Av. EGE DEMİRALP - Ticaret ve Vergi Hukuku Uzmanı | Arabulucu
Bir şirketin ya da ortaklık payının devri, Türkiye’de hem ticaret hukukunu hem vergi hukukunu yakından ilgilendirir. Ancak çoğu zaman yatırımcılar, verginin aslında nasıl planlanabileceğini bilmeden hareket eder. Oysa Türk mevzuatında, doğru adımlar atıldığında bu tür işlemler hem gelir hem kurumlar vergisi açısından önemli ölçüde avantajlı hale gelebilir. Öncelikle hisse devriyle şirket devrini birbirinden ayırmak gerekir. Şirketin hisseleri devredildiğinde, yani ortaklık payı el değiştirirse tüzel kişilik aynı kalır; sadece ortaklar değişir. Bu tür işlemlerde KDV doğmaz, tapu harcı da ödenmez. Buna karşılık, şirketin aktifindeki taşınmaz veya ticari malvarlığı satılırsa, bu bir varlık devri olarak değerlendirilir ve hem KDV hem de kurumlar vergisi açısından doğrudan vergilendirilir. Bu nedenle pratikte yatırımcılar, şirketin tamamını değil, sadece hisselerini devretmeyi tercih eder.
Gerçek kişi ortaklar açısından durum Gelir Vergisi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kanuna göre, bir anonim şirkete ait hisse senetleri en az iki yıl elde tutulduktan sonra satılırsa, bu satıştan doğan kazanç gelir vergisine tabi olmaz. Yani iki yıldan uzun süreyle elinde hisse bulunduran bir ortak, satıştan doğan kazancı için vergi ödemez. Bu tam bir muafiyet niteliğindedir. Ancak limitet şirket hisselerinde aynı avantaj bulunmaz; çünkü limitet hisseleri senede bağlanmış menkul kıymet sayılmaz. Bu durumda satıştan doğan kazanç, “değer artış kazancı” olarak beyan edilir ve gelir vergisi tarifesi uyarınca yüzde 15 ile 40 arasında vergilendirilir. Yani limitet ortaklık hisseleri için planlama yapılmadığında vergi yükü oldukça yüksek olabilir.
Tüzel kişi ortaklar açısından ise durum Kurumlar Vergisi Kanunu’nda açıklanmıştır. Kanunun 5/1-e maddesi, en az iki yıl boyunca aktiflerinde tuttukları iştirak hisselerinin satışından elde edilen kazancın bir kısmını vergiden istisna eder. 2024 sonunda yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Kararıyla bu istisna oranı yüzde 75’ten yüzde 50’ye düşürülmüştür. Yani artık şirketler, iki yıldan uzun süre ellerinde tuttukları iştirak hisselerini satarlarsa, kazancın yalnızca yarısını kurumlar vergisine tabi tutacak, kalan yarısı vergiden istisna olacaktır. Bu düzenleme hâlâ önemli bir avantajdır çünkü fiilen ödenecek vergi yükünü ciddi şekilde azaltır.
Kurumların aktiflerinde bulunan taşınmazların satışında da benzer bir istisna vardır, ancak oran daha düşüktür. Bu tür satışlarda, taşınmaz en az iki yıl aktiflerde yer almışsa kazancın sadece yüzde 25’i kurumlar vergisinden istisna edilir. Önceki yıllarda bu oran yüzde 50 idi, ancak 2024 sonunda yapılan değişiklikle yarıya indirilmiştir. Bu nedenle taşınmaz satışlarında vergi planlaması artık çok daha dikkatli yapılmalıdır.
Hisse devirlerinde bir başka avantaj Katma Değer Vergisi Kanunu’ndan gelir. Kanunun 17/4-g maddesi, hisse senedi teslimlerini KDV’den istisna tutar. Bu nedenle bir şirketin hisselerini satmak, KDV açısından da yük doğurmaz. Buna karşılık, şirket aktifindeki bir taşınmaz veya malvarlığı satılırsa, işlem KDV’ye tabidir ve alıcıya ayrıca tapu harcı yükü doğar. Bu fark bile hisse devrinin neden tercih edildiğini açıklar.
Bazı durumlarda taşınmaz veya marka gibi varlıkların doğrudan satılması yerine bunların şirkete sermaye olarak konulması da mümkündür. Türk Ticaret Kanunu’nun 127 ve 342’nci maddeleri buna izin verir. Ayni sermaye olarak konulan taşınmazlarda tapu satışı yapılmadığı için ne tapu harcı ne de KDV doğar. Bu yöntem, özellikle gayrimenkul yatırımcıları için hem vergi avantajı sağlar hem de mülkiyetin tüzel kişilik çatısı altında güvence altına alınmasına imkân verir.
Tüm bu imkânların doğru kullanılabilmesi için şirketin türü de önemlidir. Limited şirketlerde hisse devri noter huzurunda yapılır ve damga vergisine tabidir. Oysa anonim şirkette hisse senedi bastırılırsa satış için sözleşme gerekmez; hisse senedi el değiştirince devir gerçekleşir. Bu nedenle birçok yatırımcı, satıştan önce limitet şirketini anonim şirkete dönüştürür. Böylece hem işlem masrafları azalır hem de gelir vergisi yönünden tam istisna avantajı elde edilir.
Sonuç olarak, Türkiye’de hisse devri veya şirket satışı yapmak isteyen girişimciler için vergi kaçırmak değil, vergiyi doğru yönetmek esastır. Mevzuat, belirli şartlar sağlandığında kazançların önemli kısmını gelir ve kurumlar vergisinden istisna eder. Ancak bu avantajlardan yararlanabilmek için hisse türü, elde tutma süresi ve devir yöntemi dikkatle planlanmalıdır. Doğru kurgu yapıldığında, hem devlet gelirinden olur, hem yatırımcı sermayesini korur demek yanlış olur; tam tersine, bu sistem ekonomik canlılığı teşvik eden, tamamen yasal vergi optimizasyonu sağlayan bir mekanizmadır.