Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, dinlemelerde sona geldi… Gelen bilgilere göre komisyon MİT Başkanı ile İçişleri ve Milli Savunma bakanlarını da dinleyecekmiş.
Muhtemelen komisyon, yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalarına da bütün dinlemeleri bitirdikten sonra başlayacak.
Zaten tartışmanın başladığı yer de tam burası.
İki önemli konu var. Birincisi; nasıl bir yasal düzenleme yapılacak? İkincisi; Meclis Komisyonu, İmralı’ya gidecek mi?
Birinci sorundan başlayalım.
Beklenti kasım ayında “süreç yasası” olarak tanımlanan “kod yasa” üzerinde çalışma yapılması. Yapılacak düzenlemelerin başka kişi, örgüt ya da grupları kapsamaması için bahse konu yasada “kendini fesheden örgüt” tanımlaması yer alacak. Böylelikle düzenlemelerin kapsayacağı kişiler ve örgüt spesifik olarak tarif edilecek. Tabii konu burada bitmeyecek, Ceza Yasasında, Terörle Mücadele Yasasında ve benzeri düzenlemelerde hangi değişikliklerin yapılması gerektiği de ayrıca ifade ediliyor olacak ki asıl tartışma da burada yaşanacak.
İkinci soruna gelirsek; kimi taleplerin “maksimalist” olup olmadığı bir yana DEM Parti’nin de partiden bağımsız görüş ifade eden kişilerin de bu komisyonda gerek Öcalan ile görüşülmesi meselesinin gerekse Öcalan’a özgürlük talebinin sonuca ulaştırılamayacağını bilmeleri gerekirdi. Fazlasıyla acelecilik içeren bu yaklaşım nedeniyle süreç kitlenmiş gibi görünüyor.
Fakat bu noktada bir başka hale dikkat çekmek isterim. O da şu; komisyon merkezli tartışmalar artık giderek muhalefetin deyim yerindeyse çözülmesine yol açar hale geldi.
Açayım…
Artık 31 Mart seçimlerindeki “Türkiye İttifakı”ndan bahsedilebilir mi ya da yargılama konusu olan “kent uzlaşısı”ndan?
Sanki iktidar tabanını genişletme ve muhalefeti bölme stratejisi, komisyondaki tartışmalar üzerinden sonuç alıyor gibi.
Misal, İYİ Parti ile DEM Parti arasında sürekli gündeme gelen tartışmalar…
DEM Parti’nin söylemi giderek sertleşiyor ama iktidara karşı değil; İYİ Parti, Zafer Partisi gibi muhalefet cephesindeki partilere karşı… Hatta “Türkiye Partisi” olma iddiasındaki DEM Parti giderek Öcalan partisi haline dönüşüyor.
Tıpkı CHP’nin giderek İmamoğlu partisine dönüşmesi gibi… CHP’ye karşı başlayan operasyonlarla “Terörsüz Türkiye” sürecinin neredeyse üst üste binmesi CHP’yi yalnızlaştırırken muhalefet bloğunu da çözüyor, Meclis Komisyonu da bu gelişmelerin beşiği haline dönüşüyor…
20 ay sonra seçim
Komisyonun işaretlerini verdiği başka gelişmeler de var.
Belki hatırlarsınız daha önce iktidardaki iç cepheleşmeden bahsetmiştim.
Şöyle yazmıştım:
“Her şey aslında Erdoğan sonrası AK Parti’nin ne olacağı sorusu ile ilgili. Bu konuda parti içinde derin bir görüş ayrılığı var. Bir cephe, Erdoğan sonrası AK Parti’nin merkez sağı temsil eden bir siyasal yapılanma olarak hayatına devam edebilmesi için daha uzlaşmacı bir tavır sergilemesi gerektiğini düşünüyor. Bu cephe CHP ile koalisyon dahil her yolun denenebileceği düşüncesinde ve nihayetinde siyasal sertleşmenin kaçınılmaz olarak bir hesaplaşmaya evrileceğini, bu durumun şimdiden atılacak adımlarla engellenebileceğini düşünüyor. Yine bu cephe CHP Kurultayı’nın mahkeme aracılığı ile yok sayılmasına karşı çıkıyor ve ellerindeki bütün imkanlarla siyasal sertleşmenin daha da artmaması için çaba gösteriyor. Çabaları doğru, yanlış bilemem! Sonuç verir, vermez bilemem!”
Hah işte bu “çabalar” öyle görünüyor ki sonuca ulaşmış gibi. Gerek Aziz İhsan Aktaş davasındaki tehir gerekse YSK açıklamaları, CHP ile ilgili tartışmaların artık sadece ceza davaları ile ilgili olarak süreceğini gösteriyor. Daha açık yazmama gerek yok sanırım.
Aynı cephe, yukarıdan gelen talimatla partinin 20 ay sonra seçime gitmek üzere çalışmalara başlamasını da içselleştirmiş durumda. Daha resmi olarak telaffuz edilen bir şey yok ama anladığım kadarıyla “patron”un kararı net; seçim 20 ay sonra…
Doğal olarak komisyon çalışmaları, muhalefet bloğunun çözülmesi, yeni ittifaklar (bkz: Babacan) falan derken bir de ekonomi düzelirse “işimiz iş” diye düşünüyorlar sanırım. Bir de yaşanan bunca sıkıntıya rağmen yaptırılan anketlerde oy oranlarının hala yüzde 31’lerde görünmesi de ayrı bir özgüven veriyordur herhalde!