Siyaset, siyasi lider, gazeteci, kim olursak olalım, gelişmeler karşısında tavırlarımız, toplum için üretebildiğimiz anlam önemli. Ulagay, sessizliğin sis perdelerinin ardına gizlenenlerden olmamış. Kimden ve neden yana durduğunu yazarak belgelemiş bir kamu entelektüeli.
Birçok insanda zaman zaman yaşanan umutsuzluk dalgası Osman Ulagay’ı da yakalamıştır. Ulagay, ne zaman yazmanın gerekli anlamı üretmediğini ve etkiyi yaratmadığını ima etse, şiddetle karşı durmuş, yapılan gözlemlerin, yaşanan deneyimlerin yazılı belge haline getirilerek arşivin güçlü hafızasına emanet etmenin önemini anımsatarak yazmayı sürdürmesinin değerini dilimin döndüğü kadar anlatmak istemişimdir.
Bu satırların yazarı Amasya’dan Kelkit Oluğu boyunca Taşova, Erbaa ve Niksar’ın güneyinde uzanan, en yüksek tepesi 2 bin metreyi bulmayan Sakarat Dağları’nın eteklerinde doğdu. Gürgen ağaçlarıyla kaplı dağlar güneyde daha yumuşak geçişler yaparken, kuzey yamaçlarında dik inişler yapar. Dik yamaçların eteklerindeki doğduğum köyün adı bizim dilimizde “Sorhun”, Anadolu’nun diğer birçok yerinde “Sorgun”dur. Kadim sözlüklere baktığınızda, “yüksek dağın etekleri” anlamına gelir.
Bu yazıda sizlere anlatmak istediğim kitabın yazarı Osman Ulagay ise Boğaziçi’nin Rumeli yakasında, son iki yüzyılda prestiji giderek artan Bebek semtinde büyümüştür. Köklü bir ailenin iyi yetişmiş kızı olan annesi, ticarette öncü girişimci olan dedesi, Galatasaray Lisesi’ni bitiren babası dönemin önemli insanlarıdır.
İkimiz de 1943 doğumluyuz. Ben Ocak, Osman ise Mayıs ayında dünyaya merhaba demişiz. Dünya genelinde köklü değişimlere yol açacak İkinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı günlerinin çocuklarıyız. Çok farklı ortamlardan gelsek de medeniyet tasavvurlarımız, toplum için beklentilerimiz; ideolojik bilinç dönemindeki etkilenme alanlarımız birbirine yakın.
Doğan Kitap tarafından okuyucuya buluşturulan Ulagay’ın “Bir Ömrün Aynasında: Türkiye’de 82 Yıl” kitabı ulaşınca sevindim. Osman Ulagay’ın yazdıkları, bir ortak dönemin yansımaları olduğu için en iyi anlayacaklarından biri olabileceğim zihnimde dolaştı.
Sevindiğim bir başka sezgimi daha paylaşmalıyım: Osman Ulagay önce kendi iç dünyasını ve aile çevresini birinci ağızdan anlatıyor; böylece başkalarının yapabileceği spekülasyonların önünü kesiyor. Bir de bu ülkenin kaderini etkilemiş olan ülke ölçeğindeki dış dünyayı, siyaseti ve medyayı genel hatlarıyla birikimlerinin süzgecinden arındırarak bizlere yansıtıyor.
Osman Ulagay’ın kitabını okurken, Anadolu’nun kırsalından gelmeyen, kentin en seçkin semtinde yetişen bir insanın iç dünyasına, onun verdiği izin çerçevesinde girebiliyoruz.
Yazarın iyi okullarda eğitim-öğretim gördüğünü, yabancı dil hâkimiyetini kavrıyoruz. Annesini, babasını, her ikisinin ailesini, bir kız kardeşe sahip olduğunu, onunla kardeşlik hukukundaki ahenkli ilişkilerini kitap aracılığıyla kavrıyoruz.
İlk gençlik yıllarında çarpıldığı bir genç kızı ve arkadaşını aldığı kıçtan takma motorunu çarparak nasıl hasarlı kaza yaptığını, iç umutlarının söndüğünü öğreniyoruz. Ticarette kötü giden durumun ailenin geleceği olarak görülen genç bir insanı nasıl etkilediğini derinliğine kavrayabiliyoruz.
Osman Ulagay’ın evliliklerini, oğlu Alp’ı, babasının kendisiyle, kendisinin de Alp’le olan baba-oğul ilişkilerini kendi anlatımından öğreniyoruz.
Evlilikleri, boşanmaları ve kendi seçtiği yaşam yolunda ilerleyişini başkalarından değil, kendisinden öğrenmenin nesnelliğine ulaşıyoruz.
Değişik iş alanlarındaki deneyimleri, gazetecilik serüvenleri, gazeteler içindeki iç kavga dinamikleri, yazdığı yarım düzine kitapla ülke yönetiminde gözlediği yanlışların arka planlarını da otobiyografik kitabında öğrenebiliyoruz.
Osman Ulagay 82 yıllık ömründe, çevresiyle ilgili bir insan olarak, ülke ekosisteminin simbiyotik ve asalak unsurlarını açığa çıkaran gözlemlerini de kitabında paylaşıyor.
Osman Ulagay gibi dünya görüşünü kendimize yakın hissettiğimiz bir yazarın yaşadığı askerlerin yönetime el koymalarıyla ilgili analizleri, o dönemleri yaşamamış gençler için kolay okunur bir başvuru kaynağından izlemek de bir fırsat alanı olarak algılanabilir.
Siyasi söylemler, iktidar değişimleri, liderler ve tutumları, yaşanan ekonomik krizler ve ülkemizin neredeyse bir yüzyıla yaklaşan serüvenini, işini önemseyen bir gözlemcinin kaleminden okumak isteyenler için de yaratılan bir fırsat Ulagay’ın kitabı.
Geleceğin sahipleri olan gençlerin Osman Ulagay’ı okumalarını isterim. Birincisi, varlıklı bir ortamdan gelseniz de içinizdeki sesin sizi daha “topluma dönük insan” yapabileceğini anlar, özgüveniniz artar. İkincisi, yazarın yaşadığı dönemde siyasi oluşumları bir “bağımsız zihnin” sorgulaması, önyargılı ve spekülatif anlatımlarla kırılmış bir zihne sahipseniz, sizi yeni sorular sormaya yöneltir; çok daha farklı bir açıdan bakmanın erdemine taşıyabilir. Üçüncüsü de bir toplumda yaşananları ne kadar çok gözlemci anlatırsa, o toplum o kadar sağlıklı bir “toplumsal hafıza” oluşturabilir.