“Taş kağıt makas” iki kişi arasında oynanır. Taş makası kırar, Makas kağıdı keser, Kağıt taşı sarar. Taş, sert güç; kağıt, kurum ve hukuktur; makas ise yenilik ve bozucu hamle. Oyun döngüsel ve öngörülemezdir. Çocuklar sever ama büyüklere derstir.
Yaklaşık 2.500 yıl önce, Konfüçyüs’e mutlak güç verilse, ne yapacağını sormuşlar. Yoruma göre, kullanılan dili değiştireceğini ifade etmiş. Neden diyecek olursanız; dil düşünceyi ve söylemi şekillendirerek eylemleri ve sonuçları belirliyor. Taş kağıt makas her an dilde yaşıyor.
Siyasetle iletişim
Avrupa ile Türkiye ilişkisi AB diliyle“Constructive Ambiguity” (Muğlak Yapıcılık) olarak tanımlanıyor. ABD Başkanı kendisine “Peace President” (Barış Başkanı) diyor. Bizim Cumhurbaşkanımıza “sert ama iyi adam” diye hitap ediyor. Türkiye uluslararası siyasette “Swing Nation” (salıncak ülke) diye tanımlanıyor.
Soru: Muğlak ortamda sallanan Türkiye, Barış Başkanına mı yoksa kendini nereye koyacağına karar veremeyen Avrupa’ya mı meyleder?
Yeni dil
Washington, her gün yüksek sesle ve farklı konuşabiliyor, net başlık atıyor, çerçeveyi “ben” çizerim diyor. İletişim ayağında “show” eksik olmuyor, fotoğrafı kimin verdiği, ilk cümleyi kimin kurduğu önemli. Bir sahne kurulacaksa ABD’nin diliyle kuruluyor. Başkan Trump 2’nci döneminde zararlı bulduğu “WOKE” dilini (ırkçılık, cinsiyetçilik, ayrımcılığa karşı farkındalık ve duyarlılık hali) düzeltmekle işe koyuldu. Federal hükümet “çeşitlilik”, “eşitlik” “kapsayıcılık”, “iklim krizi”, “cinsiyet kimliği” ve kimliğe ilişkin diğer terimleri yasakladı.
Avrupa temkinli, etik, demokrasiye bağlı… fakirleşiyor, geride kalıyor. Üzerinde oturduğu ilkelerin paraya tahvil edilmediğini görüyor, eyleme geçemiyor. Tek dil yok. Farklı kişiler sahnede. Brüksel net olamayınca suskun, suskun olunca yerine başkası konuşuyor. Bir sahne kurulacaksa Avrupalı liderler fonda inci gibi dizilip yalnızca fotoğraf verebiliyor. Kendi topraklarında başkasının askeri gücüne muhtaçlar. Hep konuşup bir araya gelemedikleri için kendilerini çiğ çiğ yiyecek Rusya’nın hışmıyla Barış Başkanının kolları arasında “sallanıyorlar”.
“Türkiye Sallanıyor” diyorlar
“Swing nation”, büyük güçler arasındaki rekabette bloklara kalıcı biçimde bağlanmadan, dosya-dosya tercih yaparak uluslararası dengeyi etkileyebilen; ekonomik ölçek, tedarik zinciri/enerji düğümleri, diplomatik hareket alanı ve güvenlik kapasitesi sayesinde oyunun seyrini çevirebilen ülke için kullanılıyor. ABD’nin ulusal güvenlik ve dış politika alanlarında çalışan Center for a New American Security’nin (CNAS) 2025 raporu Türkiye’yi, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ile birlikte küresel “swing” devletler kümesine yerleştiriyor. Türkiye G20 ekonomisi. Avrupa/Orta Doğu/Karadeniz-Kafkasya eksenlerinin kesişiminde duruyor, enerji transitinde merkezi rolü var; NATO üyesi, Rusya, Körfez ve Asya ile çoklu hizalanma yürütüyor, savunma sanayiinde kabiliyetli; Ukrayna ve Orta Doğu’da arayüz diplomasi üretebiliyor.
Constructive Ambiguity
Geçtiğimiz hafta Global İlişkiler Forumu (GİF) Carnegie Europe’la, Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerinin 20’nci yılında, Türkiye–AB ilişkilerinin durumunu ele alan bir toplantı düzenledi. Konu, güvenin onarımı, diyalog, ortaklık çağrısı. 20 yılda tamamlanamayan Gümrük Birliği güncellemesi, vize diyaloğu, üst düzey stratejik zirveler ve savunma–güvenlikte ortak vizyon sağlanabilir mi? Toplantıda konuşmalardan aklımda kalan, bir tek “contructive ambiguity” (yapıcı muğlaklık). Tam 20 yıl sonra yine yeniden aynı nokta.
