Trump da dahil olmak üzere hiç kimse, yeni kurulacak olan ekonomik nizamın nasıl bir şey olacağı konusunda net bir öngörüye sahip değil.
Trump, ikinci başkanlık döneminde altıncı ayını doldurmak üzere. Bu süreçteki kararları, söylemleri ve vaatleri sayesinde, Trump’ın hem kendi ülkesi hem de dünya için nasıl bir ekonomik düzen hedeflediğini artık daha net görmek mümkün. Aslında Trump ve ekibi, seçim kampanyası sırasında bugüne kadar yaptıklarının ipuçlarını çok net bir şekilde vermişti. Özellikle, ABD Ekonomik Danışmanlar Konseyi Başkanı Stephen Miran’ın yazıları ve konuşmaları, Trump’ın ekonomik yol haritasını barındırır nitelikte. Trump’ın ekonomik önceliklerini sıralamak gerekirse:
- Trump, dış ticaret açıklarının milli güvenlik sorunu yaratacak düzeyde kötü bir şey olduğuna ve diğer ülkelerin Amerika’yı soyduğuna yürekten inanıyor. Üstelik bu düşüncesi yeni de değil. 1987’de bununla ilgili New York Times’a verdiği tam sayfa ilanı bu bağlantıda görebilirsiniz: https://www.thedailybeast.com/trump-used-anti-obama-riffs-against-reagan-first/
- Trump, küreselleşmenin Amerika’nın imalat sanayi becerilerini ve kapasitesini zayıflattığını, imalat sanayiinde milyonlarca iş kaybına neden olduğunu düşünüyor. Trump, kendi çeliğini üretemeyen bir ülkenin sadece ekonomik değil güvenlik ile ilgili sorunlarla da karşılaşmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Trump, hizmet sektörlerinin milli gelir ve istihdamda giderek artan ağırlığından rahatsızlık duyuyor ve Amerika’nın yeniden dünyanın en büyük üretim merkezi olmasını istiyor. Trump ayrıca, ABD’nin kendi kendine yeten bir ülke olmasını hayal ediyor. Bunun için de doğal kaynaklar çok önemli.
- Çin’i mümkün olduğunca izole etmek istiyor. İlaveten, ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya düzeni yerine, çok kutuplu bir dünya düzeni onu rahatsız etmiyor.
- Trump, ABD’nin dünyaya iki büyük hizmet sağladığını; ancak bunların karşılığında bir fayda görmediği gibi sıradan Amerikalıların bundan zarar gördüğünü söylüyor. Nedir bu hizmetler?
- ABD’nin Avrupa, Körfez ülkeleri ve bazı Asya-Pasifik ülkelerine sağladığı güvenlik şemsiyesi. Bu sayede birçok ülke savunma harcamalarını minimumda tutarak kendi ülkesinin büyüme ve refahını artıracak politikalar uygulayabiliyor. Bu da Amerika’nın aleyhine çalışıyor.
- ABD dolarının rezerv para olarak kullanılıyor olması. Bu durum doların kronik bir şekilde değerli olmasına ve ABD’nin rekabetçiliğinin zayıflamasına neden oluyor.
Tüm bunların anlamı, kurulmasında Amerika’nın bizzat liderlik yaptığı küresel ekonomik düzenin, Trump’ın marifetiyle yıkılmakta olduğudur. Ne var ki, bence Trump da dahil olmak üzere hiç kimse, yeni kurulacak olan ekonomik nizamın nasıl bir şey olacağı konusunda net bir öngörüye sahip değil.
Türkiye’de kısır ekonomik tartışmalarla vakit kaybediyoruz
Dünya ekonomisinde böylesine büyük bir dönüşüm yaşanırken, biz Türkiye’de ne yazık ki politik gelişmelerin gölgesinde kalan kısır ekonomik tartışmalarla vakit kaybediyoruz. Kurulmakta olan yeni dünya düzeninin Türkiye ekonomisi için ne gibi riskler ve fırsatlar barındırdığını, tüm paydaşların katılımıyla tartışmamız ve buna göre önlemlerimizi almamız gerekiyor. Böyle bir tartışmaya katkı sağlayabilmek adına bazı saptamalar yapmak isterim:
- Önümüzdeki dönemde hem uluslararası ticaretin, hem de yatırımların daha büyük zorluklarla karşılaşacağı, sınırlamalara tabi olabileceği bir ortam bizi bekliyor. Bu nedenle, özellikle stratejik sektörlerde üretim kabiliyetine sahip olmak her ülke için büyük önem taşıyor. Bu çerçevede, Türkiye’nin imalat sanayi potansiyelini çok kapsamlı ve gerçekçi bir şekilde gözden geçirerek işe başlamak gerekiyor. Son yıllarda imalat sanayisine yapılan yatırımlar arzu edilen seviyede değil. Özellikle üretimde kullanılan teknolojilere yapılan yatırımların aksaması, yüksek katma değer yaratımını engelliyor. Düşük teknolojili ve emek yoğun sektörlerde ise ya üretim kaybı yaşanıyor, ya da üretim tesisleri başka ülkelere taşınıyor. Trump’ın Amerikan imalat sanayisi için duyduğu endişenin çok daha fazlasını bizim de kendi imalat sanayimiz için duymamız gerekiyor. Yeni kurulan dünya düzeninde hayatta kalabilmek için, imalat sanayisinde kendi kendine yeten bir ülke olmayı hedeflemek şart.
Dış ticaret ve cari işlem açıklarını azaltacak adımlara ihtiyaç var
- Türkiye de aynı Amerika gibi, kendi tasarrufları yatırımlarına yetmeyen bir ülke. Bir başka ifadeyle, yatırımlarımızı fonlarken sadece kendi tasarruflarımızı değil, yabancıların da tasarruflarını kullanıyoruz. Uluslararası sermaye akımlarının tam anlamıyla serbest olduğu geçmiş 35 yılda Türkiye, yüksek maliyetli de olsa yabancı tasarruf çekmeyi başarabildi. Bu sayede de yüksek cari işlemler açığımızı sürdürebildik. Ne var ki yeni dünya düzeninde uluslararası sermaye hareketlerinin eskisi kadar serbest şekilde sürmesi pek mümkün gözükmüyor. Eğer durum böyleyse, Türkiye’nin de aynı Amerika gibi, dış ticaret ve cari işlemler açıklarını azaltacak adımlara ihtiyacı var.
- Çin’in Türkiye imalat sanayi için yarattığı tehdit, Amerika için yarattığı tehdite kıyasla çok daha büyük. Verilerle ifade etmek gerekirse, 2024’te Amerika’nın Çin’e karşı verdiği dış ticaret açığı 319 milyar dolar ve toplam dış ticaret açığının %24,5’i seviyesinde. Yine aynı yıl Türkiye’nin Çine’e karşı verdiği dış ticaret açığı 41,5 milyar dolar ve bu tutar toplam dış ticaret açığımızın %50.6’sı büyüklüğünde! Başka verilerle de Türkiye’nin Çin probleminin Amerika’nınkine göre çok daha büyük olduğunu göstermek mümkün ama bu verilerle de amaç hasıl oldu sanırım.
Yeni dünya düzeni ve Türkiye konusuna devam edeceğim.