Geçen hafta “Terörsüz Türkiye” sürecinin ülkenin demokrasi deneyimine nasıl etki edeceği tartışmalarına eğilmiştik.
Şimdi konuya ilişkin kimi soru işaretlerini de masaya yatırmaya çalışalım.
Önce bir hatırlatma…
Bu süreçte Vatan Partisi’nin “Feshedilen PKK Terör Örgütü Mensuplarının Devletle ve Toplumla Bütünleşmelerine İlişkin Af Kanunu Önerisi” kamuoyu ile paylaşıldı.
Belki gözünüzden kaçmıştır.
Önerinin “Gerekçe”sinde şu ifadeler var:
“… Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin “Terörsüz Türkiye” başlığı altında yönettiği süreç, ifade edilen hedefin ötesinde, “Bütünleşen Türkiye” süreci olarak belirlenmelidir. Terörü ülke hayatından temizlemek, kuşkusuz önemli bir hedeftir, ancak teröre karışmış olan unsurların ve onların denetimi altında kalan vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle ve Türk Milletiyle bütünleşmeleri, stratejik bir hedeftir. 19. Yüzyılın ortalarından bu yana devam eden Millî Demokratik Devrimimizin temel programının başta gelen amaçlarından biri, Türkiye topraklarında yaşayan bütün insanlarımızın Türk Milletinde bütünleşmeleridir. Bu nedenle önerilen Kanunun başlığını “Feshedilen PKK Terör Örgütü Mensuplarının Devletle ve Toplumla Bütünleşmelerine İlişkin Af Kanunu” olarak belirliyoruz.”
Yine “Gerekçe”de şu saptamalar da yapılıyor:
“… Türkiye’nin içine girdiği süreçte cepheleşme, PKK’nın silah bırakmasını isteyen güçler ile PKK’nın silah bırakmasını önlemek isteyen güçler arasındadır.”
“… PKK’nın silah bırakmasını isteyenler ile silah bırakmasını önlemek isteyen güçler arasındaki cepheleşme, aynı zamanda uluslararası düzlemdedir. PKK’nın silah bırakmasını önlemeye çalışan güçlerin başında ABD ve İsrail bulunuyor. Bu nedenle PKK’nın silah bırakmasına yönelik uygulamalar, aynı zamanda dış cephenin güçlendirilmesine hizmet eder.”
Peki bu durumda şu sorulara cevap aramak gerekmez mi?
- DEM Parti MHP ya da BBP gibi bir rolü kabul edecek ve aldıkları karşısında Erdoğan’ın otoriterleşme hamlelerini sineye çekecek mi? Diyelim ki sineye çekmediler, ellerinde Erdoğan ı sınırlandıracak hangi kartlar var?
- Daha fazla otoriterleşen Erdoğan karşısında MHP ve DEM, özerkliklerini koruma telaşına düşecekler mi? Ki bu partilerin özerk olması için parlamentonun güçlü, AKP’nin ise güçsüz olması gerekiyor.
- CHP içindeki kurultay tartışmalarının sonucunda muhalefetin temsil sorunu ortaya çıkarsa, yani kurumsal muhalefet çökerse, AKP, MHP ve DEM’in itirazlarını niçin dikkate almak istesin?
⁃ Suriye’de Şam ile Kürtler arasındaki ilişkiler bozulursa, iktidar nasıl ve kimden yana tavır alır?
Kuşkusuz başka sorularda eklenerek liste daha da uzatılabilir.
Belki de ilk adımlar, Cumartesi Anneleri ile Diyarbakır Anneleri’nin feryatlarını artık duymaktan geçiyordur. Böyle bir adım, her yana çekilebilme potansiyeli taşıyan af tartışmaları yerine demokrasi taleplerini karşılamak adına olumlu bir havanın oluşmasına yol açabilir. Sürecin nereye doğru evrileceği konusunda bir tür turnusol kağıdı görevi görebilir…