Reel sektörün can damarı olan kredi kanallarının açılması için Türkiye’nin kronik sorunu olan yüksek enflasyonun sürdürülebilir düşük oranlara indirilmesi gerekiyor.
Temmuz ayında Merkez Bankası uzun süredir beklenen faiz indirimlerine başladı. Bu adım, gerçekleşen ve beklenen enflasyon ile politika faizi arasındaki farkın oldukça açılması ve iç talepte artan zayıflama neticelerinde atıldı.
Yıl sonuna doğru yıllık enflasyonun %29 civarına gerilemesi bekleniyor. Bu da Merkez Bankası’na yıl içinde ek faiz indirimleri için manevra alanı tanıyor. Böyle bir senaryoda politika faizinin %35’e doğru düşmesi mümkün görünüyor.
Faiz indirimlerinin önümüzdeki yıl ne kadar süreceği ise enflasyon ve beklenti yönetimiyle doğrudan bağlantılı. Zira gelecek yıl için planlanan faiz indirimleri, halihazırda %25-40 bandında olan piyasa ve reel sektör enflasyon beklentilerinin %20’lerin altına çekilmesine bağlı.
Esas mesele ise bu indirimin kredi faizlerine ne ölçüde yansıyacağı ve reel sektörde krediye erişimin ne zaman kolaylaşacağı olarak karşımıza çıkıyor.
Ticari kredi faizleri neden yüksek?
Politika faizindeki düşüşe rağmen ticari kredi faizlerinde henüz bir gevşeme görülmedi. Bu ayrışmanın temelinde iki faktör öne çıkıyor.
Düzenleyici çerçeve: Merkez Bankası ve BDDK’nın uyguladığı düzenlemeler, kredi büyümesini sınırlıyor. Bu da kredi faizlerinin politika faizinin oldukça üzerinde kalmasına yol açıyor.
Risk primi ve aktif kalitesi: Türkiye’nin yüksek risk primi ile bankacılık ve reel sektör tarafındaki aktif kalitesi kaygıları, kredi maliyetlerini yukarıda tutuyor.
Reel sektörün gözü faiz kadar krediye erişimde
Merkez Bankası’nın yürüttüğü enflasyonla mücadele programının önemli bir ayağı krediye erişim koşullarını sıkı tutarak iç talebi baskılamaya dayanıyor.
Faiz indirim döneminin enflasyon üzerindeki etkilerini ihtiyatlı bir bakış açısıyla görmek amacıyla Merkez Bankası’nın bir süre daha bu koşulları sıkı tutması olası görünüyor. Ancak iç talepteki artan sıkılaşmanın yarattığı hanehalkı refah kaybı ile reel sektör tarafında -özellikle KOBİ’lerde- artan finansal yönetim sorunları, sonbaharda Merkez Bankası’nın krediye erişim koşullarını daha esnek hale getireceğine yönelik ipuçlarını veriyor.
Kredi kanalları nasıl açılır?
Finansal erişim koşullarının bireysel-konut-ticari kırılımına göre ayrışması ve ticari kredilerde sektörel önceliklendirme tercihlerine göre (örneğin enerji, inşaat gibi alanlarda) esnetilmesi olası bir senaryo olarak kullanılabilir.
Finansmana erişimde kamu bankalarının rolü de belirleyici olacaktır. Hükümet tarafından seçici kredi genişleme politikalarının uygulanması ve bu politikalarla istihdam, ihracat ve yatırım potansiyeli yüksek sektör ve firmaların desteklenmesi gündeme gelebilir.
Haziran ayında %32,9 ile zirve yapan atıl iş gücü oranı; reel kur ve artan Asya rekabetiyle kan kaybeden imalat sektörü ve inşaat harici diplerde seyreden özel sektör yatırımları bu konulardaki ihtiyacı ortaya koyuyor.
KOBİ’ler daha kırılgan
Her ne kadar kredi koşullarının yılın son çeyreğinde esnemesi bekleniyor olsa da, bu süreçte büyük işletmeler ile küçük işletmeler arasındaki makasın daha da açılması olası. Zira küçük ölçekli işletmeler, gerek finansal yapıları gerekse iş yapma ortamındaki dezavantajları nedeniyle krediye erişimde çok daha dezavantajlı bir konumda yer alıyor.
Özetle; faiz indirimi süreci başlamış olsa da reel sektörün can damarı olan kredi kanallarının açılması ve faiz oranlarının makul düzeylere inmesi için Türkiye’nin kronik sorunu olan yüksek enflasyonun sürdürülebilir düşük oranlara indirilmesi gerekiyor. İyimser bir bakış açısıyla da baksak, mevcutta %35 oranında olan enflasyon oranı gerçeğiyle, reel sektörün krediye erişim sorunlarını uzun bir süre konuşmaya devam edeceğiz.