BURAK IŞIK - Yeniköy Kemerköy Enerji Sürdürülebilirlik ve İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı
Madencilik, ülkemiz ekonomisinin ve sürdürülebilir kalkınmasının temel taşlarından biri. Kritik sektörlere ham madde sağlaması, istihdam yaratması ve elektrikli araçlar gibi modern teknolojilerin gelişimini desteklemesiyle vazgeçilmez bir rol oynuyor. Ancak günümüzde madenciliğin yalnızca ekonomik değil; çevresel açıdan sorumlu, sosyal açıdan adil ve uzun vadede sürdürülebilir bir şekilde yapılması yönünde kamuoyunun talebi giderek artıyor.
Geçtiğimiz hafta ülkemizde sürdürülebilir madenciliğin geliştirilmesine yönelik önemli bir adım atıldı. Türkiye Madenciler Derneği ile Kanada Madenciler Birliği arasında imzalanan iş birliği protokolü ile "Sürdürülebilir Madenciliğe Doğru (Towards Sustainable Mining – TSM)” programı Türkiye’ye uyarlanacak ve sektör için bir standartlar bütünü haline getirilecek. Sektörün düzenleyici kurumu olan Maden ve Petrol İşleri (MAPEG)’in Genel Müdürü Sn. Arslan Narin de etkinlikte önemli açıklamalarda bulundu ve protokolün, madencilik sektöründe çevresel, sosyal ve yönetsel sorumlulukların güçlendirilmesi açısından büyük önem taşıdığını belirtti.
Kanada Madenciler Birliği tarafından verilen TSM doğrulayıcı sertifikasına sahip mühendislerden biri olarak, bu protokolün ülkemiz açısından ne anlama geldiğine ve madencilik faaliyetlerine nasıl katkılar sağlayabileceğine dair bazı değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.
TSM Programı neyi hedefliyor?
Sürdürülebilir Madenciliğe Doğru (TSM) programı temel olarak madenciliğin gelecek nesilleri riske atmadan olumlu katkılar sunmasını sağlamak amacıyla ilkeler, politikalar ve uygulamalar çerçevesinin geliştirilmesi ile oluşmuş bir standartlar bütünü. Programın en önemli özelliği standartların uygulama sonuçlarının şirket ve maden operasyonu bazında şeffaf bir şekilde kamuoyuna ile paylaşılması. Standartların temel aldığı kriterlerin bazıları ise şu şekilde; iklim değişikliği, kriz yönetimi ve iletişim planlaması, yerel halk ve toplum ilişkileri, biyoçeşitlilik, çocuk ve zorla çalıştırmanın önlenmesi ve eşitlikçi, çeşitli ve kapsayıcı işyerlerinin oluşturulması. Tüm bu kriterlere göre şeffaf bir şekilde raporlanacak faaliyetler aynı zamanda üçüncü bir tarafça da denetlenecek.
Türkiye’de uygulama takvimi
Ülkemizde bu protokol, beş yıllık bir takvim doğrultusunda uygulanacak. İlk yıl maden şirketlerine eğitimlerin verilmesi ve protokollerin Türkiye'nin koşullarına göre uyarlanması hedefleniyor. İkinci yıldan itibaren madenler bu protokolleri uygulamaya başlayacak ve takip eden yıllarda öz değerlendirmeler tamamlanacak. Beşinci yıl itibarıyla da tesis ve şirket düzeyinde ilk bağımsız denetim raporlarının hazırlanarak kamuoyu paylaşılması planlanıyor.
Danışma kurulu mekanizması
Sürdürülebilir Madenciliğe Doğru programının ikinci önemli mekanizması ise bağımsız bir danışma kurulunun oluşturulması. Madencilik faaliyetlerinden etkilenen tüm tarafların bir araya getirildiği bu danışma kurulunda yerel halk temsilcileri, çevre ve sosyal sivil toplum kuruluşları, işçi sendikaları ve finansal paydaşların yer alması gerekiyor. Bu kurul şirketlere geri bildirimlerde bulunarak şirketin performansı gözden geçirecek ve hesap verebilirliğin güvence altına alınmasını sağlayacak.
Karşılaşılan zorluklar
Model tabii ki mükemmel değil. Özellikle uygulama maliyetleri ve getirdiği standartlara uyum şirketlerin operasyonel giderlerini arttırıyor. Dolayısıyla modelin madencilik sektörünün tamamı tarafından özellikle de küçük maden işletmeleri düşünüldüğünde uygulanması ilk etapta zor gözüküyor.
Fırsat
Faaliyet izni (licence to operate) ülkemiz madenciliğinin en önemli gündem maddelerinden birisi. Yerel toplulukların, yatırımcıların ve kanun düzenleyicilerin çevresel ve sosyal performans beklentisinin giderek daha yüksek seviyeye taşındığımız günümüz dünyasında Sürdürülebilir Madenciliğe Doğru programının ülkemizde başlatılması sürdürülebilir ve sorumlu madenciliğe geçiş açısından son derece önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum.