Kamu ve özel sektör arasındaki hedefe dönük ve sınırları iyi çizilmiş işbirliği Türkiye’nin SGA/TF riskleriyle mücadele kapasitesindeki artışa büyük katkı sağladı.
Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkanlığı, Ulusal Risk Değerlendirmesi özetini yayımladı. Buradaki “ulusal risk” ifadesi, Türkiye’de suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı (SGA/TF) riskine işaret ediyor. Bu riskle mücadele, dünya genelinde Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF), Türkiye’de ise MASAK Başkanlığı’nın sorumluluğunda.
Bankalar için çok önemli ve önemi de giderek artan bir konu bu. Önemli çünkü dünyadaki hemen tüm bankaların önemli yurtdışı piyasalarda işlem yapabilmesi ve yurtdışından kredi sağlayabilmesi için SGA/TF riski ile FATF düzenleme ve standartlarına uygun olarak mücadele etmeleri gerekiyor.
O halde FATF’in ne olduğunu ve ne istediğini anlayarak yazıya başlayalım. Önce çok bilgilendirici olan kuruluş süreci: FATF, Haziran 1989’da Sovyetler Birliği’nin dağılacağı ortaya çıktıktan (Polonya Gdansk grevi ve Kazakistan ayaklanmaları) bir ay sonra, Temmuz 1989’da kara parayla küresel mücadele için ABD ve AB ülkeleri tarafından kuruldu. 1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldı ve aynı sene çok sayıda gelişmekte olan ülke (Türkiye dahil) FATF’e üye oldu. Eylül 2001’de 11 Eylül saldırıları yaşandı ve 3 ay sonra, Aralık 2001’de FATF görev alanına terörizmin finansmanıyla mücadeleyi de ekledi. Nihayet İran ve Kuzey Kore nükleer programlarını hızlandırınca, FATF nükleer silahların yaygınlaşmasıyla mücadelenin de görevi olduğuna karar verdi.
FATF çok kutuplu dünyada giderek zorlanmaya başladı
Hatırlarsanız, Sovyetler’in yıkılmasından sonra Fukuyama tarihin bittiğini ilan etmişti. Hepimiz tek kutuplu bir dünyada liberal ve demokrat olarak sonsuza kadar mutlu yaşayacaktık. FATF de işte bu tek kutuplu dünyaya ait bir kurum olarak kurulmuştu. Ama öyle olmadı. 2000’lerin başından itibaren dünya çok kutuplu, içe kapanmaya, bloklaşmaya eğilimli bir yer haline geldi, küreselleşme zayıfladı ve tek kutuplu dünya için oluşturulan FATF de bu çok kutuplu dünyada giderek zorlanmaya başladı. Çok kutupluluk eğilimi güçlendikçe, yani Çin, Hindistan ve Rusya güçlendikçe de bu zorlanma artacak gibi görünüyor.
Türkiye’nin FATF standartlarına yüksek uyum göstermesi önemli
SGA/TF riskleriyle mücadeleyi zaten her ülke kendi yöntemiyle yapıyor ama bu mücadelenin belli standartlarda yürütülmesi ve ülke yaptırımlarının (ABD ve AB’nin başka bazı ülkelere dönük yaptırımları) uygulanması her zaman kolay olmuyor. Bizim gibi hem Avrupa, hem Rusya hem de Orta Doğu ve Çin’le güçlü ticari ilişkileri olması gereken bir ülke için özellikle Ülke yaptırımlarının uygulanması gelecekte daha da zor hale gelecek gibi. Bu durumu zihnimize not edelim.
Dünya finans sisteminin büyük çoğunluğunu Batı bloku oluşturduğu sürece, Türkiye’nin üyesi olduğu FATF standartlarına yüksek uyum göstermesi önemli. Bu alanda, dünyadaki genel manzaraya şöyle bir baktıktan sonra, şimdi izninizle rapor içeriğine bakalım.
MASAK’ın yayımladığı rapor özeti beklenen gelişmeleri teyit ediyor. Rapora göre Türkiye’de SGA ile ilgili en yaygın, en riskli suçlar sırasıyla dolandırıcılık, yasa dışı bahis, uyuşturucu ticareti ve hırsızlık/yağma suçları. Dolandırıcılık faaliyetlerinin dörtte üçü de bilişim sistemleri ve finansal kuruluşları kullanmaya çalışanlardan geliyor. TF risklerinde ise hemen tüm örgütler bekleneceği gibi yüksek riskli görünüyor.
Raporda açıklanmasında fayda olan bir nokta var. O da bankacılık sektörünün yüksek riskli çıkması. Bunun sebebi kullanılan metodoloji. Bankacılığın finansal işlemlerin büyük çoğunluğunu gerçekleştirmesi ve işlem çeşitliliğinin yüksek olması bu sonucu doğuruyor. Yoksa bankacılık sektörü farkındalık ve teknik mücadele kapasitesi açısından çok ileri bir noktada. Teknoloji, eğitim, işgücü ve kamusal gözetim gibi kriterlerin hepsinde yeterlilik seviyesinin oldukça üzerinde.
Türkiye ve FATF arasında yürütülen III. ve IV. tur görüşmeler, yaklaşık yirmi yıllık bir zamana yayıldı. Bu arada Türkiye iki kere Gri Liste’ye girdi ve çıktı. Bu yirmi yıllık sürecin tamamında, bankacılık sektörü adına yer almış biri olarak şunu söyleyebilirim ki; bu süreçte kamu ve özel sektör arasındaki hedefe dönük ve sınırları iyi çizilmiş işbirliği Türkiye’nin SGA/TF riskleriyle mücadele kapasitesindeki artışa büyük katkı sağladı. Benzer süreçler için örnek oluşturması dileğiyle.