AHMET USMAN - DUYGU GÖKSU/İZMİR
İzmir’in son yıllarda en hızlı gelişen ilçeleri arasında başı çeken Menemen’in ekonomisi EKONOMİ Gazetesi ve Menemen Ticaret Odası (MENTO) tarafından gerçekleştirilen “2026’da Nasıl Bir Ekonomi?” konulu panelde masaya yatırıldı. Moderatörlüğünü EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın yaptığı panelde, EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Dr.Şeref Oğuz ve Ekonomi Gazetesi Yazarı Mete Belovacıklı, ülke ve dünya ekonomisi hakkında 2026 yılı beklentilerini dinleyicilerle paylaştılar. MENTO Mustafa Kemal Atatürk Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya; MENTO Meclis Başkanı Erdinç Cengiz, İZBAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Sevimli, Menemen Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Salih Esen, Ulukent Sanayicileri Derneği (USAD) Başkanı Ömer Telcioğlu,ile çok sayıda Menemenli sanayici ve iş insanı katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan MENTO Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Süsoy, son dönemde ekonomide yaşanan gelişmeler nedeniyle sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösterenlerin üretimden bıktıklarını, bu durumun Menemen’de de ciddi şekilde hissedildiğini dile getirdi. Süsoy, Menemen’in sanayi, tarım ve ticarette eşik atlamaya ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Menemen’in İzmir’in lojistik omurgasına yakınlığı, demiryolu ve karayolu bağlantıları, liman hinterlandına erişimi ve hem sanayi hem tarımda çift yönlü kabiliyetiyle bölgesel değer zincirinin stratejik bir halkası olduğuna dikkat çeken Süsoy, “Menemen’deki seracılık ve açık tarla ürünlerinden süt ve yem sanayine, plastik ve metal işleme gibi sanayi kollarından yapı malzemelerine uzanan çeşitlilik, bize riskin dağıtılması ve uzmanlaşma arasında dengeli bir yol öneriyor. Önümüzdeki dönemde iki başlığa özellikle dikkat etmeliyiz. Birincisi, enerji verimliliği ve yenilenebilir kaynak kullanımı. Elektrik ve doğal gaz maliyetlerinde dışa bağımlılık ve jeopolitik oynaklık, üretimin rekabetçiliğini doğrudan etkiliyor. İşletmelerimizin çatı GES, atık ısı geri kazanımı, verimli motor ve otomasyon yatırımlarına yönelmesi hem marjları korur hem de yeşil dönüşüm gerekliliklerine uyum sağlar. İkincisi, tarım–sanayi entegrasyonu. Tarladan işleme tesisine uzanan zincirin izlenebilirliği, sözleşmeli üretim, depolama ve soğuk zincir yatırımlarıyla güçlendirilmesi, hem kayıpları azaltır hem de fiyat istikrarına katkı verir” dedi.
Bu alanlarda MENTO olarak kümelenme, eğitim ve finansmana erişim başlıklarında aracı ve kolaylaştırıcı rollerini büyütmeye devam edeceklerini söyleyen Süsoy, “Fakat üretimden, üretmekten bıkmaya başladık. Bu, en korktuğum şey. Örneğin Ulukent Sanayi Bölgesi çok kıymetli. Şu an orada 7 - 8 tane kiralık fabrika var kimse ilgilenmiyor. Çünkü maliyetler sürekli artıyor. Temmuz ayında işçisine zam yapmayan sanayici yok. Mecburen birçok sektörde yüzde 20'lerde zam yapıldı. Turizmde pahalısınız, üretimde pahalısınız ihracattan gelecek olan parayla işi içeride döndüremiyorsunuz, rekabet ortadan kalkıyor. Baskılanan bir döviz, üretim iştahı yok oldu, kur nedeniyle dış dünya ile baş edemiyorsunuz. İhracat yapamadığınız gibi ithalat cazip hale gelmiş. 2001 krizi de böyle patladı” görüşlerini ifade etti.
