Faiz oranlarının uzun süre yüksek kalması, risk sevmeyen sabit getiri yatırımcısını mutlu edecektir. Öte yandan yüksek faizler, kamu maliyesinde borçlanma yükünün de artacağı anlamına geliyor.
Bu haftanın ekonomi gündeminde hem küresel hem de yurt içi merkez bankalarının aldığı faiz kararları öne çıktı.
18 Haziran’da ABD Merkez Bankası (Fed) beklentilere paralel şekilde faiz oranlarını %4,25–4,5 aralığında sabit tuttu. Karar metninde, gümrük vergilerinin neden olduğu stagflasyon riskine vurgu yapıldı. Fed Başkanı Powell basın toplantısında, “Gümrük vergilerinin maliyetini birileri (ihracatçı, ithalatçı, imalatçı, tüketici..) ödeyecek ve bu etkiyi görmeden faiz indirimi yapmayacağız” dedi.
2025 yılına ilişkin Fed tahminlerinde, enflasyon beklentisi yukarı yönlü revize edilirken, faiz indirimi ihtimali zayıfladı. Fed’in üyelerinden 7’si 2025 yılında faizlerin sabit kalmasını bekliyor. İndirim bekleyen üyelerden ise 2’si yıl içinde tek bir indirim beklerken 8’i 2 kez indirim yapılmasını, 2’si ise 3 kez indirim olmasını bekliyor. Bu tablo, faizlerin bir süre daha yüksek seviyelerde kalacağını gösteriyor.
19 Haziran’da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) da beklendiği üzere politika faizini %46’da sabit tuttu. Gecelik borç verme faizi %49, borçlanma faizi ise %44,5 seviyesinde korundu. TEPAV Para Politikası Değerlendirme Notumuzda önermiş olduğumuz üzere, TCMB, artan risk ortamında temkinli bir duruş sergilemeyi tercih etti.
Artan risk ortamına karşın Merkez Bankası enflasyon görünümüne ilişkin daha olumlu. Enflasyonun ana eğiliminin mayıs ayında gerilediğini ve ana eğilimdeki düşüşün haziran ayında da sürdüğünü belirtiyor. Jeopolitik gelişmeler ve küresel ticaretteki korumacı eğilimin finansal risk veya enflasyon görünümünde bozucu bir etki yaratmaması halinde Merkez Bankasının bir sonraki toplantısında faiz indirmesi olası duruyor. Ancak beklentilerdeki bozulma ve enflasyondaki atalet, TCMB’yi yavaş ve temkinli adımlar atmaya zorluyor.
Faiz kararlarının yansımaları: Büyüme, bütçe ve piyasalar
1- Sabit getirili faizler ve mali sürdürülebilirlik
Faiz oranlarının uzun süre yüksek kalması, risk sevmeyen sabit getiri yatırımcısını mutlu edecektir. Öte yandan yüksek faizler, kamu maliyesinde borçlanma yükünün de artacağı anlamına geliyor. Yüksek faiz, ABD’de halihazırda zirve yapan borç stoku sorununu daha da derinleştirecektir. Unutmayalım ki ABD üç büyük kredi kuruluşundan, bu yıl itibarıyla, AAA kredi notunu kaybetti. Türkiye’de ise borç stoku düşük olmakla beraber faiz yükü yüksek. Yüksek faiz oranları, bütçede en büyük üçüncü harcama kalemi olan faiz giderlerini daha da artıracaktır.
Bu durum bütçede konsolidasyon ihtiyacını gösteriyor. Zira bu hafta Meclise sunulan tasarı gerek ÖTV gerekse kurumlar vergisi tarafından gelir artırıcı tedbirlerin Maliyenin gündeminde olduğunu gösteriyor. Ancak gerek Türkiye gerekse ABD’de esas konu sosyal güvenlik giderlerinin sürdürülebilir bir yapıya çevrilmesi. Bunun yanı sıra Türkiye’de kamu personel giderleri ve cari giderlerin de konsolide edilmesi gerekiyor.
2- Ekonomik büyüme ve borsa:
Faiz kararının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi elbette iç talebi baskılayıcı olacaktır. Türkiye tarafında 19 Haziran tarihli Para Politikası Kurulu Kararı basın açıklamasında da Merkez Bankası ikinci çeyrekte yurt içi talebin yavaşlamaya başladığını aktarmış. Bu durum, özellikle yüzde 35 civarında seyreden yüksek enflasyonun tek haneye indirilme döneminin getireceği sancılı geçiş ve artan belirsizlik ortamı nedeniyle daha da baskılayıcı olacaktır. Bu süreç, kısa ve orta vadede borsa yatırımcısının Türkiye’de yüzünün pek de gülmeyeceğine işaret ediyor.
3- Emtia fiyatları:
Faizlerin yüksek kalması her ne kadar alternatif yatırım araçları arasında yer alan emtia için olumsuz olsa da faiz oranlarının yüksek kalmasına sebep olan ana nedenlerden biri olan “yüksek risk ortamı” emtia görünümünü destekleyecektir. Artan jeopolitik gerginlikler ve ikili savaşlar altın gibi değerli madenleri desteklerken, petrol tedariki üzerindeki artan belirsizlikler de enerji fiyatlarını yükseltici etki yaratıyor. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatmasının etkisi olarak Brent Petrol fiyatlarının 2-3 katına çıkması olası risk senaryoları arasında konuşuluyor.
Sonuç
Küresel ölçekte artan riskler ve iç dinamiklerdeki kırılganlık, para politikalarında dikkatli ve veriye dayalı adımların önemini artırıyor. Önümüzdeki dönemde merkez bankalarının fiyat istikrarını korumaya yönelik çabaları hem mali disiplin hem de piyasa istikrarı açısından belirleyici olacak.