BESTİ KARALAR/ANKARA
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, iç siyasette yaşananları, yargı kararlarını, 1 Ekim fotoğrafını, Cumhuriyet savcılarına "el koyma" yetkisini değerlendirdi.
Bir grup gazetecinin sorularını yanıtlayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son günlerin en çok tartışılan fotoğraf karesine ve AK Parti’ye katılacağına ilişkin iddialara yanıt verdi. Meclis’in açılışında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile fotoğrafın, “Gelecek Partisi, DEVA Partisi yuvaya döner mi?” tartışmaları ve en son Erdoğan’la görüştüğü iddialarına Babacan, “ DEVA Partisi kurulduktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilk yüz yüze görüşme 1 Ekim’dedir, sadece selamlaşmadır. Ondan sonra hiçbir temasımız olmamıştır. Bunun dışında 6 Şubat depreminde ben aradım, Cumhurbaşkanı da annemi ve babamı kaybettiğimde iki kez telefonla aradı, başsağlığı dileğinde bulundu. 1 Ekim'le ilgili çok şey konuşuldu, ilave bir şey söylesem, ‘bak yine uzatıyor’ denilebilir. Açıklıyoruz ama bitmiyor.” yanıtını verdi.
Cumhuriyet savcılarına MASAK raporu aranmaksızın verilecek el koyma yetkisi tartışılıyor. Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Mesele bir hukuk devletine yakışır şekilde kara para, terörün finansmanı gibi yanlışlarla mücadele ise bununla alakalı Avrupa Birliği'nde büyük bir müktesebat, Avrupa Konseyi'nde ciddi standartlar var. OECD'nin FAFT çalışması var. Tekerleği yeniden icat etmenin anlamı yok. Türkiye eğer samimi ise dünya örnekleriyle Meclis’i de bu işleri takip eden herkesi de ikna eder. Ama evrensel hukuk ilkeleri her gün çiğnenirken savcılara mal varlığını dondurma yetkisi ciddi bir çelişki. Bağımsız yargı kararı olmadıkça herkes masumdur. Maalesef bunlar çöpe atılmış durumda. Tele1 örneğinde daha genel yayın yönetmeni gözaltında iken peşinen kayyım atanması, yayının durdurulması, arşivin silinmesini hukukla izah etmek mümkün değil. Şu an Türkiye'de çok keyfi bir yönetim anlayışı var. İktidarın devamına yarayacak bir konuysa o konuda hukuk bir kenara bırakılıyor.
"Tehlikeli bir söylem"
‘Mesele memleketse gerisi teferruattır’ diye bir söylem var. Bu çok tehlikeli. Demokrasi, sandık, hukuk bir teferruat değil. Hepimiz bu ülkeyi seviyoruz ama mesele memleket diyen herkesin aynı zamanda meselenin hukuk, adalet olduğunu bilmesi, buna göre hareket etmesi lazım.
"Gri liste meselesini en çok dert eden Hazine ve Maliye Bakanlığı'dır"
Türkiye’nin kara para nedeniyle yeniden gri liste endişesi taşıdığı için bu operasyonları yaptığı iddiaları var. Operasyonları siz nasıl yorumluyorsunuz?
Gri liste meselesini en çok dert eden Hazine ve Maliye Bakanlığı'dır ama orada böylesine operasyonları teşvik edip, tetikleyecek bir güç, kuvvet yok. Operasyonların sonucuna baktığımızda iktidarın kontrolüne geçen medya kuruluşları oldu. Bunu ilk Flash TV'de gördük. Yasadışı bahisle gündeme geldi ama BDDK, MİT raporu gerektiren banka satın alma izni aldıkları ortaya çıktı. Sonra Flash TV'yi aldılar. Bunu da RTÜK onayladı. Habertürk satışında yıllar önce başlamış bir inceleme görüyoruz. Buna karşın satışta Rekabet Kurulu onayı var. Bu operasyonların hepsinde nihai sonuca bakıyorsunuz değil mi? İç güvenlik, dış güvenlik ve istihbarat meselelerinde, “Kim yaptırmış olabilir?” sorusuna yanıt bulmak için “Kimin işine yaramış” diye de bakılır. Bizim de baktığımız bu.