“Menemen konut merkezine dönüştü”
2020’deki İzmir depreminin ardından Menemen’in Karşıyaka, Bornova ve Bayraklı başta olmak üzere İzmir içinden yoğun göç aldığını belirten Süsoy, “Menemen tam bir tarım şehriyken, son 25 – 30 yılda sanayi de gelişmeye başladı. Özellikle tarıma dayalı sanayi tesislerinin sayısı çok fazla. İki büyük sanayi üssümüz var. Bunlardan İzmir Serbest Bölgesi (İZBAŞ), bin 500 dönümlük genişleme alanı için çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye’deki tek plastik ihtisas OSB de Menemen’de. Tarım alanlarımızın geniş olması nedeniyle çok fazla OSB yapacak alanımız bulunmuyor. 235 binlik nüfusumuzla 9 ilden büyüğüz. 2035’de nüfusumuzun 400 bin olacağı tahmin ediliyor. Burası bölgemizin yatak odası gibi. İnsanlar Aliağa, Manisa ve İzmir’e çalışmaya buradan gidiyorlar. Son dönemde ilçemizde konut projelerinin sayısı çok arttı. Bunların pek çoğu da üst segment konutlar” diye konuştu.
Menemen’in hala önemli bir tarım ve hayvancılık kenti olduğuna dikkat çeken İzzet Süsoy, “Ama ciddi bir su problemimiz var. 150 bin dönüm pamuk ekiliyordu, bu rakam son yıllarda 30-35 bin dekara kadar düştü. Kuraklık ve pamuk fiyatları bu şekilde giderse seneye kimse pamuk ekmez. Bunun yerini su istemeyen buğday alıyor. Silajlık mısır ekemediğimizden hayvancılığımız da zarar görüyor. Fiyat-maliyet sıkıntısı pamukta olduğu gibi sütte de söz konusu. Menemen’in yoğurdu meşhurdur. 20’ye yakın mandıra vardı bunların büyük bölümü kapandı. Bunda hem hayvancılık sektörünün durumu, hem de üreticilerin birlikte hareket edememesi etkili oldu. İzmir’in kuzey hattı su ihtiyacını Menemen’deki kuyulardan gideriyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile günlük 800 bin ton arıtma kapasitesine sahip Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi’nde çıkan suyun tarımsal amaçlı kullanımı için görüşmelerimiz sürüyor” dedi.
“2026 beklentimiz ölçülü faiz indirimleri, temkinli canlanma”
2025’in enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarını tesis etme iradesinin öne çıktığı, finansman maliyetlerinin zorlayıcı ama öğretici olduğu bir yıl olduğunu belirten İzzet Süsoy, “Yılın sonunda başlayan ölçülü faiz indirimlerinin 2026’da devam etmesiyle sanayide, tarımda ve ticarette kademeli bir canlanma bekliyoruz. Ancak bu canlanmanın kalıcı refaha dönüşmesi, maliye politikasında tasarruf ve verimlilik disiplininin tavizsiz sürmesine, hukuk güvenliği ve öngörülebilir ekonomi politikalarına, iş dünyasının da risk yönetimi ve verimlilik artışına odaklanan yatırım ajandasına bağlı” görüşünü savundu.
MENTO olarak üyelerinin bu geçiş dönemini en az maliyetle ve en yüksek faydayla yönetebilmesi için üzerlerine düşen her görevi yerine getirmeye devam edeceklerini anlatan Süsoy, “Finansmana erişim, dış ticaret, yeşil dönüşüm, dijitalleşme ve insan kaynağı gelişimi başlıklarında eğitim, mentorluk ve iş birliği platformlarımızı genişletiyoruz. Yerelde üretim ve tarımın entegrasyonunu, lojistik imkânlarımızın etkin kullanımını ve kümelenme yaklaşımını desteklemeyi sürdüreceğiz” diye konuştu.

“2026’da da ekonomide iç açıcı bir tablo görünmüyor”
Toplantının panel kısmında beklentilerini dinleyicilerle paylaşan EKONOMİ Gazetesi yazarları, 2026 yılında da ekonomide çok iç açıcı bir tablonun görünmediği görüşünde birleştiler. Panelin moderatörlüğünü yapan EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ: “Belli ki siyaset ön koltuğa oturdu. 2026'da da bu hava devam edecek gibi görünüyor. Bu durum ekonomi açısından çok iç açıcı değil. Oldukça sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz, üretici kesim güç kaybediyor. Üretim tarafında vardiyalar azaldı, kapasite kullanım alanları sanayinin büyüme oranlarını gösteriyor. 3. çeyrekte sanayide büyüme eksiye geçti, tarımda da benzer gelişme var. Üretici tarafında bir kas kaybı ve erimeye şahit olduk. Sanayi ve hizmetler sektöründe makas açıldı” dedi.
