Dr. MUSTAFA ADIGÜZEL - Finera Veri Analizi Genel Müdürü
Gürültü artıyor, berraklık azalıyor
Son dönemde Türkiye’de enflasyon ölçümüne ilişkin tartışmalar giderek daha karmaşık ve gürültülü bir hâl aldı. TÜİK’in açıkladığı TÜFE’nin yanı sıra WebTÜFE, ENAG, TÜRK-İŞ, TEPAV ve İTO gibi farklı kurumların hesapladığı göstergeler aynı anda masada. Ancak bu gösterge çokluğu, ne yazık ki berraklık üretmek yerine tartışmayı sisli bir alana sürüklüyor.
Oysa mesele yalnızca “hangi rakam doğru?” sorusu değildir. Asıl sorulması gereken şudur: Hangi endeks neyi ölçüyor, verileri nasıl topluyor, hangi yöntemi kullanıyor ve neyi ölçmüyor? Enflasyon tartışmasını sağlıklı bir zemine taşımanın yolu, tam da bu ayrımdan geçiyor.
TÜİK enflasyonu neyi ölçüyor?
Eleştirilerin odağındaki TÜİK’i öncelikle metodolojik olarak doğru bir yere koymak gerekiyor. TÜİK, her ay yaklaşık 29.941 iş yeri ve 5.246 konuttan (kira), 407 madde ve 951 madde çeşidi için yaklaşık 609 bin fiyat derleyerek TÜFE hesaplıyor.
Bu hesaplamalarda kullanılan ağırlıklar, büyük ölçüde Hanehalkı Bütçe Anketi sonuçlarına dayanıyor. Metodoloji Eurostat ile uyumlu, teknik olarak açık ve tanımlı. TÜİK’in şeffaflığına ilişkin eleştiriler elbette var; ancak şu soruyu net biçimde sormak gerekiyor:
TÜİK, kendi tanımladığı metodoloji çerçevesinde enflasyonu doğru ölçüyor mu?
Bizce cevap: Evet. Bunun iki temel dayanağı var:
- Finera Doğrulaması: Finera olarak, TÜİK metodolojisini ve ağırlıklandırılmış madde sepetinin büyük bölümünü birebir uyguladığımız hesaplamalarda resmi TÜFE’ye oldukça yakın sonuçlar elde ediyoruz.
- WebTÜFE Korelasyonu: WebTÜFE, kamuya açık ve şeffaf biçimde toplanan online fiyatları TÜİK metodolojisiyle işlediğinde, TÜFE ile son derece yüksek korelasyona sahip sonuçlar üretiyor.
Bu tablo, TÜİK’in “veri uydurduğu” iddiasını zayıflatıyor. Ancak bu, tüm alt kalemlerde birebir örtüşme olduğu anlamına gelmiyor.
Neden farklı sonuçlar çıkıyor?
Aylık ve ürün grubu bazında ciddi sapmalar görmek mümkün. Örneğin kasım ayında TÜİK gıda enflasyonunu-%0,69 olarak açıklarken; TEPAV %1,1, İTO %1,3, WebTÜFE %1,5 ve TÜRK-İŞ %5 olarak hesapladı.
Benzer bir tablo giyim grubunda da karşımıza çıkıyor. Yılbaşından bu yana TÜİK giyimde %9,73 artış hesaplarken, aynı yöntem ve ağırlıkları kullanan WebTÜFE %20, İTO ise %27,32 artış hesapladı.
Bu farkların önemli bir kısmı; bölgesel kapsama, veri toplama yöntemi (saha vs. web kazıma) ve örnekleme yapısından kaynaklanıyor. Aylık ve ürün grubu bazlı dalgalanmalara karşın büyük resimde (yıllık enflasyon) TÜİK ile WebTÜFE benzer sonuçlar üretiyor. Bu da saha verisi ile web tabanlı büyük veri arasındaki doğal farkların bir yansımasıdır.
Bence tartışmayı “TÜİK veri uyduruyor mu?” noktasına sıkıştırmak, asıl meseleyi ıskalamamıza neden oluyor.
Asıl soru: Yaşam maliyeti ne kadar yansıyor?