"Nokta atışı operasyonlar var"
Türkiye'de gerçekten bir temiz eller iradesi olsa yapılacak çok şey var. Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, OECD, Birleşmiş Milletler, Greco Sözleşmesi gibi temiz yönetim ilkeleri var. Gerçek irade varsa Mecliste hemen hayata geçirelim. Belediyeler, kamu ihalesi konularını çözelim. Ama iktidarda bu iradeyi görmüyoruz. Nokta atışı operasyonlar var.
Ülkenin en tepesindekiler “biz artık temiz yönetim istiyoruz. Kimsenin de gözünün yaşına bakmayız. Bu yeni bir milattır, yeni bir başlangıçtır” diyecek. Ancak bu irade ortaya konduktan sonra yapılan operasyonların bir anlamı olur. Yoksa şu anda yapılan operasyonların hepsini de dışarıdan izleyenler ‘ya acaba hangi grup, hangi grubu hedefliyor? Bu yapılan operasyon kimin işine yarıyor?’ Diye sorulur, şüpheler de bitmez. Hukuk emniyeti, hukuki güvenlik dediğimiz duygu da bu ülkede yerleşmez.
Evet bir temiz eller operasyonu lazım ama bunun adil herkese eşit davranan ve yeni bir yasal düzenlemeyle beraber yapılması lazım. Siyasi operasyon olmadığını göstermeleri lazım. Yoksa ikna edemezler kimseyi.
"Merkez Bankası bağımsız olmalı"
Faiz üzerinden zaman zaman Mehmet Şimşek’in hedef alınmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Eskiden bu yana bu yüksek faize karşı bir grup vardır. 'Nas' derken faiz yüzde sekiz buçuğa indi, seçimden sonra yüzde 50 yapıldı. Tabii ki Cumhurbaşkanı izniyle çıkarıldı. Düşük olmasını isteyenlerin elbette bir huzursuzluğu vardır. Mesele gaz/fren mekanizması Merkez Bankası'nın kendi içinde olmalı. Bu nedenle bağımsız olması çok önemli. 2.5 yıldır hala faiz yüksek devam ediyorsa bunun sebebi Merkez Bankası'nın bağımsız olmaması. Güven olsaydı, Merkez Bankası bağımsız olsaydı faiz de enflasyon da çoktan inmişti. Cumhurbaşkanı enflasyon beklentisini en son yüzde 28.5 olarak açıkladı. Şu anda otuzun altı imkansız görünüyor. Mehmet Şimşek başladığında da yüzde 38’di. 2.5 yılda inmedi. Güven yoksa enflasyon yapışıp kalıyor.
- İmamoğlu’na açılan soruşturmalara “casusluk” da eklendi. Bu gelişmeyi nasıl değerlendirdiniz?
Konu çok yeni, dosyayı bilmiyoruz. Konu bağımsız, tarafsız, mahkemelerce yürütülmeli. Ama usulünü yanlış görüyoruz. 18 Mart akşamı diploma iptali, 19 Martta bambaşka bir konudan tutuklama. Belli ki bir siyasi koordinasyonla yürüyor bu süreç. Birbirinden bu kadar farklı konu, belli bir zaman planlaması içinde yürüyorsa bu siyasi operasyondur.
"Siyasi partiler arasında diyaloğu önemsiyoruz"
AK Parti içinde alternatifsizlikten Erdoğan'a oy veren çok sayıda seçmen var. CHP yönetiminin de bunu anlaması lazım. Gönüllerinden 'Muhalif kim varsa bize gelsin' yaklaşımı geçebilir ama bunun pratiği olmaz. Biz siyasi partiler arasında diyaloğu çok önemsiyoruz. Hiçbir partiyle diyalog kapısını kapatmayız ama işbirliği ayrı bir safhadır. Yeni yol diye bir grup kurduk. Bunun etrafındaki işbirliğini genişletebilir miyiz diye bakıyoruz. İster muhalefet, ister iktidar diyalogu önemsiyoruz. Rekabet içindeki siyasi partilerin birbirleriyle konuşuyor olmaları lazım.