19 Mart sürecine rağmen ekonomi yönetiminin döviz kurlarında büyük bir sıçramaya izin vermediğini dile getiren Güldağ, “Euro ve dolardan oluşan sepet kur yüzde 27’lik bir artış gösterdi. Bu, daha çok 2027'nin konusu olacak. Önümüzdeki yıl için euro 60 TL, dolar 52 ile 54 TL arasında bekleniyor. Belirli bir TL cazibesi yakalandı. Kamu tarafından bu konuda destek gelmesi lazım. Borçluluk arttı bu korkutucu bir borçluluk değil. Türkiye’de bir borç krizi çıkmaz. 2026 yılı, 2025'in devamı gibi olacak. Siyasette hangi siyah kuğular çıkacak hep birlikte göreceğiz. Siyasetin kendi gündemi ile milletin gündemi çok farklı” diye konuştu.
Merkez Bankası’nın faizi yüksek tutmaya devam edeceğini dile getiren Güldağ, enflasyonun takıldığı noktada faizin aşağı çekilmesinin doğru olmayacağını, yüksek tutmaktan başka çare olmadığını sözlerine ekledi.
Şeref Oğuz: Hükümetten yardım beklemekten vazgeçilmeli
2025 yılı için hayatta kalma, küçülmeyi yönetme önerilerinde bulunduğunu hatırlatan EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, “Küçülme bizim lugatımızda yok denilmişti. Ama büyümek için büyümek kanserli hücrenin ideolojisidir. 2025'te küçülmeyi yönetemeyen ekonomiyi küçülttü. 2026, hayatta kalma yılı olacak. Hükümetten bu konuda sektörlere bir destek, yardım geleceğini beklemekten vazgeçmek gerekir. Şu an kriz yok. Kriz olsa baş etmeyi biliyoruz ama belirsizlikle baş etmek imkansız. Mevcut durumda iş birliklerinin yapılması gerekiyor. Hükümetten destek beklemek yerine ‘biz ne yapabiliriz?’ denmeli” dedi.
Siyasetin 19 Mart'ta ekonominin önüne geçtiğini ve kazanımların kaybedildiği bir süreç olduğunu ifade eden Oğuz, “Faizi de yukarı çıkarmak zorunda kaldık. Enflasyon halen gündemimizde. Merkez Bankası enflasyon tahmini için yüzde 16 diyor. Belli ki bu bir temenni. Reel kesim ise 2026 enflasyonu için yüzde 40, ev hanımları yüzde 60, piyasa katılımcıları grubu ise yüzde 29’un altı diyor. Önemli olan reel kesimin tahmini. Görüyoruz ki 2026 yılında da enflasyonda bir bahar havası olmayacak” diye konuştu.
Oğuz, seçimin yaklaştığını, asgari ücretliye ve emekliye verilmeyen tutulan zamların seçim için beklendiğini ve bu sebeple 2028 yılında daha değişik bir enflasyonla baş edilmek zorunda kalınacağını sözlerine ekledi.
Mete Belovacıklı: Çözüm süreci, en derin tartışma olmaya aday
2027’de seçim öngörüldüğünü hatırlatan EKONOMİ Gazetesi Yazarı Mete Belovacıklı, “19 Mart sürecinde yargı yolu ile belediyelere müdahale edilmesi ekonomik istikrarsızlık oluşturdu. Belediyelerin merkezi hükümet tarafından yönlendirilebilir yönetilebilir ve hatta değiştirilebilir olduğu bir sürece girdik. Önümüzdeki dönemde de devam ederse siyasetin biçimlendirilmesini derinden etkileyecek” dedi.
Belediyelere yapılan operasyonların muhalefeti meydanlara çıkarsa da o taraftaki oy oranını değiştirmediğini aktaran Belovacıklı, “Tüm araştırma şirketlerine baktığımızda 28 ile 34 arasında değişen bir yerde. Birçok ankette oyların muhalefet açısından artmadığını görüyoruz, çünkü sosyal ve ekonomik sıkıntılara değinilmeden çare üretilmiyor” diye konuştu.
Çözüm sürecinin Türk siyasetini ve bölgesel gelişmeleri derinden etkileyecek hayati bir nokta olduğunu dile getiren Belovacıklı, geçen sene Devlet Bahçeli'nin açıklaması ile gündeme gelen çözüm sürecinin, beka, demokrasi, kardeşlik, barış komisyonu süreci konusundaki tartışmanın, Türkiye tarihindeki en derin tartışma olmaya aday olduğunu sözlerine ekledi.