Son açıklanan enflasyon rakamları herhalde MB’nda bir soğuk duş etkisi yaratmıştır. Böylece, daha 1.5 ay önce 2025 sonu için tahmin edilen 25-29 bantının geçersiz kaldığını da belirtelim. Enflasyonun %29 ve altında kalması için son 3 aydaki enflasyonun 2005-2018 yılları arasındaki ortalama aylık enflasyonun altında kalması gerekiyor ki bu tek kelimeyle imkansız. Bu enflasyon oranları son 3 ay için sırasıyla %2.03, %0.81 ve %0.36 idi. Şu an gözüken hiçbir enflasyon trendi bu rakamların altında kalınacağına işaret etmiyor. Aksine ilk 9 aydaki aylık enflasyon oranları bu ortalamaların %1.9 üzerinde kaldı. Eğer böyle bir trendin devam edeceğini varsayarsak, önümüzdeki 3 ay için aylık enflasyonun sırasıyla %3.9, %2.7 ve %2.2 olmasını, ve sene sonu enflasyonunun da % 36.7 civarında olmasını bekleyebiliriz!
Yukarıda verdiğim senaryo oldukça abartılı gözükebilir. Ancak bu senenin trendi böyle. Peki, son çeyreğe girerken ekonomide bu trendi kıracak bir soğuma görebiliyor muyuz? Bunun için Sn. Karahan’ın Salı günü Meclis’te yaptığı sunumdan bazı ipuçları elde edebiliriz. Sn. Karahan Perakende Ticaret Satış Hacmi’nde ve ithalatta bir gerileme olduğunu vurguluyor. Ancak, buna karşılık sanayi ve hizmet üretiminde belirgin bir düşüş yok. Özel tüketim yerinde sayarken kartla yapılan harcamalarda artış söz konusu. Kısaca, belki aylık enflasyon oranları yukarıda belirttiğim kadar yüksek olmasa da 2025 enflasyonu %33-34 arası bir yerde oluşacak.
Enflasyonda ve açlık sınırını belirleyen hayat pahalılığında anlamlı bir düşüş gerçekleşmediği için yeni seneye de %30 civarında bir asgari ücret artışı ve tabi ki maktu kamu zamlarıyla başlayacağımızı da unutmayalım. Geçen sene aynı orandaki asgari ücret zammı sonrasında Ocak enflasyonu %5.04 olarak gerçekleşmişti. Bu sene bu kadar yüksek olmasa da gene %3-4 civarında bir oran beklemeliyiz. Sonuçta, Ocak sonunda yıllık enflasyon %31-32 civarına düşebilir, ancak bunun Merkez Bankası’na ne kadar politika faizi indirimi için alan sağlayacağı da bir soru işareti. (Tabi ki, bu son enflasyon rakamından sonra bu sene kalan 2 toplantıda faiz indirimi imkanının kalmadığı ortada.)
Enflasyonun istenilen düzeyde gerilememesine neden olarak 3 ögeden söz ediliyor: Altın, hizmetler ve gıda. Özellikle MB Başkanı Sn. Karahan’ın geçen hafta “altın talebi enflasyonla mücadeleyi zayıflatıyor" sözleri çok tartışıldı. Ancak Sn. Karahan bu sözlerine tam da bir açıklık getirmedi doğrusu. Burada kastedilen altın fiyatlarındaki anormal artışın yatırımcıların birikimlerini artırdığı ve bunun da bir kısmının harcamalara yöneldiği olsa gerek. Eğer böyle bir iddia varsa, bu altın yatırmlarının hangi gelir gruplarında ne miktarda olduğu, ve bu gelir gruplarının tüketim harcaması esnekliklerinin ne kadar olduğu gibi verilerin açıklıkla bilinmesi gerekir. (Yok, eğer Sn. Karahan bu sözlerinden bizatihi altın ithalatının enflasyonu artırdığını kastediyorsa, esasen böyle bir gelişme dezenflasyonist olur çünkü bu hanehalklarının tüketim harcaması yapmak yerine yatırıma yöneldiklerini gösterir.)
Enflasyonu yüksek tutan diğer 2 konu olan hizmetler ve gıda fiyatları ile ilgili Meclis sunumunda yer alan grafiklerden gördüğümüz kadarıyla hizmetler alt kalemlerinden kira ve eğitimde yüksek artışlar devam ederken, haberleşme dışında diğer tüm alt kalemlerin enflasyonun üzerinde seyrettiği gözlerden kaçmıyor. Gıdada ise don ve kuraklık öne çıkarılıyor ama bu durum Yaz başından beri biliniyordu. Buna rağmen enflasyon tahminlerinin neden düşük tutulduğu cevap verilmesi gereken bir soru.
Sonuçta, bir enflasyon hedefi daha kısa zamanda kadük oldu. Daha önce belirttiğim gibi belki de Dünya’nın en yavaş dezenflasyon programındayız. Ve bu yavaşlık toplumsal maliyetleri de artırıyor. Bunu söylerken MB bünyesinde yürütülen programın yanlış olduğunu ima etmek istemiyorum. Belli ki programın Hükümet kanadından da siyasi, hukuki ve mali konularda desteğe ihtiyacı var. Sonuçta faturayı MB’ye kesmek yanlış olur.