Ankara bir ülke olsa, Türkiye’nin çoktan tamamlaması gereken, imalat sanayii dönüşümünü hayırlı bir şekilde başarmış olacaktı.
Türkiye önümüzdeki yıllarda hızla sanayisizleşmeye devam edecek. Düşük teknolojili, rekabet gücü sadece düşük işçi ücretlerine endeksli üretimlerimizi Mısır, Etiyopya, Özbekistan gibi bu işler için hâlâ uygun olan yerlere taşıyacağız. İnşallah bu büyük taşınmayı makul bir strateji dahilinde, şirketlerimizi batırmadan yapabiliriz. Çünkü artık Türkiye bu işleri yapmak için pahalı. Geriye ne kalacak? Orta ve yüksek teknolojili sanayi. Şu anki sanayi üretimimizin yaklaşık yarısı bu kategoride. Ancak yüksek teknolojili ve düşük teknolojili işler aynı yerlerde yapılmıyor. Zira orta/yüksek teknolojili işlerde çalışanların hayattan beklentileri oldukça farklı. Gelin bakalım bu beklentiler nerede ve nasıl karşılanabilir?
Son 14 yılda Ankara’ya 1 milyon kişi gelmiş. Başkente gelenlerin %35’i üniversite mezunuymuş. Bu oran İstanbul’da %26, Antalya’da %27. 2022 yılı verilerine göre Ankara’da çalışan 2,1 milyon kişinin 460 bini nitelikli sanayi işçisi. Bunların da 185 bini mühendis, yazılımcı ve bilim personeliymiş. Son 15 yılda Ankara’da imalat sanayii istihdamı %90 artmış. Yani Ankara bir ülke olsa, Türkiye’nin çoktan tamamlaması gereken, imalat sanayii dönüşümünü hayırlı bir şekilde başarmış olacaktı. Daha da önemlisi, kendisi gibi başkent olarak kurulan Kanada’da Ottowa (1867), Brezilya’da Brasil (1960), Pakistan’da İslamabad (1967) veya Kazakistan’da Astana’nın (1997) aksine sadece kamu kurumları veya onların finanse ettiği inşaat, savunma gibi sektörlere bağımlı olmayan bir şehir. Ankara artık kendi içinde dinamik bir özel sektöre sahip, güçlü bir sanayi ve teknoloji şehri haline gelmiş durumda.
Ankara nasıl bu hale geldi? Esasen bunun temel nedeni, dünyadaki bütün canlılar gibi insanların da kendilerine benzer insanlarla yakın yaşamak istemeleri. O yüzden de orta/yüksek teknolojili işlerde çalışan eğitimli personeli tatmin edebilecek kentsel ve sosyal mekânlar daha da önemli hale geliyor. Anadolu’daki birçok şehrin aksine Ankara başkent olarak sahip olduğu sosyo-kültürel altyapısı ve iyi üniversiteleriyle bu ihtiyaca cevap verebildiği için bir cazibe merkezi haline geldi.
Ankara, pek çok parametrede İstanbul ve İzmir’in üzerinde
TÜİK’in hazırladığı İl Bazlı Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi’nde de Ankara, pek çok parametrede İstanbul ve İzmir’in üzerinde yer alıyor. Mevcut şartlar düşünüldüğünde İstanbul’dan yüksek çıkmak zaten pek zor değil! İstanbul’un nüfusu aslında son beş senedir azalıyor. Çünkü İstanbul’un yaşaması güzel yerleri artık İstanbulluların tekelinde değil. Kazak oligarkların da Kahramanmaraş’taki sanayicilerin de İstanbul’da evleri var. Hal böyle olunca, dünyanın benzer tüm marka şehirlerinde olduğu gibi İstanbul’da çalışanlar uzak semtlerde yaşamak zorunda kalıyor. Böyle yapacağıma “Acaba başka şehre göçsem daha mı iyi olur?” da diyebiliyorlar.
