Geride kalan haftanın başlangıcında global cephe için duyulan endişeler şimdilik tam olarak karşılık bulmadı ve fiyatlama temalarını yol aldıkları çizginin dışına taşımakta başarılı olmadı. ABD ile Çin arasında ‘yeniden belirir mi?’ diye sorulan endişe dolu sorular, karşılıklı tansiyon azaltan açıklamalar ile risk iştahında dengeyi sağlayabildi. Ancak, ikilinin karşılıklı daha ne kadar salvoda bulunacağı, bulunma kapasitesinin olduğu ve bunun zamanlamasına dair akıl yürütmek elbette ki kolay değil. O nedenle hayatımızın bir köşesinde, belirli bir volatilite ve risk katsayısı ile devam etme ihtimalimiz göz ardı edilmemeli.
Yeni hafta ile birlikte Fed açısından ‘blackout’ diye tanımlanan ‘sessizlik’ dönemi başlayacak. Haftanın son kısmında da aynı koşullar perşembe itibarıyla ECB nezdinde geçerli olacak. Hükümetin hâlâ kapalı konumda olduğu ABD’de makro data setindeki aksama, yatırımcı kesimini rahatsız edebilmiş değil. Yine bu hafta, aynı kapsamda, gecikmeli yayımlanacak olan eylül enflasyon verilerini karşılayacağız. 28-29 Ekim tarihlerinde de FOMC gerçekleştirilecek. İşlemcilerin Amerikan para politikası nezdinde faiz indirimi beklentilerinde değişiklik yok. Hafta içerisinde konuşan Başkan Powell, son dönem mesajlarını büyük oranda yinelerken, istihdamdaki zayıflık ve bilanço daraltma sürecinin sonlandırılması ihtimaline de atıfta bulundu. O nedenle ekim toplantısında bilanço konusunun gündemde yer bulması sürpriz olmayacak.
Tüm bunlar olup biterken, yılın ana teması, değerli metallerdeki fırtına ve ons altın ile başlayan yükseliş dalgasının gümüşe de sıçraması. Ons altında 2025’in ortalama fiyat değişimi %36’ya geldi. Bu, 2006’daki değişim ile aynı. Aradaki yıllarda bu denli kuvvetli hareket olmadı. 2008 krizi sonrasındaki ilk birkaç yıl ve 2020’deki pandemi döneminde yükselişler elbette var; ancak, ivmesi bu ölçekte değil. Pandemi ile yeniden alevlenen ‘global sisteme yönelik güven kaybı ve eleştiriler’ Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Batı’nın rezerv varlıklara yönelik aldığı alışılmadık tedbirlerle yatırımcı kesimi ile başlayan hareketi merkez bankalarına sürükledi ve son aşamada da yıllardır satış tarafında yer alan ETF’ler sürece dahil oldu. Hesaplamalarımız, sadece bu yılki ETF alımının nette 50 milyar dolara yaklaştığı. 2021-24 arasında 40 milyar dolar satış gerçekleştirmişlerdi. Her gün bir yenisi kırılan rekor fiyatlar, elbette arayışta olan yatırımcı kesimini cezbediyor ve dahil olmasına zemin hazırlıyor. Ancak, koşulları, dinamik ve hikaye başlıklarını iyi incelemekte fayda var. Ons altının 2013-19 arasındaki 7 yılda ortalamada 1287$ seviyesinde işlem gördüğü ve bu sürenin uzunluğu bir şekilde hatırlanmalı. Keza 2020-23 arasındaki ortalamasının 1829$ seviyesinde gerçekleşmesi. Özetle, hızlı ve sert yükselişler, düzeltme gerçeği ile karşılaşmayı öteledikçe, belirli bantlardaki takılma ihtimali ve süresi de artıyor. Alternatif getiri ve maliyet düzeylerinin yüksekliği gözetildiğinde, kayda değer bir yatırım riski.
Türk hisse senetleri geçtiğimiz haftayı USD ve TL bazında %5’er kayıplarla tamamlayarak dördüncü haftada da gerilemiş oldular. Enflasyonun yarattığı belirsizliğin para politikasına sıçrama riski ve bunun şirket finansallarında beklenen toparlanmayı öteleme riski, genel satış dalgasının belirleyicileri. Öte yandan yurt içi gündemdeki yoğunluk ve yine alternatif getirilerdeki cazibe, çıkışların da artmasına neden oluyor. Pazartesi sabahı ile birlikte 3’üncü çeyrek finansallarına yönelik ilk rakamları karşılamaya başladık. Şu ana dek gerçekleştirdiğimiz görüşmelerden edindiğimiz izlenimler, bankalardaki marj toparlanmasının sürmekle birlikte yavaş olduğu, sanayideki baskının devam ettiği, kendi içerisinde sektör ayrışmalarının olduğu, telekom, rafineri, gıda perakendeciliği, restaurant gibi işlerde görünümün kuvvetli olduğu. Ancak, iç talepteki zayıflık, fiyatlamadaki baskılar ve yurt dışı tarafın zayıf seyri gibi başlıklarda değişim bulunmuyor. Perşembe günü PPK’dan nasıl bir karar ve yönlendirme çıkacağı, kısa vade başta olmak üzere, geriye kalan 2 aylık sürecin de risk iştahının belirleyicisi olacak.