Coldplay’in Minneapolis konserinde “kiss-cam”a yakalanan CEO hikayesi dikkatinizi çekti mi? Astronomer adlı firmanın CEO’su ile İnsan Kaynakları Direktörü kameralara sarmaş dolaş yakalandı. CEO tüm dünyaya rezil olunca istifa etti. Utanmış olmalı. Yapılan açıklamaya göre kadın yönetici görevden uzaklaştırıldı, disiplin süreci de başlatıldı. Astronomer Inc., veri mühendisliği yönetimi alanında faaliyet gösteren bir Amerikan teknoloji şirketi. ‘Dijital CEO’nun dijitalde böylesine gafil avlanmasına ne demeli bilmem de her ikisi de ayrı kişilerle evli olan sevgililerin şirket içi ilişkilerinin tüm dünyaya afişe olması küçük lokma değil. İletişimin böyle de acımasız bir yanı var. Olay oldu bitti, iletişim durmak şöyle dursun yeni başladı.
İlginçtir olay adeta Türkiye’de olmuş gibi belli çevrelerde çok konuşuldu. Sokağa çıkıp vatandaşa sorsam, dertlerinin arasında bilen de umursayan da çıkmayacağını biliyorum. Kim tartıştı peki diyecek olursanız; eğitimli, deneyimli, yönetici, patron, profesyoneller… Whatsapp’ta dolaşan yorumları takip ettim, ifadeler beni benden aldı. İlişkinin özel yaşam mı, yoksa kamusal-örgütsel bir çıkar çatışması mı olduğu konusunda kamuoyu ikiye bölündü. Olayın “utanç” ekseninde tartışılması, sosyal medyada linç kültürü, görünürlük ve mahremiyet sınırları gibi konular gündeme taşındı.
Utanmak bir yaşam tarzı mı?
“Utanç” ölçülebilir bir sosyal kriter mi? Ölçülebilseydi, ekonomiye etkisi ne olurdu? Utanmak sürdürülebilirlik kriteri olsaydı, kurumsal sistemler değişir miydi, nasıl değişirdi? Örneğin şeffaflık artar mıydı? Kurumsal hesap verebilirlik yükselir miydi, dışlanmaktan kaçınmak için etik davranış yaygınlaşır mıydı? Profesyoneller daha özenli davranır mıydı? İçsel sorumluluk gelişir miydi? Toplumda saygı ve dengeye katkı sağlar mıydı?
Soruyu, yalnızca özel sektör kurumlarını hedef alarak sormuyorum, kamu, sivil toplum ve devlet düzeyinde yönetici liderlere sorum… Utanılacak o kadar çok şey var ki, örneğin Gazze’de açlıktan ölen çocukların dramı yaşanırken AFP ajansı, muhabirlerini, koşulların çalışmayı engelleyecek düzeye tırmandığını ifade ederek çektiğini açıkladı. Kartaltepe’de yangında ölenlerin sorumluluğu hala ortada… Güneydoğu’yu yutan depremde de utanacak ne çok şey oldu… Haziran boyunca her 30 dakikada bir çıkan orman yangınlarında utançtan kavrulduk, yangınlar yalanlarımızla yakıyor bizi. Daha 2 gün önce Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde AFAD gönüllüleri ve orman işçilerinden 10 kişi alevler arasında kalıp can verdi. Bunun utancını nasıl anlamlandırabiliriz? Her gün utanmak için o kadar çok sebeple karşılıyoruz ki!
Ahlak, etik, hukuk ve toplumsal normlar farklı algılara sahip. Bazı kültürlerde utanç, onurla iç içe; bireyin şeref kaybı toplumdan dışlanma anlamına geliyor. Türkiye’de ise üzülerek söylemeliyim son 20–25 yılda utanç, kar odaklı ahlak anlayışı tarafından tüketildiğinden, utanmazlık siyasette de, iş dünyasında da adeta bir yaşam tarzı.
