İsveç, diplomatik temsilcileri akıllı ormancılık, ahşap mimarisi teknolojileri ve uygulamalarını yerinde göstermek üzere Türkiye’den kalabalık bir heyeti misafir etti. Kamu ve özel sektör temsilcileri, akademi dünyası ve sivil toplum temsilcileri gelecekte ticaret ve yatırım iş birliği için beş gün boyunca “Woodlife Business” programına tabi olarak üretimden tasarıma İsveç yapısal ahşap endüstrisini tanıdılar. Ziyaret İsveç’in Skellefteå ilçesinde 20 katlı, adeta ahşap bir abide örneği olan 75 metre yüksekliğindeki meşhur Sara Kültür Merkezi ziyareti ile sona erdi.
Aslında işin özünün çevre ile barışık çok katlı ahşap binalar üreterek bir endüstriyi geliştirmek olduğunu baştan söyleyelim. İsveç’in 450 bin kilometrekarelik yüzölçümünün yüzde 70’inin orman olduğunu, bu ormanların yüzde 83’ünün de özel sektör tarafından işletildiğini de ekleyelim. Bu yıl Türkiye’nin dışında Tayland ile de işbirliği yapmayı planlayan İsveç tarafında; İsveç Enstitüsü, İsveç Orman Ajansı, İsveç Ahşap, İsveç Mimarlar, İsveç İş Dünyası isimli kuruluşlar ile mimari odaklı kültür kuruluşu The Circle’ın yer aldığının da altını çizelim. Türkiye’nin orman varlığının ülke yüzölçümünün yüzde 30’u civarında olduğunu, yani ormancılık ürünlerini İsveç gibi iyi değerlendirmek zorunda olduğunu bir kenara not ederek devam edelim ve aslında ahşap bina geçmişimizin de kötü olmadığını vurgulayalım.
Alın bir örnek: Ankara Samanpazarı Arslanhane Cami. Yapım tarihi 13. yüzyıl. 24 ahşap sütunun taşıdığı, oldukça yüksek ahşap tavanlı bir cami. UNESCO Dünya Mirası listesinde. Üstelik aynı listede yer alan dört tane daha benzersiz ahşap cami var. Konya Beyşehir Eşrefoğlu Cami, Eskişehir Sivrihisar Ulu Cami, Kastamonu Kasaba Köy Mahmut Bey Camii ile Afyonkarahisar Ulu Cami. Listede olmayan benzersiz ahşap camilerden başka örnekler de var.
Ancak yüzlerce yıllık birikim ve deprem ülkesi olmaktan kaynaklanan bir gerekliliğe rağmen henüz ahşabı tercih etmiyoruz. Hatta üstü örtülü bir şekilde adeta yasaklıyoruz. Çünkü mevcut deprem yönetmeliğine göre ancak iki katlı ve en çok yedi metre yükseklikte ahşap bina yapabiliyoruz. Demek ki bu mevzuata göre bugün Dünya Mirası listesindeki camileri bile ahşaptan yapmak mümkün olmayabilir. Bu durumda Türkiye ile İsveç arasında orman ve ahşap alanında iş birliği olsa olsa tomruk ya da kereste ticareti ile sınırlı kalır.
Aslında kafalarda bir sorun daha var. Bu sorun trajik Kartalkaya yangınının ikinci bilirkişi raporunun satır aralarında da kendini gösteriyor. İkinci raporda restoranda termostatı çalışmadığı için aşırı ısınan ‘grill plate’in yanması, alevlerin yandaki çöp kutusu üzerinden lpg hortumuna sıçraması’ nedenler arasında sıralandı. Daha sonra lpg vanasının kapatılamaması, yangının restoran bölümündeki yanıcı ahşap iç kaplamalar, mobilyalar, dekoratif amaçlı ahşap malzemeler ile ahşap iç kaplamalar üzerinden, dış kaplamaya atlaması, xps çatı malzemelerinin ardından, yanlardaki çıkma ahşap çatıların yanması.--- Yangının genişleme sürecinde merdiven ve asansör boşluklarının baca görevi görmesi, 12. katın merdiven çıkışına kapalı olması yüzünden 9-10 ve 11. katlarda duman birikmesi, tahliye uyarısı yapılmaması, yangın söndürme sistemlerinin olmaması, yine iç yapı ve mekanlarda aşırı ahşap kullanılmış olması. Hatırlı tahliyesi rezaletinden bahsetmeden geçerken, özetle devasa trajediye yol açan bu kadar neden varken, yangına gerekçe olarak bu kadar çok ahşaptan söz ediliyor olması faturayı yine ahşaba kestirecek gibi. Oysa 2017’de İngiltere’de 72 kişinin yaşamını yitirdiği Grenfell yangınının gösterdiği gibi sadece ahşap değil her malzeme yanabiliyor.
Ancak bizdeki algı değişecek gibi değil. Hâlâ deprem öldürüyor, ahşap yanıyor!