Avrupa havasından mı suyundan mı bilinmez, muğlak-yuvarlak- çekingen-diplomatik-zarif. Kelimeler güzel dans ediyor, hepsi havada asılı kalmayı başarıyor: “Evet, ilerleme şart ama…”, “Gümrük Birliği elzem fakat…”, “o tuşa basarsak olmaz… bu tuşa başarsak ters tepebilir…” “…Evet ama şimdi değil…” Yıllardır hiçbir yere kıpırdamayan, hiçbir yere de gitmeyecek ilişkimizin Avrupa üslubuyla adı, “constructive ambiguity”.
Hızlı Aksiyoncu Net
Yeri gelmişken Mısır’da gerçekleşen ABD “barış show”unu anımsayalım mı? Avrupa’nın uzun cümleleriyle Amerika’nın kısa ve gösterişli cümleleri arasındaki fark, aynı haftaya sıkışınca yazmadan geçemezdim, birkaçını sunayım:
“We are opening a new dawn for the Middle East.” (Orta Doğu için yeni bir şafak başlatıyoruz.)
“This is not just the end of a war — it’s the end of an age of terror and death, and the beginning of an age of hope.” (Bu sadece bir savaşın bitişi değil; terör ve ölüm çağının sonu, umut çağının başlangıcı.)
“We will turn Gaza from ruins into a land of peace, prosperity and opportunity for all its people.” (Gazze’yi yıkıntılardan, herkes için barış, refah ve fırsatlar ülkesine çevireceğiz.)
“The war is over, OK? People are tired of it.” (Savaş bitti, tamam mı? İnsanlar bıktı.) - Gazze ateşkesi üzerine, gazetecilere Air Force One’da.
“They said it was impossible — and it is happening before your very eyes.” (Bunun imkânsız olduğunu söylemişlerdi ama işte gözlerinizin önünde oluyor.) - Zirvede imza töreni esnasında.
Sizce kulaklar hangi İngilizceyi duymayı daha çok istiyor? “Constructive Ambiguity”den daha “kötü” bir tanım olamaz. Ne deve ne kuş.
Algı krizi mi konuşulmayan konfor mu?
Hiçlik üzerine inşa edilen ilişki ilişki değil ekonomik zarar. 20 yıl boyunca ilişkiyi karşılıklı ekonomik menfaat beklediğiniz için tutacaksınız, bu sırada neden beklediğinizi bile unutacaksınız, zaten koşullar da değişecek… beklemenin maliyetini hesap etmeyeceksiniz. Buna diplomasi denemez. Türkiye, “AB zayıf, ikiyüzlü, yol gösterici bir güç değil”… AB, “Türkiye demokrasiden uzak, otoriter” diyecek ve algıyı suçlayacaksınız. Buna konfor içinde gül gibi yaşamak diyoruz.
Orta Doğu müzakere sürecinin arka planını okuma fırsatı buldunuz mu? Show diye dalga geçtik, üzerine yedik içtik… başından kalkamadığımız bu sahneden çıkacak dersler var. Sonuca bakınca geleneksel yöntemin köhne yapısındaki çaresizliğini görüyorsunuz. Uzatmayacağım, Orta Doğu planında ABD Dışişleri Bakanlığı yerine Başkan’ın arkadaşı damadı ve bir grup yerel dost ahbap işi bitirdi… Bu adamlar büyük resmi ikiye hatta daha fazla parçaya böldü. Bize dizinin ilk bölümünü sundular, kutlamaları izledik. Diğer bölümleri izleyebilecek ömrümüz olursa, tüyeleriniz diken diken olacak, Gazze Rivierası’nı da göreceğiz.
“Sonsuz şerh” – “manşet fetişizmi”
Kamuoyuna nasıl konuşulur? “esasen”, “aslen”, “kısmen”, “birtakım” gibi kelimeler çoğaldıkça mesajın kaybolduğu “Sonsuz şerh, sıfır mesaj”dan kurtulmakla başlanabilir. Diğer yandan “Manşet fetişizmi” olarak değerlendirilebilecek ABD iletişim üslubundan da… Sırf başlık çıksın diye sunulan aşırı vaatler, abartı; hiçbir şey olmamış gibi davranmak güveni eritiyor. Trump döneminin dış politikası America First (Önce Amerika) – Transactional foreign policy (alışveriş/işlem odaklı, pazarlıkçı dış politika) deyimleriyle anılıyor. Bağlama göre kullanılan diğer etiketler ise ekonomik milliyetçilik, tek taraflılık.
Dönelim Türkiye Avrupa ilişkilerine; enerji, göç, güvenlik, tedarik zinciri ve dijital dönüşüm gibi ortak bağımlılık alanlarında AB de Türkiye de birbirine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymuyor mu? Duyuyor. Neden söylemiyor?...
“Birlikte” ve “ikimize de yarayan” kelimelerine yer açmak çok mu zor? Avrupa bürokrasisiyle transactional ABD jargonu arasında kaybolmak niye? Madem sallanıyoruz hakkını verelim. Taş Kağıt Makas oyunu döngüsel, ama öngörülmez dersek bu, duymadan konuşmaya dönüşür.