MEHMET KAYA/ANKARA
Türkiye, savunma harcamalarının 2035 yılına kadar GSYH’nin yüzde 5’ine çıkarma yönündeki NATO mutabakatına katıldı. Halihazırda Türkiye’nin savunma harcamaları tüm harcamaları kapsayan NATO tanımıyla, GSYH’nin yüzde 2’si dolayında seyrediyor. Bu seviyelerde dahi 45-50 milyar dolar arasında bulunuyor. Bu oran, GSYH’nin çok hızlı büyümeyeceği varsayımı altında dahi harcamaların artışı anlamına geliyor. Örneğin, her ne kadar 2025 GSYH toplamı değişecek olsa da TL cinsinden 2025 OVP hedeflerine bakıldığında, 1,6 trilyon TL’lik savunma harcama bütçesi, GSYH tahmininin yüzde 2,6’sına ulaşıyor. Üstelik bu oran, 2025’te savunma harcamalarının artırılması kararıyla ortaya çıktı. Bu tutar yıllık kur değişmeleriyle birlikte 40 ile 50 milyar dolar arasına denk geliyor.
NATO kararına uyum 2035 vadeli olmakla birlikte, yıllık finanse edilmesi gereken tutarlar ilave 30 milyar dolar seviyelerine ulaşıyor. Ekonominin geneli düşünüldüğünde, kamunun zaten zorlandığı bir ortamda sayısallaşma, enerji, sosyal sorunlar vb. alanlardaki harcama gereksinimleri için ödünleşme gerekecek. Avrupa başta olmak üzere NATO’nun harcama artışı Türk savunma sanayiine belirli bir oranda katkı verecek ancak Türkiye, halihazırda ucuz finansmana da bakarak, başta savaş uçağı olmak üzere bir dizi alım için harekete geçti. Siyasi sorunlar aşılarak bu çok yüksek tutarlı alımlar yapılırsa, yüzde 85’lere ulaşan “ihtiyacı yerli ürünlerle karşılama” oranı dramatik biçimde gerileyecek.
“Yüzde 5 muazzam bir rakam ordu tekrardan donatılabilir”
Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Deniz İstikbal, EKONOMİ’ye yaptığı değerlendirmede, yüzde 5 hedefinin sağlanması için vergi ya da başka yollarla ilave gelir gerekeceğini vurguladı. Türkiye’nin ana askeri teçhizat harcamalarının yıllık 25 milyar dolar, tüm harcamalar dahil ise 45 milyar dolar seviyelerinde seyrettiğini hatırlatan Deniz İstikbal, “GSHY’nin yüzde 5’i kabaca 70-75 milyar dolarlık harcama demek. Türkiye için çok büyük bir rakam. Bu tutarla birkaç yıl içinde Türk ordusunu üç beş sene içerisinde tekrardan donatabiliriz” yorumunu yaptı. İngiltere, Almanya gibi büyük ülkelerin dahi yıllık 75 milyar dolar harcamadığını vurgulayan İstikbal, mevcut görünümde ilave vergi ya da başka gelirlerle karşılanmasının gerekeceğini, daha önce gelir artırıcı bir düzenlemenin gündeme geldiğini hatırlattı. İstikbal, “Yani bunu bir yerden kesmemiz lazım. Ya kamu yatırımlarından, ya Ar-Ge harcamalarından keseceğiz, ya teşviklerden keseceğiz ya da ekstra vergi koymamız lazım. Yani bu parayı bir şekilde yaratmamız lazım. Yaratmadan NATO’nun milli gelirin yüzde 5’i kadar savunma sanayi harcamasına erişmesi bence zor. Sadece bizim için değil, birçok ülke için zor” dedi.
“Bu tutarı harcayabilmek için bilgi ve yaratıcılık gerekir”
Savunma sanayii şirketlerinde üst düzey görev yapmış Savunma Sanayii Danışmanı Haluk Bulucu ise Türkiye’nin savunma sanayiine mutlaka yatırım yapması gerektiğini vurgularken, tutar yükseltilmesi halinde bunun nasıl kullanılacağının önem taşıdığını kaydetti. Bulucu, “Bu rakamlar milli ordular için verilmiştir. Harcayabilmek de yaratıcılık, bilgi, tecrübe gerektirir. Harca bakalım’ dediğimizde, önceki şaşkınlık döneminde milli ordu için hazırlanmış projeler bulunamayacaktır” dedi.
"Alımlar nedeniyle yerlilik oranı düşecek"
Türkiye’nin ürünlerine ve üretim yeteneğine bu dönemde ilave bir talebin geleceği kesin. Diğer yandan, Türkiye’nin çok yüksek tutarlarda ürün alımı gündemde. F-35 programına geri dönmek sadece üretilmiş 3 uçağı teslim almak ve bu program dahilinde verilen üretim taahhütleri gelirlerine ulaşmak değil, uzun süreye yayılsa da toplamda 50 milyar dolara ulaşan bir alımı söz konusu. ABD kongresinden onaylanan yeni F-16 ve modernizasyon kitleri ve mühimmat alımı için dahi tutar 29 milyar dolar açıklanmıştı. Eurofighter siparişlerinin de bir bu kadar seviyeye ulaşabileceği belirtiliyor. Bunlara bir dönem ilgi gösterilen SAMP-T ve füzeleri eklendiğinde yine on milyarlarca dolarlık bir seviye görünüyor. Yerli ürünlerde kullanılan ancak ambargo nedeniyle verilmeyen, almaya istekli olduğumuz çok sayıda sistem, alt sistem ve komponent bulunuyor. Bütün bunların alımı Türkiye’nin yüzde 85’e ulaşan yerlilik oranını aşağı çekecek. İlk etki olarak gelirden çok, gider artırıcı bir yapı gözleniyor.