Sanki giderek sadece kendi gündemine odaklanan ve tam da bu nedenle yalnızlaşan bir ana muhalefet yaratılmak isteniyor.
İsterseniz önce olup bitenleri şöyle art arda sıralayalım.
İmralı heyeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 28 Ekim’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleşeceği duyurulan görüşmesi 30 Ekim’e ertelendi. Görüşme saati henüz netleşmedi.
Bu arada Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu da 30 Ekim Perşembe günü 16’ncı toplantısını yapacak; Komisyon, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u dinleyecek.
Biraz geriye dönersek…
Hatırlayacaksınız, DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu, 23-24 Ekim’deki toplantısında sürece ilişkin değerlendirme yapmıştı. Bu değerlendirmeye göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmenin ardından, “sürece” ilişkin bir yasa taslağının gündeme gelmesi bekleniyor.
Ancak ne konu ne de tartışmalar Meclis Komisyonu’nun çalışmaları ya da hazırlayacağı raporla sınırlı değil.
Misal, Didem Tümer 13 Ekim’de yazdı.
“Süreçte 1 yılda katedilen mesafe bazıları için azımsanmayacak kadar çok, bazıları için son derece yetersiz. Süreç yürüdüğü müddetçe de bu yaklaşım böyle devam edecek. Bazıları hep eksik bulacak. Bazılarına göre de sadece onların beklentileri yerine geldiğinde tamamlanmış sayılacak, boşluklar olduğu kabullenilmeyecek.
İçerdeki ilerlemenin bir kez daha Suriye’de SDG ile ilgili gelişmelere endeksli hale gelmesi şu andaki en büyük risk. İçeride sürecin demokratikleşme aşamasına ilişkin tartışmayı aşmış durumda.”
Doğrusu içinde bulunduğumuz durum daha iyi özetlenemezdi.
Tam bu tartışmalar artacakken, PKK’nın yeni açıklaması gündeme geldi.
Kandil'de açıklama yapan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, çözüm sürecinin kritik ve önemli bir aşamadan geçtiğini belirterek Abdullah Öcalan'ın onayıyla "Türkiye sınırları içinde çatışma riski oluşturan ve olası provokasyonlara açık olan Türkiye'deki tüm güçleri geri çekme" kararı aldıklarını duyurdu.
Satır arası okumaya meraklı olanlar, komisyondaki yavaş ilerlemenin Ankara’da “provokasyon” tedirginliği yaşanmasına neden olduğu yorumlarını yaptılar. Ancak ben işin bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Bütün bu gelişmeler peş peşe yaşanırken ana muhalefetin biricik gündemi İmamoğlu’ydu. CHP pazar günü Ekrem İmamoğlu'nun ifadesi öncesi Çağlayan'da ve akşam saatlerinde Eskişehir'de iki miting düzenledi.
İyi, güzel…
Ancak, Türkiye’nin siyasetinden ekonomisine, sınırından uluslararası ittifaklarına neredeyse her alanını değiştirip, dönüştürecek bir “sürecin” içinden geçerken bu kadar gündem dışı kalmak bir garip.
Muhalefet, ekonomi ve “süreç” gündemine dönemiyor
Sanki giderek sadece kendi gündemine odaklanan ve tam da bu nedenle yalnızlaşan bir ana muhalefet yaratılmak isteniyor. Hatta iktidar bloğu da sanki böyle bir durumu teşvik ediyor.
Mutlak butlan tartışması bitti ama ana muhalefet bir türlü ekonomi ve “süreç” gündemine dönemiyor.
Eğer bütün muhalif söylem İmamoğlu ve tutuklamalar üzerinden geliştirilecekse, kısa süre sonra yapılacak CHP Kurultayı’nda İmamoğlu’nu genel başkanlık koltuğuna oturtsunlar!..
Gelişmeler, Meral Akşener’in bütün aleyhte çabalarına karşın yüzde 48,5 alan muhalefet bloğunun çözüldüğünü gösterirken (bakınız, DEM Parti’nin yeni konumlanmasına, bakınız DEVA ve Gelecek Partileri’nin yeni söylemlerine) tek başına ve tek gündemle hareket etmek oy artırmıyor. Hele hele ekonomik sıkıntıların isyan ettirdiği geniş kitlelere bir gelecek vadememek ana muhalefeti sadece yalnızlaştırmıyor, oy patlaması yapmasını da engelliyor.