Teknolojiyi bir tür kahramana dönüştürüyoruz ama gerçekte çözüm için önce siyasi irade, toplumsal örgütlenme ve dayanışma gerekiyor, salt algoritmalar değil!
Yapay zekâyı konuşuyoruz. Moda olduğu için değil. Rekabet gücü, liderlik, etik ve sürdürülebilirlik gibi kavramları yeniden tanımladığı için. Geçici bir teknoloji dalgası değil; çalışma hayatından karar alma süreçlerine, ahlaktan kimliğe kadar her şeyi yeniden biçimlendiren tarihsel bir kırılma potansiyeline sahip olduğu için…
AI Now Institute’un “Artificial Power” başlıklı 2025 raporu bu konuda çok daha net bir iddiayı ortaya koyuyor: “Yapay zekâ, teknik değil siyasal bir meseledir.”
Raporda sert uyarılar var. Temel mesajı ise şu: “Bugün karşımızda duran şey, insanlığa hizmet etmek üzere tasarlanmış bir inovasyon değil; birkaç dev teknoloji şirketinin ülkeleri, ekonomilerini, kamu kurumlarını ve nihayet toplumsal tahayyülümüzü şekillendirme iddiasıdır.”
Tekno-tekellerin anatomisi
Yapay zekâ, teknoloji devlerinde (Microsoft, Amazon, Google, Meta, OpenAI, Anthropic) yoğunlaşan bir iktidar mimarisine dönüşmüş durumda. Yeni şirketlerin bu alana giriş yaptığı söylense de hepsi altyapı ve veri açısından yine bu devlere bağımlı. Çin yarışın içinde, Avrupa çok geride. Gelişmekte olan ülkelerse sadece izleyici…
Özellikle ChatGPT’nin yükselişiyle kamuoyunda “teknolojik sıçrama” algısı oluştu. Ancak rapor, bu sıçramanın yeni bir paradigma doğurmadığını, aksine eski güç dengelerini daha da derinleştirdiğini savunuyor. Büyük veri, hesaplama gücü ve sermaye gibi kaynaklar hâlâ aynı birkaç oyuncunun elinde. “Ne kadar büyük, o kadar iyi” mantığı ise bu tekelleşmeyi meşrulaştıran teknik bir kılıfa dönüşmüş durumda.
Sıçrama mı, durgunluk çağı mı?
Teknolojinin, bazı sert sorunlarla mücadelede (örneğin iklim krizi) güçlü bir araç olabileceğini inananlardanım. Pek çok iyi girişimi de görüyoruz.
Ama işin tek yüzü bu değil. Teknolojiyi bir tür kahramana dönüştürüyoruz ama gerçekte çözüm için önce siyasi irade, toplumsal örgütlenme ve dayanışma gerekiyor, salt algoritmalar değil!
Tekno kapitalizm ideoloğu olarak tanımlanan, PayPal’ın kurucu ortaklarından Peter Thiel’in The New York Times’a verdiği mülakatta söyledikleri de dikkate değer: “Tüm yenilik umutları yapay zekâya bağlandı. Ama bu tek başına sağlıksız. Alzheimer hâlâ tedavi edilemiyor. Mars’a hâlâ gidilemiyor. Enerji üretiminde büyük sıçramalar yok. Yapay zekâ doğru kurgulanmazsa, sonsuz “orta karar” çözümler sunan bir algoritma olarak karşımıza çıkabilir. Sonsuz orta kalite içerik, ortalama fikirler ve vasatlık… Bu durumda yapay zekâ bir sıçrama değil, durgunluğun yeni adı olur.”
Geleceğin yatırımı mı, balon mu?
OpenAI, 2024 yılında 5 milyar dolar zarar etti. Ancak şirketin değerlemesi, Microsoft iş birliği ve yatırım akışı sayesinde, 300 milyar doları aştı. Benzer şekilde Anthropic, 5,6 milyar dolar zarar açıklamasına rağmen 61,5 milyar dolar seviyesinde değerleniyor.
Devletler, yapay zekâyı ulusal güvenlik önceliği haline getirerek, dev teknoloji şirketlerini stratejik aktörler gibi konumlandırıyor. Şirketler kâr etmeden büyüyor. Çünkü mesele artık kârlılık değil, geleceğin altyapısını kontrol etme yarışı. İktidarın toplanacağı yere yapılan yatırım.
Böyle bakınca, bazıları yapay zekânın aslında kocaman bir ‘balon’ olduğunu iddia ediyor. Kamu fonları, askeri sözleşmeler ve altyapı yatırımlarıyla bu balon şişiriliyor. Peki, gerçekten bir balondan mı bahsediyoruz? Eğer öyleyse, bu balon patladığında, bedeli kime kesilecek?
Ne kaybedeceğiz?
Rapor, bu gidişatın neye mal olabileceği ile ilgili de karanlık bir tablo çiziyor.
Yapay zekâ, emeği desteklemek yerine değersizleştiriyor. Üretkenlik artışı söylemi altında, daha az ücret, daha çok gözetim, daha fazla güvencesizlik geliyor. Yeni ekonomi modelleri kurmak yerine, hissedar kârı temel alınarak sosyal devletin kaynakları özel sektöre yönlendiriliyor.
Gündelik hayatımızdaki kararlar bile algoritmaların güdümüne geçiyor. Bu, görünmeyen ama derin bir otoriterleşme biçimi. Bir avuç teknoloji milyarderi; medya, siyaset ve kamu kurumları üzerindeki etkisiyle halk iradesini gölgeliyor.
Sonuç: Teknoloji kim ve ne için?
Rapora göre, mevcut yapay zekâ sistemi ne etik ne de toplumsaldır. Otoriter, eşitsiz ve merkezi bir yapıdır. Ve bu yapı, teknoloji üretiminin değil, iktidarın nasıl örgütlendiğinin bir sonucudur. Dolayısıyla, yalnızca bir teknoloji değil, aynı zamanda ahlaki, politik ve toplumsal düzen meselesidir.
Eğer yapay zekâ, bir tür dijital feodalizmin altyapısı olacaksa (veriye, karara, kaynaklara sadece birkaç şirket hükmedecekse) o zaman bu teknolojik ilerleme, demokratik gerilemenin motoru haline gelir.
Ama tersine, yapay zekâyı kamusal fayda adına kontrol altına alabilir, yerel ihtiyaçlara göre uyarlayabilir; şeffaf, hesap verebilir, adil sistemler haline getirebilirsek, bu defa teknoloji mutlak bir iktidar silahı değil, özgürleştirici bir araç olabilir.
Bu yüzden mesele teknolojinin nasıl kullanılacağı değil, hangi vizyonla inşa edileceği meselesidir. Bunun yanıtını kolektif akılla, ortak iradeyle ve kamusal çıkarla veremezsek, algoritmalar yalnızca verileri değil; kararları, değerleri ve geleceği de bizim adımıza yazacak.