Asıl ve can yakıcı soru şudur: TÜİK’in ölçtüğü enflasyon, Türkiye’de ortalama bir hane halkının yaşam maliyetindeki artışı ne ölçüde yansıtıyor?
2022’den itibaren TÜİK enflasyonu ile alternatif göstergeler arasındaki makasın açılması, toplumda güçlü ve kalıcı bir algı yarattı. Sorun veriyi işleme biçiminden ziyade, ölçülen sepetin bireylerin fiilen hissettiği pahalılaşmayı yansıtmıyor olmasıdır.
WebTÜFE ya da TÜİK tabanlı kişisel enflasyon hesaplama araçlarında birçok vatandaş, kendi enflasyonunu %50-55 bandında ölçebiliyor. Manşet enflasyonun neredeyse iki katı olan bu farkın nedeni basit: Her hanenin harcama kalıbı farklıdır.
Ortalamanın tuzakları: enflasyon herkes için aynı değildir
Enflasyon ölçümündeki temel sorunlardan biri, analizlerin büyük ölçüde ortalama değerler üzerinden yürütülmesidir. Heterojen toplumlarda ortalamalar ciddi yanılsamalara yol açar.
Örneğin, Türkiye’de kişi başı gelir ortalama 15 bin dolar civarında ifade edilse de bu rakam İstanbul’da 17–20 bin dolara çıkarken, Anadolu’nun bazı illerinde 5–7 bin dolar bandına düşmektedir. Gelir dağılımındaki bu uçurum, enflasyon algısında da geçerlidir. Ortalama bir TÜFE değeri, “ortalama hane halkı” varsayımına dayanır; ancak Türkiye’de böyle tekil bir ortalama hane halkı fiilen yoktur.
Bu nedenle TÜİK’in önümüzdeki dönemde bölgesel enflasyon, gelir grubu bazlı enflasyon veya farklı yaşam maliyeti endeksleri üzerine çalışması, yalnızca akademik bir iyileştirme değil; toplumsal güven yönetimi açısından kritik bir ihtiyaçtır. Ayrıca para ve maliye politikası karar vericilerinin de bu çeşitlendirmeye bakarak daha isabetli karar almasına destek olur.
Şirketler açısından kritik soru: “Hangi enflasyon?”
Reel sektör ve finansal aktörler için burada hayati bir ayrım var. TÜİK enflasyonu, hane halkının mutfağındaki yangını birebir yansıtmasa bile makroekonomik sistemin referans noktasıdır.
- Politika faizi,
- Piyasa faizleri ve borçlanma maliyetleri,
- Reel getiri hesapları,
- Ücret ayarlamaları ve kur projeksiyonları...
Bunların tamamı “hissedilen” değil, TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre şekillenir. Dolayısıyla şirketler için “Bu gerçek enflasyon değil, beni ilgilendirmez” demek, ciddi bir stratejik hatadır. TÜİK enflasyonu, beğenelim ya da beğenmeyelim, oyunun kuralıdır.
WebTÜFE: “İktisatçıların yapamadığını yapan” proje mi?
Bugünlerde sosyal medyada bu projeye dair en sık duyduğum, iyi niyetli ama teknik olarak hatalı bir yorum var: “Bugüne kadar kelli felli iktisatçıların yapamadığını yapan proje.”
Bu cümlenin müthiş bir kavram kargaşası içerdiğini baştan vurgulamam gerek. Ekonomide sayısal analiz temelde üç soruyu sorgular: Ne oldu? Neden oldu? Ne olacak? Bu sorular araştırmanın niteliğini ve uzmanlık alanını belirler.
- Durum Tespiti (Ne oldu?): Enflasyon % kaç açıklandı? Hangi kalemde durum ne? Bu soru iktisatçıların alanı doğru ama asıl çalışma alanı değil, veriyi kabul ettikleri bir durumdur.
- İktisadi Analiz (Neden oldu?): Enflasyonun nedenlerini, sonuçlarını, gelir dağılımı üzerindeki etkilerini inceler. Bu iktisatçıların asıl çalışma alanıdır.