Ankara, son 30 yılda hızla gelişirken ilginç bir şekilde imalat sanayii ile teknoloji işlerini birbirinden ayrı tuttu. Bunun planlanmış bir şey olduğunu sanmıyorum. ODTÜ’den OSTİM’e arabayla gitmek 10 dakika. Ancak farklı bir dünyaya giriyorsunuz. İmalat sanayii OSTİM’den İstanbul Yolu’na doğru gelişirken teknoloji işleri de Eskişehir Yolu aksında büyüdü. Ancak, önümüzdeki dönemde yüksek teknolojili imalat işlerinde rekabetçi olabilmek için bu iki aksın, birikimini ve kapasitesini bir araya getirmek gerekiyor.
Ankara Sanayi Odası (ASO), Temelli’de kuracağı “ASO Teknoloji Üssü” ile bunu yapmış. Burası hem üretim hem Ar-Ge yapılabilen bir teknoloji geliştirme bölgesi olacak. Daha da önemlisi içinde konutlar, sosyal alanlar, festival alanları ve üniversite birimleri olacak. Bu açıdan, %90 oranında mavi yakalı işçilere ev sahipliği yapması için tasarlanmış olan OSB’lerimizin ya da genelde sadece yazılım firmalarına odaklanan teknoparklarımızın mimarisinden çok daha özgün bir yaklaşımla tasarlanmış. Üretim alanına ihtiyaç duyan firmaların yatay olarak, ofis alanına ihtiyaç duyan firmaların da dikey olarak büyüyebilecekleri şekilde planlanan projede tüm çalışanların yaratıcı ve mutlu şekilde çalışabilmeleri amaçlanmış.
Projede en çok ilgimi çeken ise teknoloji üssünün farklı parçalarını bir araya getiren, halka şeklinde tasarlanan bir “yürüyüş köprüsü” oldu. New York’un meşhur “High Line” parkında olduğu gibi yeşil alanların illa dikdörtgen şeklinde olması gerekmediğini, aslında insanların uzun hatlarda yürümeyi tercih ettiklerini hatırlatan bir tasarım. Bu yolla her yere 15 dakikada yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. ODTÜ’nün kapısından girmek için hâlâ akla karayı seçtiğiniz teknoparkı ile kıyaslayınca, sözünü ettiğimiz yüksek teknoloji çalışanları için çok daha cazip, açık plana sahip ve yürüyerek ulaşılabilen bir kentsel alan.
ASO Teknoloji Üssü’nü tasarlayan PAL Politika Analiz Laboratuvarı’nın yönetici ortağı değerli dostum Esen Çağlar’ı aradım: “Türkiye’de ihracatın kilosu ortalama 4 dolar ediyor. Bu bölgeye ürettiği ürünün kilosu 100 doların üzerine çıkan firmaların gelmesini ve burada işlerini büyütmelerini planladık. Ankara’da böyle firmalar var. Ancak onların ihtiyacını karşılayabilen mekânlar yoktu” dedi. Aslında Gebze OSB’deki teknopark da Sabiha Gökçen Havaalanı’nın yanındaki Teknopark İstanbul da benzer projeler. Bugün arasanız her iki teknoparkta da üretim holü bulamazsınız. Ama bunlar ASO Teknoloji Üssü’nde tasarlanan anlamda yüksek teknolojili üretim merkezi ve kentsel alanlar haline gelemediler. Çünkü buralardan İstanbul’a gidip gelmek zor. Ben Teknopark İstanbul’daki Ar-Ge İnovasyon Merkezi’nin direktörüyken bazı günler Ankara’ya dönmeyi tercih ediyordum, zira daha kısa sürüyordu.
Uluslararası uçuş sorunu hâlâ çözülemedi
Ankara hâlâ makul ölçekte bir kent olmasının avantajını kullanarak Türkiye sanayisinin geleceği olabilir. 2023 yılında Ankara’dan uluslararası uçuş sayısının ne kadar az olduğunu yazmıştım. Bu sorun ne yazık ki hâlâ çözülmedi. Yine de eğer ASO’nunki gibi projeler başarıyla uygulanırsa Ankaralılar yurtdışına uçamasa da Ankara’da üretilen ürünlerimiz dünyanın her yerine ihraç edilebilir.