Bugünlerde ABD’nin ticaret politikası ve gümrük vergileri ile ilgili analiz yapmak suya yazı yazmak gibi bir şey. Daha yazının mürekkebi kurumadan yeni oranlar ve tedbirlerle karşılaşılıyor. (Bu nedenle de bu konuda son 3 ayda yazılan yazıların çoğu çöpe atılabilir.) Örneğin gümrük vergilerinin en çok manşete konu olanı ve de en önemlisi Çin ile ilgili olanların artış oranları Şubat’tan beri şöyle gelişti: %10, %20, %54, %125, %145 ve %30!
Çin’e uygulanan gümrük vergilerinin tarihçesine bakarsak 2024 başında bunların ortalama oranının %20.8 olduğunu görüyoruz. (Bu oranlar Trump’ın ilk döneminden kalma.) 2024 yılı içerisinde ise Biden elektrikli otomobiller, güneş panelleri ve lityum-iyon aküler gibi hedeflenmiş ürünlere ek vergiler getirdi. Ancak bunların Çin’den yapılan toplam ithalat içerisindeki oranı çok fazla olmadığı için ortalama gümrük vergisi oranını maksimum %22-23 bandına çektiği tahmin edilmekte. 2024’te Çin’in ABD menşeli ürünlere uyguladığı ortalama gümrük vergisi oranı ise %21 idi. Kısaca aslında 2 ülkenin birbirlerine uyguladıkları efektif oranlar çok yakındı. Tabii, önemli bir farkla: 2024’te ABD Çin’den 439 milyar dolar mal ithal ederken, sadece 144 milyar dolar mal ihraç etti.
Şimdi ise taraflar en azından 90 gün süreyle karşılıklı olarak gümrük vergisi oranlarındaki artışı %30 ve %10 ile limitleme konusunda anlaşmış durumdalar. Şahsen, işin sonunda 2 tarafın bu oranlara yakın bir yerlerde anlaşacağını tahmin ediyorum. 2 tarafın da şu anki “ateşkes” oranlarını kendileri açısından “zafer” olarak görmeleri de bu tahminimi güçlendiriyor. ABD açısından zafer sayılabilir çünkü %30 artışla Çin’e uyguladıkları efektif gümrük vergisi oranını %50’nin üzerine çekmiş, ve aynı zamanda da oranda kendi lehlerine %20 bir fark yaratmış olacaklar. ABD Hazinesi de 150 milyar dolara yakın ek bir gelir elde etmiş olacak. Tabi, bu durumun artan fiyatlar üzerinden Amerikalı tüketiciye olumsuz bir etkisi de olacak.
Çin açısından da bu bir zafer olarak görülebilir. ABD ne olursa olsun Çin için çok önemli bir pazar. Bu pazarı kısa sürede başka pazarlarla yerine koyması veya iç tüketime yönelmesi imkansız. Halihazırda bile Çin’de çok büyük bir kapasite fazlası var. %30’luk ek gümrük vergisi artışının önemli bir kısmını kâr marjlarını düşürerek ve yuan’ı bir miktar zayıflatarak karşılayabilir. Bu oranın ABD’ye üretimin geri dönmesini sağlayacak (reshoring) yükseklikte bir oran olduğu da tartışmalı.
Sonuç olarak bu ticaret savaşlarını kim kazanıyor diye sorduğumuzda cevap çok da net değil. Klasik ekonomi öğretisine göre serbest ticareti kısıtlayan ve/veya pahalı hale getiren her tedbir nihai tüketicilere getirilmiş maddi bir yük olarak görülmeli. Ancak böyle bir ticari ilişkide bir taraf sermaye hareketlerini ve döviz kurlarını serbest bırakırken (ABD), diğer taraf her ikisini de kontrol altında tutuyorsa (Çin) bunun adil bir ticaret düzeni olduğu da söylenemez.
Peki, bu küresel ticaret dengesizliklerini daha verimli ve kalıcı bir şekilde çözmek mümkün mü? Bu konularda 2 sözü geçen iktisatçının görüşlerini ele alırsak: Pekin Üniversitesi’nden Michael Pettis sermaye hareketlerinin bu kadar serbest olmasıyla yatırımların reel sektörden spekülatif finans sektörüne kaydığını, bunu önlemenin yolunun da ekonomiler arasındaki sermaye hareketlerini kısıtlayıcı, literatürde “Tobin Vergisi” olarak adlandırılan vergiler koymaktan geçtiğini iddia ediyor. FT’nin baş ekonomi yorumcusu Martin Wolf’a göre ise eski devirlerde “fazla” veren ülkeler bu fazlayla diğer ülkelerde reel yatırımlar yaparak bu ülkelerin de kalkınmasını sağlarken, günümüzde bu yatırımların ağırlıklı olarak ABD ve İngiltere gibi zengin ve bütçe açığı veren ülkelerin açıklarını kapatmak için kullanıldığını ve bu ülkelerin tasarruf yaparak bu açıklarını kapatmaları durumunda dengelerin düzeleceği iddiasında.
Bence 2 yorumcunun da görüşlerinde doğruluk payı olmakla birlikte, çözüm önerileri pek de gerçekçi değil. Bırakalım bütçe açıklarını kısmayı, yakın zamanda Batı ülkelerinin önemli bir kısmı bütçe açıklarında (özellikle savunma harcamaları dolayısıyla) artışlar yaşayacaklar. Her ne kadar ABD yeni gümrük vergileri ve DOGE sayesinde bütçe açığını daraltmak iddiasındaysa da, fiiliyatta ne kadar başarılı olduğunu izleyip göreceğiz. Tobin vergisi’ne gelirsek: Uluslararası finans kapitalin bu kadar güçlü olduğu bir ortamda, sermaye hareketlerine bir Tobin vergisi getirmek bence çok zor. (Hele bir de para transfer yöntemlerinin bu kadar çeşitlendiği bir ortamda.) Öte yandan, dikkat edilirse 2 yorumcu da asıl problemin işin ticaret dengesi kısmında değil, sermaye hareketleri kısmında olduğuna dikkat çekmekte. Bu açıdan bakıldığında da, sadece ticaret hareketleri üzerinden yapılan bu karşılıklı gümrük vergisi düzenlemelerinin küresel dengesizliklere bir çözüm getireceğini söylemek de zor.