ABD desteği ile Suriye’de geniş bir etki alanı oluşturmaya çalışmak, rakipleri de benzer bir tavır almaya zorluyor.
Geçen haftaki yazıyı şöyle bitirmiştim: “… Buraya kadar iç siyasetteki tartışmaları/perspektifleri anlattık. Suriye meselesi ise bir dahaki yazıya. Malum, geçtiğimiz günlerde Kuzey Suriye’de Kamışlı’da yıllardır tartışması yürütülen ve bütün Kürt tarafların temsilcilerinin katıldığı ‘Ulusal Konferans’ yapıldı. Konferansın sonuç bildirgesinde ise ‘ortak Kürt heyetinin ivedi bir şekilde oluşturulması’ kararı alındığı bildirildi. Gelişmeleri ve Türkiye’ye olası etkilerini paylaşacağız.” Kaldığımız yerden devam edelim…
Toplantının sonuç bildirgesinde yer alan “ademi merkeziyetçilik” vurgusu ister istemez çok tartışıldı. Çeşitli çevreler, bu vurgunun kuzey-doğu Suriye’de bir Kürt otonomisi yaratacağını, PYD(PKK)’nın böylelikle bölgedeki varlığını korumaya devam edeceğini dile getirdiler. Bir taraftan bakarsanız, evet böyle bir gelişme olabilir. Ve bunu Türkiye’nin kabul etmeyeceği defalarca yetkili ağızlar tarafından açıklandı. Öte taraftan bildirgenin diğer cümlelerine bakarsanız, yeni Suriye yönetimine etkin bir şekilde katılmaya çok istekli ifadeler görürsünüz. Şöyle deniyor bildirgede; “Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı, uzun süren diyalog ve arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin takdire şayan çabaları sonrası 26 Nisan 2025’te Kamışlı’da Kürt partileri, sivil toplum örgütleri, kadın hareketleri ve örgütleri ile Suriye Kürtlerinin farklı bölgelerinden Kürt toplumunun bağımsız aktivistlerinin katılımıyla gerçekleşmiştir.
… Katılımcılar, Konferansta sunulan ortak Kürt görüşü ve tutumuna ilişkin belgeyi çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü kimliğe sahip, uluslararası insan hakları sözleşmelerine bağlı, kadın özgürlüğü ve haklarını koruyan ve siyasi, toplumsal ve askeri kurumlara etkin katılımını sağlayan, Kürtlerin anayasal haklarını güvenceye altına alan, birlik içindeki bir Suriye çerçevesinde, Kürt sorununa adil ve kapsamlı bir çözüm bir belgesi olarak benimsemişlerdir.
Konferans, ortak Kürt tutumunu kabul ederek bunun ister Kürt siyasi güçleri arasında, ister onlarla Şam'daki yeni yönetim ve Suriye'deki diğer tüm ulusal güçler arasında olsun, ulusal diyaloğun bir temeli olarak görülmesini talep etmektedir. Herhangi bir bileşeni ortadan kaldırmadan ya da inkar etmeden, tek taraflı bir zihniyete sahip düşünceler ve uygulamalardan uzak, hiçbir ayrım gözetmeksizin halkın onurunu ve haklarını anayasal güvenceyle koruyan, Suriye'nin bölgesel ve uluslararası ilişkilerine saygılı, bölgede istikrar ve güvenlik unsuru olan tüm halklarını kapsayan yeni Suriye'nin inşasına katılmak amaçlanmaktadır.”
Açıklama özerklik talebi içeriyor
Peki bu açıklama bir zamanlar Irak’ta olduğu gibi hem merkezi yönetimde etkin bir rol hem de bölgesel olarak özerklik talebi/hedefi mi içeriyor? Doğrusu bölgenin neredeyse binlerce yıllık dalgalanmalarına, siyasi hesaplarına, ayak oyunlarına, “büyük” devletlerin kumpaslarına bakınca bu soruya “evet”ten başka bir yanıt verilemez gibi görünüyor.
Bölgenin ve Suriye’nin iç dinamikleri ve iki ülkenin (Türkiye ve İsrail) tutum ve hedefleri ise tam bu noktada çakışıyor/çatışıyor. ABD desteği ile bölgede geniş bir etki alanı oluşturmaya çalışmak, rakipleri de benzer bir tavır almaya zorluyor. Üstelik hem Türkiye hem İsrail’in iç siyaseti açısından Suriye’deki kazanım ya da kayıpların hayati önemi bulunuyor. Bu açıdan bakınca Mayıs ayı içinde Suriye’de atılacak adımları, sadece bölgenin değil iç siyasetin geleceği açısından da dikkatle takip etmek gerekiyor.