- Tahmin / Forecasting (Ne olacak?): Ekonometrik modeller ve makine öğrenmesi ile gelecekteki (3-12 ay sonraki) enflasyonu öngörmeyi amaçlar. Bu da ekonomi & ekonometri ile veri biliminin kesişme alanıdır.
Peki WebTÜFE bu iki alanın neresinde?
WebTÜFE, bu faaliyetlerin birinci maddesini (durum tespiti) yapmayı amaç edinmiş durumda. Yani WebTÜFE’nin tek ve çok güçlü bir işlevi var: “Ne oldu?” sorusuna kapsamlı ve kesin bir yanıt vermek.
Bu açıdan WebTÜFE’yi bir iktisat projesi değil, olağanüstü güçlü bir veri bilimi projesi olarak nitelendirmek daha doğru. Çünkü proje, üzerinde çalışılacak veriyi üretiyor. Görevi; bugünkü fiyat seviyesini, günlük bazda, şeffaf ve güvenilir biçimde ölçmektir. TÜİK ile aynı metodolojiyi kullanır, resmi veriyi teyit etmek ve yakalamak gibi bir amacı vardır. Ancak enflasyonun nedenlerini analiz etmez veya gelecek değerine ilişkin bir tahmin üretmez.
Bu ayrımı vurgulamak, WebTÜFE’yi küçümsemek veya eleştirmek değil; aksine onu doğru yere koyarak değerini korumaktır. Örnek vereyim, yine Bora Kaya’nın geliştirdiği Inflation AI projesi vardı. Inflation AI, gelecekteki enflasyonu tahmin etmeye çalışan, doğrudan bir forecasting problemine odaklanan ve bu yönüyle açıkça bir iktisatçı projesiydi.
Özetle;
- WebTÜFE: Bugünü ölçen, fotoğrafı çeken, daha çok bir veri bilimi projesi.
- Inflation AI: Yarını öngören, projeksiyon yapan, iktisat projesi.
Bu ayrımı göz ardı etmek projeye yanlış anlamlar yüklemek demektir. Başarılı bir ölçüm projesini, sanki bütün makroekonomik sorunları çözen bir "sihirli değnek" gibi sunmak, günün sonunda o projeye de haksızlık olacaktır.
Sonuç: Tartışmayı doğru zemine taşımak
Tartışmanın merkezine oturtulması gereken kritik nokta şudur: TÜİK enflasyonu, beklentiler ve kendi kendini besleyen döngü.
TÜİK enflasyonu ile hissedilen enflasyon arasındaki fark ne kadar açılırsa, TÜİK verilerinin referans olma özelliği o kadar kaybolur ve beklentiler bozulur. Beklentilerin bozulması ise fiyatlama davranışlarının yukarı çekilmesine, ücret/kira pazarlıklarının sertleşmesine ve enflasyon ataletine neden olur. Bu mekanizma, ironik biçimde TÜİK enflasyonunun da yukarı gitmesine zemin hazırlar.
Sağlıklı olan; TÜİK ölçümünün, ortalama hane halkının hissettiği yaşam maliyetine makul ölçüde yakınsamasıdır. Bu, metodolojik bir tartışma değil, beklentiler kanalı üzerinden işleyen bir ekonomik zorunluluktur. Diğer taraftan TÜFE’ye alternatif olmayacak şekilde karar ve takibi genişletecek yeni hesaplamalar yapmak çok yerinde bir adım olabilir.
Enflasyon ölçüm tartışmasını “kim haklı?” sığlığından çıkarıp, “hangi veri setini, hangi stratejik karar için kullanmalıyız?” sorusuna odakladığımızda hem ekonomi politikası hem de şirket stratejileri açısından çok daha sağlıklı bir yol haritası çizebiliriz.
WebTÜFE projesine amacının ve misyonunun çok üzerinde anlam yükleyerek projeye zarar veririz. TÜİK’in enflasyonu olduğundan düşük açıkladığına inanan kitlenin ve bir grup iktisatçıyı eleştirmek için WebTÜFE’yi kalkan yapacakların odağına sokarız. Veri bilimi alanında ülkemizdeki örnek projelerden birine büyük zarar vermiş oluruz.
Son cümle: Enflasyon tek bir rakamla ölçülebilir; ama tek bir rakamla yönetilemez.