ABD, 1944 Bretton Woods Anlaşması’ndan bu yana doların küresel ticaret ve finans üzerindeki baskın rolünden büyük ölçüde faydalandı. 1971’de Bretton Woods’un çökmesinden sonra da pek bir şey değişmedi, hatta aksine doların gücü daha da arttı. Bu gücün bugüne kadar ABD’ye sağladığı avantajları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
- Ucuza borçlanabilme imkanı: Dolara olan talep sürekli yüksek olduğu için (ticaret, rezerv, yatırım amaçlı), ABD Dünya geneline göre daha düşük faiz oranlarıyla ve büyük miktarlarda borçlanabilmekte. Nitekim ABD bütçesi çok büyük açıklar vermesine ve ABD’nin dış borcu 36 trilyon doları da geçerek milli gelirinin %130’una yaklaşmasına rağmen, borçlanma faizleri (son aylardaki Trump faktörünü saymazsak) düşük kalmaya devam etti.
- Ticaret açığı verme rahatlığı: ABD, bütçe açığını ucuz finanse edebilme dışında, dünya genelinde dolar tutulmaya ve kullanılmaya devam edildiği sürece yüksek dış ticaret açığı verme lüksüne de sahip.
- Senyoraj geliri: ABD devleti, para basarak elde ettiği kazanç olan senyorajdan gelir sağlamakta — özellikle de yabancıların büyük miktarda dolar nakit tutması sayesinde. ABD dışında kullanılan dolarlar (rezervlerde veya kayıt-dışı ekonomilerde), ABD Hazine’sine verilen faizsiz borç niteliğinde.
- Dolar bazlı olan varlıklara talep: Doların baskınlığı, ABD’yi küresel sermaye akışlarının finansal merkezi haline getirdi. Yabancı merkez bankaları ve yatırımcılar rezervlerinin ve yatırımlarının büyük kısmını dolar cinsinden tutmaları sayesinde ABD’de Wall Street ve finansal piyasalar derinleşti.
- Yaptırım gücü ve jeopolitik kaldıraç: Petrol ticareti dahil küresel işlemlerin büyük bölümü dolar bazlı sistemler üzerinden (SWIFT ve ABD bankaları) gerçekleştiği için, ABD istediği ekonomilere finansal yaptırımlar uygulayabilme imkanına sahip.
- Para politikası esnekliği: ABD dışındaki ülkelerin çoğu ekonomik istikrar sağlamak için dolar rezervi biriktirmek zorundalar. Bu da para politikası yönetimini zorlaştıran bir durum. ABD ise döviz kuru yönetme zorunluluğuna sahip olmadığından, çok daha esnek bir para politikasına sahiptir.
- "Güvenli Liman" Statüsü: Küresel kriz dönemlerinde (örneğin 2008 finansal krizi, COVID-19), yatırımcıların dolara yönelmesi, ABD'nin ekonomik şokları daha kolay atlatmasını sağlıyor. Fed’in diğer merkez bankalarına dolar swap hattı sağlaması, bu rolü daha da güçlendirmekte.
Toplamda bu avantajlar bugüne kadar ABD için büyük bir güç sağladı. Ancak Trump ve çevresi bu avantajların aynı zamanda ABD’yi yapısal olarak zayıflattığını iddia etmekte. Çok açıkça dillendirmeseler de doların küresel baskınlığına son verilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ve bu noktada, oldukça haklı gerekçeler öne sürülebilir:
- Sürekli ticaret açığı verme ve sanayisizleşme: Dolar talebi yüksek olduğu için dolar olması gerektiğinden daha güçlü kalıyor, ve bu da ABD’nin ihracatını pahalı, ithalatını ise ucuz hale getiriyor. Sonuç ise sürekli dış ticaret açığı verilmesi, imalat sanayisinin zayıflaması ve yurt dışına kayması, orta sınıfların işlerinin kaybı ve ücretlerinin baskılanması.
- Varlık balonları ve finansallaşma: Güvenli liman olarak ABD’ye akan küresel sermaye, hisse senedi, tahvil ve emlak fiyatlarını şişiriyor. Bu durum spekülasyonu, gelir eşitsizliğini ve üretim yerine finans sektörüne bağımlılığı artırmakta. ABD ekonomisi “gerçek üretim”den uzaklaşıp Wall Street’e bağımlı hale gelmiş durumda.
- Para politikası kararlarının dışsal etkileri: Dolar küresel olarak kullanıldığı için Fed’in kararları tüm dünya ekonomilerini etkiliyor. Örneğin faizlerin artırılarak, dolar arzının daraltılması çoğu zaman dolar borçlanan gelişmekte olan ülkeleri istikrarsızlaştırır, ardından bu etkiler ABD’ye geri yansır. (70’li ve 80’li yıllardaki Latin Amerika krizi gibi.)
- Küresel liderliğin yerel maliyeti: ABD, kriz zamanlarında (2008, COVID-19 gibi) dünyanın son borç verici mercii olmak zorunda kalıyor. Bu da jeopolitik sorumlulukları, askeri harcamaları ve dünya istikrarını sürdürme baskısını beraberinde getirmekte. Küresel liderliğin bedeli Amerikan vergi mükelleflerine ve dış politikasına yük.
- Mali disiplinsizlik ve reformsuzluk: ABD, dolar hakimiyeti sayesinde yüksek bütçe açıklarını düşük maliyetle finanse etmekte. Ancak bu durum, uzun vadede sürdürülemez bir hal alır. Diğer bir ifadeyle ABD’nin avantajına gibi görülen bir durum, esasen dezavantajına olabilir. Bu “rahat” finansman imkanı ABD’nin yapması gereken reformları da ötelemesine sebep olur. (ABD’nin son 7 yıldaki ortalama bütçe açığı dudak uçuklatıcı bir %7.5. Doların hakimiyeti olmasa bu kadar uzun süre bu kadar yüksek açığı sürdürmek imkansızdı.)
Görüldüğü gibi “küresel dolar hakimiyeti”nin ABD ekonomisi üzerinde ciddi olumsuz etkileri de var. Ve artık, ABD bu rolünden vazgeçmek niyetinde. (Zaten Çin’in artan gücü karşısında, istese bile ABD’nin bu hakimiyetini koruyabilme imkanlarının azaldığı ortada.) Trump’ın yaz-boz tahtasına dönen korumacı politikalarının ABD’nin yapısal sorunlarını düzeltecek politikalar olup olmadığı çok tartışılır. Ancak, artık bu saatten sonra tartışma kabul etmeyecek bir gerçek ABD dolarının hakimiyetinin gün be gün zayıflayacak olması. Tabii ki, burada “yuan” neredeyse tek alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Haftaya, Çin’in yuan’ın doların yerine geçmesi için neler yaptığını ve yapması gerektiğini, bunu yaparken de ABD’nin içine düştüğü tuzaklardan nasıl sakınacağını irdelemeye çalışacağım.