Yakın vadede Türkiye için avantaj gibi görünen Orta Doğu ve Kafkasya gelişmeleri, Zengezur koridoru ve PKK tasfiyesi üzerinden tartışılırken, uzun vadede bölgesel dengeler ve uluslararası aktörlerin rolü belirsizliğini koruyor.
Orta Doğu ve Kafkasya çok hareketli…
Washington'a göre "ABD'de Başkanlık koltuğuna Trump oturunca, barış rüzgârları da esmeye başladı." Bu söylemin Türkiye'de de, özellikle iktidar kanadına yakın duran cephede alıcısı çok; Azerbaycan ile Ermenistan barış anlaşması ile Suriye'de Esad rejiminin çöküşü üzerinden Türkiye'de de "zafer" nutukları atılmaya başlandı. Peki, gerçekten böyle mi?
ABD artık Kafkasya'da da Türkiye'nin "komşusu"...
Washington'da paraflanan anlaşma ile Azerbaycan'ın iki yakası, Ermenistan'ın Zengezur bölgesinde kurulacak bir ulaşım yolu ile birbirine bağlanacak. Bu yol, Amerikan şirketleri tarafından işletilecek, özel Amerikan güvenlik şirketlerinin silahlı elemanları tarafından korunacak.
ABD özel güvenlik şirketlerinin imajı malum; Blackwater şirketinin Irak'ta yaptıkları, diğer pek çok Amerikan özel güvenlik şirketinin Afganistan'daki karnesi malum.
Şimdi bu şaibeli şirketler, İran-Ermenistan-Azerbaycan-Türkiye sınır hattında görev yapacaklar. 1 Mart tezkeresinin reddi ile Amerikan askerlerinin Türk topraklarını Irak saldırıları için üs olarak kullanmasının önü kapanmıştı. Şimdi daha kötüsü önümüzde; düzenli ordu olmayan ve dolayısıyla bir "davranış kodu" bulunmayan silahlı adamların sınıra yerleşecek. Hali hazırda Irak ve Suriye'de askerleri olan ABD, Türkiye'nin doğu sınırına da bir şekilde yerleşmiş olacak.
Zengezur koridoru ile Türkiye'nin Orta Asya'ya, hatta Çin'e kadar kara ve demiryoluyla bağlanacağını iddia edenlerin ise haritaya bakmalarında fayda var; Hattın gidip dayanacağı yer Hazar Denizi olacak; Hani şu, kıyıdaş ülkelerin onayı olmadan hiçbir ticaret yolu kurulamayacağı anlaşma ile karara bağlanmış olan, Rusya ve İran'ın da "kıyıdaş" olduğu deniz.
PKK'nın tasfiyesi ve Orta Doğu
Yakın vadede Türkiye'nin çıkarına gibi görünen bir başka gelişme ise PKK terör örgütünün tasfiyesi için TBMM'de kurulan komisyon. Ancak komisyonun işe başlamasıyla Türkiye'de "esermiş gibi" yapılan barış havası, Suriye'ye pek yansımamış durumda.
Krizin özeti şu; İsrail Fırat'ın doğusundaki PKK uzantısı PYD-YPG'nin "özerk bir yapı" olarak devam etmesini İsrail istiyor, Türkiye ise buna tüm gücüyle karşı çıkıyor.
Trump, Ankara'ya gönderdiği Büyükelçisi üzerinden şu anda "Türkiye'ye meyletmiş" gibi duruyor. Orta Doğu'da mekik diplomasisi yürüten Büyükelçi Barrack'ın ana hedeflerinden birinin Suriye'de Türkiye-İsrail uzlaşmasını sağlamak olduğu açık. Büyükelçi'nin Ankara'daki AK Parti iktidarının kulağına pek hoş gelen "millet sistemi" güzellemeleri de bundan.
Peki ya Barrack bunu gerçekleştiremezse?
Dışişleri Bakanı Fidan özerklikten vazgeçmeyen PYD-YPG'ye (ya da moda ismiyle Suriye Demokratik Güçleri'ne) askeri seçeneklerden de bahseden ültimatomlar göndermeye başladı. Türkiye PYD-YPG'ye karşı Şam'ı kontrol eden HTŞ'ye askeri destek vermesi, TBMM'deki komisyonu nasıl etkiler? İsrail ile Türkiye arasında kalan Trump, son raddede Netanyahu'yu mu, Erdoğan'ı mı destekler?
Orta ve uzun vadede cevaplanması gereken asıl sorular bunlar...