100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin 70’inde yer almış bir Cumhuriyet çocuğu olarak varlığımı borçlu olduğumu bildiğim Atatürk ve onun silah arkadaşlarına minnetim, sevgim, saygım gerçekten klişe olacak biliyorum ama sonsuz.
Kadının bu kadar geri plana atılmaya çalışıldığı bir ülkede okumak, çalışıp ekonomik özgürlüğünü kazanmak, kendini aşan bir kız evlat yetiştirmiş olmak yeterli bir başarıdır. Buna ek yurt dışında ülkesini temsil ederken kimseden geri kalmamış olmak, yaratıcı ruhuna yazdığı kitaplarla alan bulabilecek özgür ortama sahip olmak, yazdığı kitaplarla çocuklara dokunabilmiş olmak, 54 yaşından sonra üniversiteye dönüp yeniden okumak, gençlere bildiklerini aktarabilmek, özgürlüğümüzü borçlu olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları ve sonra onu yüceltenleri sayesinde oldu. Bunu hiç unutmadım, hep minnetle teşekkür ettim.
Bu ay tanıtacağım Yüz Yaşında Bir Çınar isimli destan şiir kitabını Çiğdem Sezer yazmış, Mustafa Delioğlu, tüm birikimini ortaya koyup şahane resimlemiş. Çiğdem Sezer, çok ödüllü şairimiz, o da çok yoğun, sade ve insanın iliklerine işleyen bir anlatı yaratmış.
“Yüz yaşında ama gencecik bir çınarım. / Yaşlanmadım, sadece çoğalır yapraklarım. / Ulu bir çınarım, çok güzel bir ülkede. / Köklerim ve dallarım / Uzanır toprağa, gökyüzüne. / Adımı siz verin, bu hikâye bitince.”
İşte bu dizelerle başlıyor anlatı. Çınar ağacının bir sembol olarak seçilişi Jung’un “İnsan, simgeleştirici yetisiyle bilinçsiz olarak nesne ve biçimleri sembole dönüştürür” saptamasını anımsattı.1 Bu saptamayı anımsamakla beraber hiçbir sanatçı böylesine önemli bir konuda iletişiminin simgesi olarak kullandığı nesneyi bilinçsiz seçmez. Bu bilincin altında inanç, inanış, mitler, yaşanmışlıklar, yakınlıklar, kültürel hafıza yatar. Türk kültüründe ağaç simgesi görünen bir surette görünmeyen bir hakikate işaret eder.
Doç. Dr. Selçuk Kürşad Koca’nın2 “Türk Kültürünün Gelecek Kuşaklara Aktarılmasında Sembollerin Önemi” başlıklı makalesinden de öğrendiğim üzere Türklerde, “ağaç” Yer-Su kültünün tabiat ürünü, türeme ve doğurganlık sembolü imgesi olarak birçok destan ve halk hikâyesinde karşımıza çıkmaktadır. Türk boylarının menşeileri hakkında söylenen mitlerde, efsanelerde ve diğer edebi metinlerde ağaç önemli yer tutmaktadır. Altay yaratılış mitinde, Uygurlar Türeyiş Destanı’nda, Manas Destanı’nda, Dede Korkut Kitabı’nda, Oğuz Kaan Destanı’nda, Hayat ağacı kavramında ağaçlar daha çok bereket, türeme ve soyu işaret edecek şekilde kullanılmıştır. Dede Korkut Kitabı’nda bir kahraman olan Basat, “atam adını sorarsan kaba ağaç, anam adını sorarsan kağan arslan” der.
Çiğdem Sezer’in “100 yaşında ama gencecik” çınarı ise “yaşlanmam sadece çoğalır yapraklarım” derken, bir taraftan sonsuzluğa, diğer yandan güçlenme ve çoğalmaya işaret eder. 1923 doğumlu çınarımız yeşermesini kime borçlu olduğunu şu dizelerle ifade eder:
“Ben doğmadan beş yıl önce/ Yani 1918’de/ Düşman topları çevrilmişken Dolmabahçe’ye,/ ’Üzülme çocuk, geldikleri gibi giderler!’/ Demişti ya hani Mustafa Kemal/ İşte taa o günlerde/Hayal bile edemezken kimseler özgürlüğü/ Atatürk karar vermişti beni yeşertmeye”
Bundan sonrası 19 Mayıs 1919 ‘dan başlayarak Kurtuluş Savaşı’nın adım adım öyküsüdür.
“Ölmek esir olmaktan yeğdir”, “Ya istiklal ya ölüm” ve bu bölümü taçlandıran ateşler içinde yere çakılırken çizilmiş güvercin, ne kadar az sözle ne kadar çok duygu uyandırır ve ne kadar çok zulüm çağrıştırır.
Çanakkale Savaşı’nın ne imkânsızlıklara rağmen kazanılışı ama bu zaferin de işgali önlemeye yetmeyişi, Ankara sınırlarına dayanan işgal ordusu ve bu ordunun emelleri, Çiğdem Sezer şu dizeleriyle somutlamıştır:
“Suyolları bizdeydi/ Bereketli topraklar bizde/ Göz koymuştu yabancılar/ Bütün zenginliklerimize”
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri” komutu ile başlar Türk’ün ateşle imtihanı.
30 Ağustos 1922’de “geldikleri gibi giderler”. Yaralı ve fakir olan ulus el ele verir. “Değil mi ki özgürlük vardı elde, aşılırdı diğer güçlükler de.”
Çınar, bundan sonra Atatürk’ün eğitim düşünü, kız erkek birlikte okuyup, çalışıp, ülkeyi aydınlatmalarını ve Atatürk’ün özgürlükle eşit gördüğü cumhuriyeti anlatır.
“Şimdi tam 100 yaşında/ Dalları gökyüzünde bir çınarım/ Bu kadar değil size anlatacaklarım/ Ama her hikâyenin bir sonu vardır.// Sadece çocuklar sürdürebilir/ sonsuzluğun hikâyesini/ Bu yüzden sizin ellerinizde, kalplerinizdeyim /Benim bıraktığım yerden siz devam edin/Herkes kendi hikâyesini anlatsın/Çınara güzellik katsın.//Rüzgâr olun bana, salınayım/Su olun, çoğalayım//Sizin elleriniz ne güzel!/ Sizin kalbiniz ne derin!/O ellerle bana güç verin/Bana güç verin.//Birlikte büyüyelim/ Birlikte büyüyelim/Ben kimsesizlerin kimsesi/ Cumhuriyet’im.”
Ah Çiğdem Sezer, sizin kalbiniz ne güzel, sizin sözcükleriniz büyülü, Ah Delioğlu sizin renkleriniz, sizin imgeleriniz, sizin çizimleriniz nasıl kanatlandırmış bu destanı. İki sanatçımızı da gönülden kutlarken Günışığı Kitaplığı’nı da bu eşsiz anlatıyı gelecek nesillere sunduğu için kutlarım.
Sonsuzluğun çocuklarına çınarın sonsuz şefkati ile sarmalanmış nice 100 yıllar dilerim.
1- JUNG, Carl. G. (2002), İnsan ve Sembolleri; Cev. Ali N. Babaoğlu, Okuyan Us Yayınları, İstanbul.
2- Koca, Kürşad Selçuk. TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi 2017, Yıl:5, Sayı:11 S 530-554.