Yapay zekâ sanıldığının aksine herhangi bir teknoloji değil. Teknoloji geliştiricileri iyimser kampta yer alabilir ve fenomenin sadece mühendislik boyutları ile ilgilenebilirler. Peki, felsefecilerimiz? Onların da yapay zekânın ontolojik olarak kurucu gücünü anladıklarını sanmıyorum. Yapay zekâ otonomlaşan, kendi hedeflerini koyan, kendi kararlarını veren ve hedeflerini gerçekleştirmek için kilitlenen bir noktaya ilerliyor. Yapay zekâ sadece bir kuşağın değil insanlığın geleceğini radikal biçimde değiştirecek.
Büyük sosyal çalkantılar olası. Geçişin yumuşak olması için Elon Musk’ın dediği gibi yavaşlaması gerekiyor ama tarafların hiçbirisi buna yanaşmıyor. Global bir kaosun ve büyük krizlerin yaşanmaması için insanın hızlıca makineleşmesi ve makinenin hızlıca insanlaşması gerekiyor. 5-10 yıllık bir süreçte aynı düzlemde buluşacak yeni varlığa zaten insan diyemeyeceğiz. Sapiens maalesef sona doğru koşar adım ilerliyor. Ray Kurzweil gibi radikal transhümanistlerin siborglar rüyalarını gerçekleştirecek olabilir ama anısız, acısız, hedefsiz, hayal kurmayan, şiir yazamayan, sanat yapmayan, felsefe okumayan bir canlının sonsuza kadar makinelerde yaşasa da var mı bir anlamı?
Sahi, gelecekte anlam sorunumuz olacak mı?
Biraz karamsar gibi görünen bu gelecek projeksiyonunu elbette tersine çevirmek mümkün. Bana göre tek bir yol var: “İnsan odaklı inovasyon”. Eğer yüksek teknoloji üretme kapasitesine sahip gerek kurum içi gerek bağımsız girişimciler birleşir ve insandan yana sağduyulu kararlar verirlerse başka bir dünya mümkün. Bu noktada Marx’tan ayrışıyoruz. Teknoloji ve inovasyonun yaratıcı yıkım gücünü göremedi. Kaleleri ancak kendi içinden yıkabilirsiniz. Tarihte hayatın akışını Platon, Descartes, Spinoza, Nietzsche gibi filozoflar şekillendirirdi. Hoş Nietzsche olacakları gördü ve geleceğin ağırlığına dayanamayarak akıl sağlığını yitirdi. Önerdiği çıkış yolu üstinsandı. Kavramı günümüze uyarlayarak pekala inovatör diyebiliriz onlara. Filozofların tek başına geleceği biçimlendirmesi mümkün değil artık. Çünkü teknoloji üretme kapasiteleri yok. İnsanlık, teknoloji firmaları ile teknolistlerin vizyonları ve hırslarına göre yol alıyor. Ne var ki bu teknologistlerin pek çoğu felsefeden ve vicdandan yoksun. Sadece kapitali önceleyen girişimcilerin Adem’i Poyraz ve Duru’nun elinden kurtarması pek olası değil.
Poyraz ile marketin robotunu aynı kişiler üretiyor. O yüzden gerçeklerin gölgesinde karamsarım ama umutsuz değilim. Tek umudumuz; Duru’ya anne şefkatini öğretmeye kendini adamış “insan odaklı inovatörler”.