Aradığımı Japonlarda yakaladım
“JPI 400”, bir sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk endeksi. Açılımı “Japan Sustainable Investment Index” ESG Japonya Endeksi. JPI 400, Tokyo Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören şirketler arasından çevresel, sosyal ve yönetişim kriterlerine göre sürdürülebilir ve iyi yönetişim sergileyen 400 şirketi seçerek oluşturulan bir endeks. Amacı, “uzun vadeli kurumsal değer yaratımı” konusunda örnek teşkil eden şirketleri yatırımcılar için görünür kılmak. Başlangıcı 2014 yılına dayanıyor. Finansal verilerin yanı sıra şirketlerin çevreye duyarlılığı, çalışan hakları, çeşitlilik politikaları, şeffaflık, yönetim yapısı gibi göstergeleri dikkate alıyor. Utanma, doğrudan bu endeksin bir kriteri değil. Endeksin kapsayıcı yanı sadece çevre odaklı değil, aynı zamanda ahlaki ve sosyal değer üretimi ile sürdürülebilir şirketleri öne çıkartmayı amaçlıyor. Bu yönüyle, gelecekte örneğin “utanç skorlaması” gibi daha davranışsal ve duygusal boyutların dahil edilmesine uygun bir altyapı sunabileceği düşünülüyor.
İsveç’te “uçuş utancı” (Flygskam)
İsveç’te de; “flygskam” kavramı, 2018’de doğmuş ve kısa sürede küresel bir farkındalık kampanyasına dönüşmüş. Uçmak anlamına gelen “flyg” ve utanç anlamına gelen “skam” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. İlk kez müzisyen Staffan Lindberg, ardından ünlü sporcu Björn Ferry gibi isimlerin uçak kullanmayı bırakmalarıyla gündeme gelmiş. Kavramın küreselleşmesinde en büyük etki Greta Thunberg’in. Transatlantik toplantılara yelkenli tekneyle gidiyor. Uçaklar, kişi başına düşen karbon emisyonu açısından en kirletici ulaşım araçlarından. Flygskam hareketi, özellikle kısa mesafelerde tren gibi alternatiflerin tercih edilmesini savunuyor. Toplumsal ve ekonomik etkisi ölçülmüş. İsveç’te 2019’da iç hat uçuşlarında yüzde 9’a varan düşüş yaşanmış. İsveç Demiryolları (SJ), aynı dönemde yüzde 11’lik bir yolcu artışı bildirmiş. Bu sırada, “tågskryt” “trenle seyahat etme gururu” gibi pozitif bir karşı kavramın doğmasına neden olmuş. İletişimin bir mucizesi de bu işte; yokluktan mucize yaratmak! Uçuş utancı, sadece bireysel değil kurumsal karbon ayak izi tartışmalarını da gündeme taşıyor. Birçok İsveçli şirket, video konferans çözümlerini yaygınlaştırarak ve karbon dengeleme projelerine katılarak “flygskam” hareketine yanıt vermeye çalışıyormuş. Utandırmaya benzer bir yaklaşım Paris Anlaşması’nda da var. Kamuoyu baskısı, geri kalan ülkeleri aktif tutma stratejisinin dayanaklarından biri. Gelin görün ki, Paris Anlaşması’nın uygulama adımı olan COP Konferanslarının hiç utanması yok; göğüslerini gererek pahalı organizasyonları fosil yakıt cennetlerinde kurgulamaya devam ediyorlar.
Global 100 ve Dow Jones Sustainability Index (DJSI)
Dünyanın en prestijli sürdürülebilirlik listelerinden ikisi olan şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını puanlamakta kullanılıyor. Global 100 ve DJSI gibi endeksler, “ne yaptın?” sorusunu iyi soruyor ama “sonra nasıl davrandın, ne hissettin?” gibi sorular dışarıda kalıyor. Global 100’ün felsefesi, iyi örnekleri ödüllendirmek üzerine kurulu. Şirketlerin kamuya açık ESG verileri, sürdürülebilir gelirleri ve göreli etkileri değerlendirilirken, etik ya da kültürel performans genellikle görünmeyen bir katman olarak kalıyor. Global 100, kurumsal utancı ya da “pişmanlık kültürü”nü anlatısal olarak kullanmaya daha elverişli. DJSI ise, özel olarak gönderilen detaylı anketler (CSA) ve sektörel göstergelerle yapılan karşılaştırmalarla çalışıyor. Finansal ve operasyonel rasyonalizme dayanan bir endeks. Burada “utanmak” gibi öznel bir duygunun yerini risk yönetimi, etik ihlal prosedürleri ya da şeffaflık politikaları gibi teknik göstergelere bırakabileceği düşünülebilir. DJSI’nin yapısı gereği, ahlaki duyarlılık bireysel yöneticilerin refleksi olarak değil, kurumsal sistemlerin varlığı veya yokluğu olarak puanlanıyor.
