Hukuk, ekonominin görünmeyen sigortasıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 25. maddesi, Türk hukuk düzeninin en önemli düzenlemelerinden olan “Sözleşme Serbestisini” düzenler. Bu ilke, ekonomik hayatın en temel yapı taşlarından biridir. Taraflar, sözleşme koşullarını serbestçe belirleme hakkına sahiptir. Sözleşmelere hukuki açıdan baktığımızda taraflar haklarını tespit etmek, haklarını korumak, yükümlülükleri belirlemek için bir araya gelerek yazılı sözleşme yapmak mecburiyetindedirler. Türk Hukuku’nda sözlü olarak açıklanan irade beyanının özellikle Ticaret Hukuku’nda bir değeri yoktur.
Kanun’da yazılı ve resmi şekil şartı ile yapılması gerektiği belirtilen sözleşme türleri emredici olarak sayılmıştır. Kanunda resmi şekil şartına uygun olarak yapılması öngörülmüş olan sözleşmeler adi yazılı şekilde yapılır ise sözleşmede belirtilen vaatler, öngörülen ceza-i şart hükümsüz hale gelir. Yani bu sözleşme geçersizdir ve taraflar bu sözleşmeye dayanarak hak talep edemezler. Örnek olarak; Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi resmi şekilde yapılmalıdır. Aksi takdirde adi yazılı sözleşmeye dayanarak vaat edilen gayrimenkulün tescili istenemez ya da sözleşmede öngörülen cezai şartın ödenmesi için dava açılamaz. Diğer bir örnek; Limited şirket ortağı paydaşı ortaklıktan çıkarabilmek için haklı nedene ihtiyaç vardır; bunun Limited Şirket Ana Sözleşmesi’nde yazılı olarak belirtilmesi gerekir. Ana sözleşmede sebep yazılı olarak belirtilmemişse ortak haklı neden ile paydaşlıktan çıkartılamaz.
Hukuk düzeni, sözleşme özgürlüğünün şekil şartı sınırından başka içeriğine toplumsal dengeyi koruma görevi gereği, kimi durumlarda bu serbestliğe müdahale edebilir. Özellikle son yıllarda yaşanan konut krizi ve fahiş kira artışları, sözleşme özgürlüğü ile adalet arasındaki dengenin yeniden tartışılmasına yol açmıştır. Devlet, kira artışına üst sınır getiren düzenlemelerle bu dengeyi gözetmiştir. Böylece, sözleşme serbestisinin hak ihlaline neden olması dolayısı ile sınır getirilmiştir.
Hakkaniyet ilkesi ve aşırı yararlanma
Borçlar Kanunu’nun “dürüstlük” ve “hakkaniyet” ilkeleri, taraflar arasındaki güç dengesini korumak için devreye girer. Bir tarafın diğerinin zor durumundan yararlanarak fahiş şartlar dayatması halinde, sözleşme “Aşırı yararlanma” hükümleri kapsamında iptal edilebilir. Bu müdahale, serbest piyasanın ruhuna aykırı değil; aksine, piyasanın sürdürülebilirliğini garanti altına alan haksız rekabeti ortadan kaldıran bir güvenlik mekanizmasıdır. Çünkü adil olmayan bir piyasada uzun vadeli ticari güven tesis edilemez.
Nakit akışının daralması sözleşmelerin yerine getirilmesini zorlaştırıyor
Son dönemde finansal sistemdeki sıkışma, sektörde zincirleme bir etki yarattı. Bankaların kredi musluklarını kısması, yüksek faiz oranları ve tahsilat gecikmeleri, firmaların nakit döngüsünü ciddi biçimde daralttı. Bu durum yalnızca bilançolara değil, sözleşmelerin ifasına da doğrudan yansıdı. Borçlar Kanunu’na göre ; “…borcun ifası imkansız hale gelirse borçlu sorumlu tutulmaz…”; ancak “Ekonomik İmkansızlık” genellikle hukuken geçerli bir mazeret olarak kabul edilmez. Yani nakit akışındaki daralma, sözleşme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz fakat bazı durumlarda mücbir sebep veya aşırı ifa güçlüğü kapsamında değerlendirilebilir.
Örneğin, dövizdeki sert dalgalanmalar veya finansman maliyetlerindeki öngörülemez artışlar, taraflardan birinin borcunu ifa etmesini olağanüstü derecede zorlaştırabilir. Bu durumda, mahkeme sözleşme şartlarını “uyarlama” yoluna gidebilir; yani sözleşmenin feshi yerine, şartların hakkaniyete uygun biçimde yeniden düzenlenmesi gündeme gelir.
Bugün birçok işletme, nakit akışının tıkanması nedeniyle vadeli satış sözleşmelerini, inşaat taahhütlerini ya da tedarik zinciri anlaşmalarını revize etmek zorunda kalıyor. Hukuk burada bir kez daha devreye giriyor, ekonomik kriz dönemlerinde sözleşme özgürlüğünün anlamı değişiyor.2024 verilerine göre, ticari uyuşmazlıklarda %20 oranında azalma görülmüştür. Bu düşüş, hukuk sistemine duyulan güvenin ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının (özellikle arabuluculuk ve uzlaşma mekanizmalarının) daha fazla tercih edilmesinin bir sonucudur.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Hukuk ekonominin sigortasıdır.