Beni en rahatsız eden şeylerden biri hasbel kader iş başına gelmiş vasat (hatta vasatın altında) birikimi ve yetenekleri olan idarecilere sahip olmadıkları meziyetleri yakıştırmaktır. (Siyaset psikolojisi yazınında “lider kültü” olarak ifade edilen kavram.) Trump’ı da rahatlıkla bu kategoriye koyabiliriz. Tabii, bir çoğumuz “iyi de adam bu kadar vasat biriyse, nasıl oldu da ABD’de bir değil 2 kere başkan seçildi” diye sorabilir. Buna 2 cevabım var: Birincisi ABD’nin seçmen profilinin vasatın üstünde olmadığı ve vasatlıkta kendilerine yakın buldukları birini seçmeyi tercih ettikleri gerçeği. İkincisi ise son 30 senedir Batıda “vasat olmayan” başkanların ve yöneticilerin bile neoliberalist görüşlerin etkisi altında orta sınıf seçmenlerin hayat şartlarını iyileştirecek hiç bir girişimde bulunmamış olmaları. Hatta bu noktada çalışan kesim tarafında yer alması beklenen ortanın solu partilerin orta sınıflara büyük ihanetinden bile bahsedilebilir. Böylece, garip bir şekilde, sağcı Trump çalışan sınıflar tarafından neredeyse bir kurtarıcı olarak görüldü.
Şimdilerde Trump’ın ABD’nin Çin’e kaybettiği sanayi liderliğini yeniden ele geçirmek için uygulamaya çalıştığı korumacılığa dayanan merkantilist politikaları ilgiyle takip ediyoruz. Ancak Trump ve vasatlıkta kendisinden geri kalmayan avanesinin böyle bir dönüşüm için gerekli stratejileri geliştirecek birikimleri olmadığı ortada. Zaten bugüne kadar alınan kararlardaki zig-zaglar da bu konudaki zaafiyetlerini açığa çıkarıyor. Ancak mesele salt bu konularda yetkin olma meselesi de değil. İki blok arasında uyguladıkları iktisat modelleri bakımından uzlaşmaz farklılıklar söz konusu.
Çin kalkınma stratejisi olarak serbest piyasayı değil, güdümlü bir devlet kapitalizmini benimsemiş bir ekonomi. ABD’nin ise böyle bir sistemi adapte etmesi imkansız. Yapabileceği tek şey getirdiği gümrük vergileriyle yarattığı koruma kalkanları sayesinde bir kısım üretimin yeniden ülke içine kaymasını sağlamak (reshoring). Orada da problemler var. Birincisi, yurtiçi üretim maliyetlerinin ithal ürün maliyetlerine göre yüksek olması, ve bunun da er ya da geç fiyatlara yansıyacak olması. İkincisi, mütekabiliyet nedeniyle ABD’nin ihracatının da yavaşlayacak olması. Üçüncü olarak salt gümrük duvarlarını yükseltmenin değil, devlet güdümlü sanayi politikalarını da devreye sokmanın şart olması. (ABD’nin uzun zamandır tecrübe etmediği, ve doğrudan serbest piyasa inancına ters düşen uygulamalardan bahsediyoruz.)
Örneğin, ABD’nin giriştiği bu ekonomik üstünlük savaşındaki en zayıf ayaklarından biri nadir toprak elementlerinin arz ve üretimi. Çin, özellikle nadir toprak elementleri ve diğer kritik mineraller gibi stratejik hammaddeler ve bunların işlenmesi konusunda çok güçlü bir konumda. ABD’de bu elementleri çıkaran en son maden kârsızlık nedeniyle 30 yıl önce iflas etmişti! (Tabi, yönetim kifayetsizliğini gösteren bir başka olgu da bunların öneminin farkında olmayan Trump yönetiminin, ticaret savaşının birçok cephesinde olduğu gibi bu konuda da geri adım atmak zorunda kalmış olması.) Öte yandan, Trump’ın yasak ve kısıtlamaları kaldırarak kısa vadeli petrol ve gaz üretimini artırması da, küresel açıdan son derece miyopik ve sorumsuz bir strateji olarak görülmeli. Çin, küresel bir sorumluluk örneği de göstererek fosil yakıtların kullanımın azaltmaya çalışırken, ABD’nin aksi yönde hareket etmesi kabul edilebilir bir durum değil. Keza, Trump’ın BM’de küresel ısınmayı ve bu konudaki tedbirleri aşağılayan konuşması da kendisinin sığlığını gösteren bir belge niteliğinde.
Korumacı ticaret politikalarının yanısıra Trump dolar ve Fed konusunda da “radikal” fikirlere sahip. Doları güçsüzleştirmeye çalışması ve Fed’in bağımsızlığına müdahele ederek faizleri düşürmeye çalışması olayın bir boyutu (Bu yaklaşımın dolar açısından ne kadar olumlu olabileceğinin takdirini size bırakıyorum.) Son dönemde bir de ortaya atılan dolar destekli stablecoin’lerin sabitliği korumak için ABD devlet tahvillerini elinde tutmasıyla birlikte bu tahvillere olan talebin artacağı ve ABD'nin ulusal borcunu finanse etmesini kolaylaştıracağı iddiası var. Ancak bu bir göz aldatmacasından başka bir şey değil. Sonuçta altta yatan enstruman gene tahviller. Üstelik bir kriz çıkması durumunda, yatırımcılar çoklu para birimi veya altın destekli diğer kripto paralara yönelecektir. Bu durum, doların hakimiyetinin azalmasını hızlandıracak ve güvenli liman olma rolünü zayıflatacaktır. Böyle bir dünyada, ABD’nin ekonomik üstünlüğü yeniden ele geçirmesi zor gözüküyor.