Türkiye’de tasarruflar ve yatırımların finansal sistem üzerinden ekonomiye aktarımı kritik önemde. Bankalar, hem kısa vadeli tasarrufları uzun vadeli yatırım ve tüketim fırsatlarına dönüştürerek hem de Merkez Bankası ile ekonomiyi birbirine bağlayarak modern ekonomilerin kilit aktörü konumunda.
Son iki yazımda başka konulara değindikten sonra, bu hafta yeniden yurtiçi tasarruflar, yatırımlar ve Türkiye’deki durum ile ilgili değerlendirmelere dönmek istiyorum.
Türkiye’de, yatırımlara kanalize edilebilecek nitelikte tasarrufların yetersizliğinden hep bahsedilir. Tasarrufların yatırımlara kanalize edilebilmesi için, finansal sistem üzerinden geçmesi gerekir. Yastık altı döviz ve altın ve gayrimenkul cinsinden tasarruflar büyük oranda finansal sistem dışında kalır. İlaveten, yurtdışına yönelen tasarruflar ve son dönemde giderek artan kripto paralar cinsinden tasarruflar da yurtiçi finansal sisteme dahil değildir. Bu şekilde bakınca, resmi istatistiklerde milli gelire oranla %30’lar mertebesinde hesaplanan yurtiçi tasarrufların, daha düşük bir seviyede olduğunu anlaşılır. Ülkemizdeki yaygın kayıtdışı ekonomik faaliyetler nedeniyle ne yazık ki birçok konuda olduğu gibi, tasarruflarımız konusunda da net bir bilgiye sahip değiliz. Ancak, özellikle bankacılık sektöründeki gelişmeler üzerinden yurtiçi tasarrufların seyri ve gelişimiyle ilgili bir fikre sahip olabiliriz.
Bankalar, modern ekonominin en önemli birkaç unsurundan birisidir. Özellikle Türkiye ve Kıta Avrupası’nda, finansal sistemin başat oyuncusu bankalardır. Çok basit bir şekilde bakarsak, finansal sistem, bir ekonomide tasarruf edenler ve dolayısıyla elinde fazla parası olanlarla, harcama ya da yatırım yapmak isteyen ve elinde yeterince parası olmayan kitleleri en etkin bir şekilde buluşturan çok kilit bir mekanizmadır. Etkin işleyen bir sistem, ülkedeki finansal kaynakların en verimli kullanılabileceği yerlere kanalize edilmesini sağlayabilir (Birçok okuyucumun, haklı olarak buna itiraz ettiğini duyar gibi oluyorum. Finansal sistemin etkin çalış(a)maması konusuna sonraki yazılarımda döneceğim).
Finansal sistemde aracılık faaliyeti doğrudan ya da dolaylı şekilde yapılabilir. Doğrudan finansman, hisse senedi ve tahvil başta olmak üzere çeşitli finansal enstrümanların, elinde fazla parası olanlara satılması ve kaynak ihtiyacında olanların ihtiyaçlarının karşılanmasıyla sağlanır. Sermaye piyasaları, doğrudan finansman işlemlerine imkân sağlayan platformlardır. Elbette bu işlemlerde de birçok finansal kurum destek sağlar ama paranın el değiştirmesi esnasında, bu finansal kurumların rolü sadece aracılık etmektir.
Dolaylı finansman dediğimizde ise çok büyük oranda bankalardan bahsediyoruz. Bankalar, elinde fazla parası olan milyonlarca kişiyi, paraya ihtiyacı olan milyonlarca başka kişiyle buluşturan kurumlardır. Bankaya paranızı yatırdığınızda, bankanın bu parayı kime sattığını (borç verdiğini) bilmezsiniz. Bir başka ifadeyle, siz kendi tasarrufunuzla, dolaylı bir şekilde birilerinin tüketim ihtiyacını karşılamış ya da yatırımını finanse etmiş olursunuz ama bankaya güvendiğiniz sürece bunu ne bilmek istersiniz ne de isteseniz de bilebilirsiniz.
Bankaları modern ekonomilerin en sihirli aktörlerinden birisi yapan şey ise, hiç yoktan para yaratma kabiliyetleridir. Bankalar 100 birim mevduat topladığında, ekonominin geneline sağladıkları kaynak bunun çok daha üzerinde bir tutara ulaşır. Burada kastettiğim, elbette fiziksel olarak banknot yaratmak değil; kaydi para dediğimiz türden para yaratmak. Bankalar, mevduat sahiplerinden, merkez bankasından, diğer bankalardan ya da sermaye piyasalarından sağladıkları kaynakları kaydi olarak çoğaltarak, topladıkları fonlardan çok daha fazlasını sisteme sunarlar.
Bankaların ayrıca çok önemli başka bir rolü daha var: Mevduat sahipleri çoğu zaman tasarruflarını kısa vadeli değerlendirmek isterler. Bankalar bir yandan buna imkân sağlarken, diğer yandan bankadan borç alacakların uzun vadeli borçlanma taleplerini de karşılayabilir. Şöyle düşünelim: Ülkemizde özellikle TL mevduat sahiplerinin ortalama vadesi 45 günü bile bulmazken, bankalar 10 yıla varan konut kredisi verebilmekte, ya da duruma göre daha uzun vadeli yatırım finansmanı projelerine imza atabilmekte. Yani, bankalar ekonomi genelinde varlıkların transformasyonunu da sağlar: Müşterilerinin kısa vadeli varlıklarını, bankaların uzun vadeli varlıkları haline çevirir. Bu da, aksi taktirde asla yapılamayacak bazı tüketim ve yatırım harcamalarının yapılmasını mümkün kılar.
Bankaların belki de en hayati rolü, merkez bankası ile ekonominin geri kalanı arasındaki temel bağlantıyı sağlıyor olması. Gerek merkez bankalarının faiz kararları gerekse merkez bankasının uyguladığı para politikası (genişlemeci ya da daraltıcı) ancak ve ancak bankalar aracılığıyla ekonominin en ücra noktalarına kadar nüfuz edebilir.
Amacım bankacılığa giriş dersi değil. Lakin, günümüz ekonomisinde bankaların kilit rolünü anlamadan sağlıklı ekonomik analiz yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Finansal sistem ve bankacılık, yukarıda çok basit bir şekilde anlatmaya çalıştığımdan çok daha karmaşık ve derin bir yapı. Herkesin uzman derecesinde bu karmaşık yapıyı bilmesi gerekmiyor. Ne var ki, ekonomik analiz yapma iddiasında olanların ya da ekonomiyi daha iyi anlama arzusu duyanların, temel bazda bile olsa finansal sistem ve bankacılığı bilmesi çok faydalı.
Bundan sonraki yazımda, Türkiye’deki bankacılık sektörünün gelişimi, mevcut durumu ve diğer ülkelerdeki bankacılık sistemleriyle karşılaştırmalı analizini sizlerle paylaşacağım.