Kısa vadeli ekonomik baskılar, regülasyonları durdurmuyor. Sadece yavaşlatıyor. Bu da kurumsal dünya için net bir mesaj veriyor: Dönüşümü ertelemek stratejik körlüktür. Ekonominin baskıladığı bu dönemde önemli olan ‘her şeyi yapmak’ değil, doğru yerden başlamak. Bunun için 3 alana odaklanmak gerekiyor.
Ekonomik daralma, yüksek finansman maliyetleri ve küresel tedarik zincirlerindeki kırılganlık…
Tüm bu koşullar altında, bırakın eyleme geçmeyi, yeşil dönüşümden bahsetmek bile mümkün mü? Evet, mümkün! Mesele ‘yeşil’ değil, doğrudan ekonomi. Verimlilik, maliyet yönetimi ve rekabet avantajının ta kendisi.
Kenar süsü değil, zorunluluk!
Sürdürülebilirlik, önceleri iyi niyet beyanlarından ibaretken, bugün regülasyonlarla farklı bir noktaya taşınıyor.
AB Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKDM) fiilen çalışmaya başladı. 2026 itibarıyla tam anlamıyla devreye girecek. Yeşil finansman toplam ihraçlarda Mart 2025 itibarıyla 6,1 trilyon dolar büyüklüğe ulaştı. Kapsam 3 raporlaması kurumsal dünyanın standardı haline gelmeye başladı. AB AI Act, veri merkezlerinin enerji ve su kullanımını zorunlu şeffaflık ve sınırlandırmalarla baskılıyor. Ulusal ve yerel, üstelik de sektör bazlı pek çok yasal çerçevenin hayatımıza gireceğine şüphe yok.
Özetle, kısa vadeli ekonomik baskılar, regülasyonları durdurmuyor. Sadece yavaşlatıyor. Bu da kurumsal dünya için net bir mesaj veriyor: Dönüşümü ertelemek stratejik körlüktür.
Kritik 3 odak alanı
Ekonominin baskıladığı bu dönemde önemli olan ‘her şeyi yapmak’ değil, doğru yerden başlamak. Bunun için 3 alana odaklanmak hem riski azaltıyor hem de ekonomik fayda yaratıyor:
İlki optimizasyon ve verimlilik. Daldaki elma; düşük maliyetle yüksek etki. Enerji verimliliği projeleri bugün hâlâ en rasyonel yatırım kalemi. Farklı sektörlerden derlenen analizlere göre enerji verimliliğinde geri dönüş süresi 2–5 yıl. Üstelik, iyi uygulamalarla yüzde 15–20 arası enerji tasarrufu mümkün. Dijitalleşme ve yapay zekâ destekli kayıp-kaçak azaltma, veri optimizasyonu ve tedarik zinciri sadeleştirmesi kısa vadede nakit akışını iyileştiriyor.
İkinci alan regülasyonlarla erken uyum. Tam uyum hemen mümkün olmasa da en azından bunun için gereken alt yapıyı hazırlama. Bu hem risk hem de getiri açısından önemli bir konu. Küresel ve yerel regülasyonlarla uyumlanmak için boşluk analizleriyle planlı ilerlemek olası cezalara ve piyasa kayıplarına karşı şirketleri koruyacak bir adım olacaktır.
Üçüncü alan ise finansmana erişim odaklı dönüşüm. Yeşil, sosyal, sürdürülebilir ve sürdürülebilirlik bağlantılı tahvillerin toplam ihraç hacmi 6,1 trilyon dolara yükseldi. Hızı yavaşlasa da yeşil krediler şirketlere dönüşümün finansmanı konusunda nefes aldırabilir. Kısa vadeli ekonomik ajandanın yanında uzun soluklu bir yol haritası sunabilir.
Kriz dönemlerinde etki daha belirgin
Kurumsal dünyanın sürdürülebilirliğe bakış açısını değiştirmesi gerekiyor. Konuyu ekonomik fayda ve risk yönetimi olarak görmekte fayda var.
Sebebi de basit. Enerji bağımlılığı düştükçe maliyet oynaklığı azalıyor. Bu konuda planlı adım atan şirketler regülasyon şoklarına daha dayanıklı hale geliyor. Kurumsal itibar, kriz dönemlerinde çok daha hızlı değer üretiyor. ESG performansı yüksek şirketlerin prim maliyetleri daha düşük oluyor.
Sonuç: Bugünün kararı yarının maliyetini belirler
Ekonomik daralma, şirketleri temkinli davranmaya zorluyor. Ama “şimdi bir şey yapmayalım, sonra bakarız!” demek de geleceğe yönelik riskler içeriyor.
Bugün atılmayan her adım, yarın daha yüksek karbon maliyeti, daha pahalı finansman ve daha sert regülasyon baskısı olarak geri dönecek.
Yeşil dönüşüm, bir tercih değil; maliyet yönetiminin, riski azaltmanın ve rekabet gücünün doğal uzantısı.
Bu nedenle esas olan dönüşümü ertelemek değil, ‘nereden başlarsak en fazla faydayı sağlarız?’ sorusudur.
Rotasını şimdiden bu yönde oluşturan kurumlar, aynı zamanda yarının rekabet avantajını yakalayanlar olacak.