz bırakan derinlikli ve duygusal hikâyelere dönüştürüyor. Bu çalışma bilime ve bilimin kadın kahramanlarını daha yakından tanımaya yardımcı olurken hem sanatsal hem de toplumsal açıdan güçlü bir ilham kaynağı sunuyor.
“Bilim Kadınları İçin” programının kitap projesi, bilimsel başarıları sanatsal bir hikâye derlemesiyle nasıl birleştirerek kültürel farkındalığı artırıyor? Gelirinin bağışlanmasını, kültürel sürdürülebilirliğe katkıları açısından yorumlar mısınız?
“Bİlİm Kadınları İçin” programının temel amaçlarından biri, kadın bilim insanlarının başarılarını görünür kılarak, bu başarıların ardındaki hikâyelerini toplumla buluşturmak ve gelecek nesillerin yoluna ışık tutmaktır. Kitap projemiz bu hedefi farklı bir boyuta taşıyor; bilimsel verileri ve başarıları yalnızca istatistiki bilginin ötesine geçirerek bireysel yolculukların, karşılaşılan zorlukların ve içsel mücadelelerin edebi bir dille aktarılmasını sağladık. Kitaptan elde edilen tüm geliri ise Bilim Kahramanları Derneği’ne aktaracağız. Bu da çalışmayı yalnızca bir yayın projesi olmaktan çıkarıp, yaşayan bir sürdürülebilirlik girişimine dönüştürüyor. Bu sayede hem genç nesillerin bilime erişimini kolaylaştırıyor hem de kadınların bilim yolculuklarını daha kalıcı bir değer haline getiriyoruz. Kültürel sürdürülebilirlik açısından bakıldığında, bu adım yalnızca kadın bilim insanlarının hikâyelerinin bugüne ışık tutmasını değil, aynı zamanda yarının ilham kaynağı olmasını da garanti altına alıyor.
türkiye, kültürel zenginliğiyle hayranlık uyandıran bir coğrafya
Vanya Panayotova, yanında birkaç kitabı birden bulunduran, deyim yerindeyse sıkı bir okur. Türk yazarları da yakından takip ediyor ve Orhan Pamuk’a düşkünlüğünü ilginç buluyor. Vanya Panayotova, Türkiye için, “Yüzyıllardır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kültürel zenginliğiyle hayranlık uyandıran eşsiz bir coğrafya bence” tarifini yapıyor.
L’Oréal Türkiye, güzellik sektöründeki estetik odaklı duruşunu sanatsal faaliyetlere nasıl yansıtıyor ve bu yaklaşım şirketin genel vizyonuyla ne kadar örtüşüyor?
L’Oréal Türkiye olarak, güzellik sektöründeki yolculuğumuzda estetik; inovasyonlarımızın, deneyimlerimizin ve iletişimimizin ruhunu besleyen temel bir felsefe ve DNA’mızın da ayrılmaz bir parçası. “Güzellik” kavramı bilimle olduğu kadar sanatla da iç içe bir kavram. Bilimsel uzmanlığımızı ve yaratıcılığımızı kullanarak insanların kendilerini daha net ifade etmelerine olanak tanıyan hiper kişiselleştirilmiş deneyimler yaratıyoruz. Bu nedenle, sanatsal faaliyetlere olan bakış açımız yaratıcılığımızı destekleyerek, ekiplerimizin sıra dışı başarılı projelere imza atmasını da destekliyor. Sanata olan desteğimizle, farklı kültürlerin güzellik anlayışlarını anlıyor, sanatsal ifade özgürlüğünü destekliyor ve markalarımızın estetik değerlerini, sanatsal inceliği ve duygusal derinliği bir araya getirerek tüketicilerimizle daha anlamlı ilişkiler kurmak için çalışıyoruz. Bu bağımız, “Herkes İçin Güzellik” misyonumuzun somut bir tezahürü olup, aynı zamanda etik ve sürdürülebilirlik ilkelerimizle uyum içinde, toplumsal kültürel dokuya katkıda bulunan stratejik bir tercih ve gelecekteki güzellik anlayışımızı şekillendirmeye devam eden bir olgu niteliğindedir.
Türkiye’nin muazzam miras olarak üzerinde yer aldığı kültürel varlığına katkı yapacak L’Oréal duruşu hakkında neler ifade edebilir?
Türkiye, yüzyıllardır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kültürel zenginliğiyle hayranlık uyandıran eşsiz bir coğrafya bence. L’Oréal Türkiye olarak, bu muazzam mirasa karşı derin bir saygı ve hayranlık besliyoruz. Kadınların güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve her türlü ayrımcılıkla mücadele alanındaki projelerimiz, aslında Türkiye’nin çok sesli, çok renkli ve derinlikli kültürel varlığına duyduğumuz bağlılığın somut ifadeleridir. Çeşitliliği, yaratıcılığımızı besleyen, yenilikçi çözümler üretmemizi sağlayan ve Türkiye’nin kendine özgü kimliğini daha da parlatan bir kaynak olarak görüyoruz.
Vanya Panayotova’nın profesyonel yönetici kimliğinde ekip oluşturma ve gelişimine yönelik yetkinliği biliniyor. L’Oréal Türkiye’nin Ülke Genel Müdürlüğü görevinde, bu açıyı da içine alacak şekilde yönetimsel öncelikleri neler olacak?
İşİn gelişiminin, insanların gelişiminden ayrı düşünülemeyeceğine her zaman derinden inandım. “Biz insanlara özen gösterirsek, insanlar da işe özen gösterir” şeklindeki mottom, bu temel liderlik inancımı ifade eder. Yalnızca yetkilendirilmiş, vizyon sahibi ve motive olmuş ekipler harika sonuçlar elde edebilir. L’Oréal Türkiye ekibi çok tutkulu ve yetenekli; bu nedenle liderlik ekibiyle birlikte benim rolüm, bu muazzam yaratıcı potansiyeli daha da ortaya çıkarmak ve çalışanların en iyi performanslarını sergilemeleri için en iyi koşulları sağlamaktır. Bu çalışmadaki “sırlarım” çok basit: Net stratejik vizyon ve önceliklendirme; her çalışana insan odaklı yaklaşım; pozitif takım iklimi ve güven.
Vanya Panayotova’nın başucu kitapları hangileridir ve neden?
Ben tutkulu bir okuyucuyum ve genellikle çok okurum. Şimdiden birkaç Türk yazar tanıyor olmam ve özellikle Orhan Pamuk’a düşkün olmam ilginçtir. Kitaplarının çoğunu okudum, favorim ise Benim Adım Kırmızı. Başka Türk yazarları ve genç çağdaş yazarları da keşfetmeye çok meraklıyım. İtiraf etmeliyim ki, genelde yatağımın yanında birkaç kitabım olur. Şu anda ünlü Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un Ölüm ve Bahçıvan adlı kitabını ve aynı anda Françoise Sagan’ın Kalbin Dört Köşesi adlı kitabını okuyorum. Favori yazarlarım arasında Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler, Romain Gary’nin Uçurtmalar, Steinbeck’in Sardalye Sokağı ve yakın zamandan Fredrik Backman’ın Hayata Röveşata Çeken Adam adlı eserleri yer alıyor.