Avantaj ve Riskler
Kötü davranışlara (rüşvet, yolsuzluk) karşı güçlü caydırıcılık sürdürülebilirlik gibi etik normların içselleştirilmesi anlamında avantaj tabii… Kurumsal itibarın korunması: Hissedar getirileri üzerinde pozitif etkileri mutlaka var. Fakat riski de var; aşırı utanç, şeffaflık yerine gizlenme, hesap vermek yerine savunma mekanizmaları kurulabiliyor. Yanlış yönelimler: Farklı etik anlayışlara sahip grupların kendi normlarını geçerli sayıp bireyleri dışlamasına neden olabiliyor.
Ekonomi, sadece kar elde etmek üzere yapılan bir aktivite değil; davranış kalitesi üzerinden şekilleniyor. Utanmanın sistematik kullanımı: etik merkezli bir sosyal sertifikasyon aracı haline gelebilir mi bilmem, aileden öğretilen toplumsal ahlak kuralı olarak yaşatılmasını aynen çocukluğumda olduğu gibi tercih ederim. Görünen o ki, hayat öyle akmıyor. İşte bu yüzden karbon ayak izi gibi ölçülebilir hale gelmesi düşünülebilir, belki toplumsal normlar tetiklenebilir. Dışlayıcı olmamasına dikkat etmek, “yeniden onurlandırıcı” bir mekanizmayla desteklenebilmesi şart. Kolay değil. Karşıma çıkan araştırma ve literatürde istifa sıklığının yanı sıra, özrün samimiyeti ve iyileştirme adımlarının da ölçüm modellemesine dahil edilebileceğinden söz ediliyor.
ColdPlay nelere yol açtı
Utanma, ölçülebilir bir sürdürülebilirlik kriteri olabilir mi? sorusuyla toparlayayım. Dijital kamera ve sosyal medya, özel alan–kamusal alan ayrımı ortadan kaldırdı. İletişim söylenen kadar görünenle şekilleniyor. Kiss cam'den viral iletişime, oradan türlü yoruma ve nihayetinde istifaya uzanan skandal, bir iletişim fırtınasıydı. Toplumun utandırma potansiyeli kasırga gibi. “Mış gibi” yapmayalım; kağıttan CEO’ları, raporlarda yazılanlarla gerçekler arasındaki farkları bir çırpıda gördük. İnovasyon teknoloji tekelindeymiş gibi davranıyoruz. Sosyal-toplumsal yaşam alanları, kurumsal pratikler üzerine farklı düşünce pratiklerini yerleştirecek yaratıcı düşüncelere de teknolojide olduğu kadar ihtiyaç var. Belli ki, dünün normları bugünün yaşamına dar geliyor. Tartışacak ne çok konumuz var, şanslı mıyız, çok emin değilim.
İlgilisine ayrıca not; Utanç ekonomik veri olabilir mi? sorusuna net yanıt veremesem de utanç psikometerik ölçümlerde yaklaşık olarak ölçümlenebiliyor.“The Test of Self-Conscious Affect” (TOSCA), bireylerin utanç, suçluluk, gurur gibi öz değerlendirmeye dayalı duygulara ne ölçüde yatkın olduklarını anlamak amacıyla 1990’larda geliştirilmiş psikometrik bir araç. Kişinin sosyal durumlar karşısında içsel tepkilerini senaryo bazlı sorularla ölçüyor, bireyin “utanmaya mı, suçluluğa mı eğilimli” olduğunu saptıyor. “External and Internal Shame Scale” (EISS) ise bireyin hem başkalarının gözündeki algılardan hem de kendi öz değerlendirmesinden kaynaklanan utanç düzeylerini ayırarak ölçen bir psikolojik test. Ölçek, bireyin kendini değersiz, eksik ya da küçük hissetme durumlarını değerlendirirken, bu hislerin kaynaklarının dış dünyadan mı yoksa bireyin kendi iç sesinden mi geldiğini ayrıştırıyor.