- Ekonomi meseleleri için Cumhurbaşkanından bir randevu talebiniz olabilir mi?
Bizim bir talebimiz olmadı. Şu anda olması için bir sebep yok. Biz Türkiye ile ilgili çözümlerimizi, hazırlıklarımızı ilan ettik.
Parti kurulunca bayramlaşma talebinde bulunduk, ret cevabı verdiler. Ama geçen bayramda MHP ile bayramlaşmaya başladık. Hem de onlar talep etti.
"Suriye'deki mesele bitse, Türkiye'deki süreç bir ayda tamamlanır"
PKK’nın güçlerini Türkiye'den çekme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sürece dair endişeleriniz nedir?
Süreç geçen Ekim ayında Bahçeli'nin açıklamalarıyla başladı süreç. O grup konuşması metnini (22 Ekim) alıp okudum. Metindeki cümleler, ifadeler Bahçeli'nin kalemi değil, başka bir şeydi. O akşam olağanüstü toplantı yaptık. Burada yüksek ihtimalle bir devlet çalışması var, buradan bir şey çıkabilir, önemli” dedim. Çatışma çözümünü bilen, izlemiş, yönetmiş insanlarız. O dönem, “Bu çok önemli, zor bir iştir, başarı ihtimali yüzde beş bile olsa biz bunu destekleriz” dedim. Cumhurbaşkanı aylar sonra devreye girdi. Nihayetinde sahiplendi. Hazırlığın arkasında belli ki örgütle de konuşularak bir yol haritası yapılmış. Bulmaca yavaş yavaş çözülüyor. Şimdi onu parça parça öğreniyoruz. Örgütün Türkiye topraklarındaki örgüt elemanlarını artık Irak’a çekme kararını o yol haritasının bir aşaması olarak okudum. Sürpriz değil, şaşırmadık. Asıl yapılması gereken örgütün silahları tamamen bırakması, ama henüz bu sağlanmış değil.
Bu sürecin Suriye'deki süreçten de bağımsız olmadığını bilmemiz lazım. Açıklanmayan ama beraber yürüyen iki süreçten bahsediyoruz aslında. Gecikme Suriye kaynaklı. Ama Suriye’den son 2-3 haftadır gelen haberler fena değil. Asıl mesele SDG’nin entegrasyonu önemliydi, şimdi orada bazı olumlu ilerlemeler var. Suriye'deki mesele bitse, Türkiye'deki süreç bir ayda tamamlanır. Yasaların çıkması ve uygulamanın yapılması maksimum bir aydır. Bugün başlasa Kasım sonunda biter.
Kulislerde Dışişleri Bakanı ile MİT Başkanının sürece yaklaşım farkı olduğu konuşuluyor. Bu iddialar için ne dersiniz?
Eğer Hakan Fidan ile İbrahim Kalın arasında bilinçli bir rol paylaşımı yapıldıysa, bence bu makul bir şeydir. Ama gerçekten görüş farklılığı varsa, bunu gidermeleri gerekir. Çünkü devletin bir görüşü, bir politikası olur. Ben iyi niyetle baktığımda, faydalı bir rol paylaşımı diye okuyorum.
Bahçeli’nin KKTC seçimleri sonrası açıklaması çok tartışıldı. Sözleri muhalefetin kazandığı bir seçim sonucunu tanımama açısından bir mesaj olabilir mi?
Ben bunu tamamen taktik ve günlük bir açıklama olarak okudum. Cumhurbaşkanı'nın Amerika ziyareti öncesi yaptığı TRÇ, yani “Türkiye-Rusya-Çin ittifakı kurulsun” açıklaması gibi. Siyasette bazen bunlar olur. En olmayacak gösterilir ki, bu tarafa çekelim işleri. Türkiye Kıbrıs’ta garantör ülkedir. Bunun bize yüklediği sorumluluklar var. Kısa vadeli, duygusal meseleler değil. Kıbrıs, güvenlik, siyasi etki, Doğu Akdeniz'deki haklar açısından önemli bir konu.