Bu seneki Nobel ekonomi ödülleri 2 hafta önce sahiplerini buldu. Geçen sene olduğu gibi, bu sene de ödüller 3 akademisyen arasında paylaştırıldı. Açıkçası, şahsen 3’ünden tek tanıdığım isim Philippe Agion’du. Bu ödüllerin eleştirilecek çok tarafı var. Birincisi, anaakım iktisadın özellikle 2008 kriziyle büyük bir prestij kaybına uğramış olmasına rağmen, ödül kazananların neredeyse tamamının anaakımcı iktisatçılara verilmiş olması. Önceki ödül alanlara baktığımda en son anaakım dışında olup da bu ödülü kazanmış kişinin Daniel Kahneman olduğunu gördüm. (Mutlaka ki, Kahneman’ın fikirlerinin davranışsal ekonomi bilimi üzerinde önemli etkisi oldu, ama son tahlilde kendisini bir ekonomistten daha çok bir sosyal psikolog olarak görmek daha doğru olacaktır.)
İkinci eleştirim ise, açıkçası ödüllerin çoğu zaman siyasi saiklerle belirlenmesi. Tabii ki, bu siyasallaşma Nobel Barış Ödülleri gibi bariz değil, ama oldukça da belirgin. (Bu seneki Nobel Barış Ödülleri bu anlamda neredeyse skandal boyutundaydı. Sonuçta ödül kimsenin tanımadığı bir Venezüellalı muhalif siyasetçiye verildi. Kendisi Dünyada barışa nasıl bir katkıda bulunmuş, anlamış değilim. Neyse ki ödül Trump’a verilmedi, ona da şükür!) Örneğin, geçen sene Daron Acemoğlu’na verilen ödülün, kendisinin “Batı”lı kurumların “kapsayıcılık”larının kalkınma ve modernleşme için şart olduğu şeklindeki bilimsel olarak kanıtlanmamış görüşüne verilmiş olması da yarı-siyasiydi.
Nobel Komitesi’nin bu seneki ekonomi ödülleri basın açıklamasına göre güncel bir konu olan “inovasyonun ve yeni teknolojilerin sürüklediği ekonomik büyüme” üzerinde çalışma yapan araştırmacılara verildi. Joel Mokyr "teknolojik ilerleme yoluyla sürdürülebilir büyümenin ön koşullarını belirlediği” için, Philippe Aghion ve Peter Hewitt ise "yaratıcı yıkım yoluyla sürdürülebilir büyüme teorisi” için ödüle layık görüldüler. (Açıkçası bu ikinci konuda ödülün Karl Marx, haydi o olmadı daha anaakımcı Joseph Schumpeter’e verilmesi gerekirdi. Şaka bir yana, yaratıcı yıkım iktisatta yeni bir kavram değil tabi.)
Bu seneki ödüllerin ilk bakışta siyasetten uzak gözükmesi verilen ödüllerin siyasetten tamamen uzak olduğu anlamına da gelmiyor. Bugünlerde anormal bir yatırım yarışına girmiş olan dev YZ şirketlerinin özellikle 2000 yılındaki dot.com benzeri bir balonun gümbür gümbür gelmekte olduğu iddialarına karşı gösterebilecekleri en büyük koz ne? Tabii ki bu yatırımların işsizlikte fazla bir kayıp yaratmadan verimliliği çok büyük oranda artıracağı iddiası. İşte burada da yeni Nobel ödülü sahiplerinden biri devreye giriyor!
Phillippe Agion’un dün Project Syndicate platformunda yazdığı yazısı özellikle dikkatimi çekti. Kendisi “yapay zekanın istihdamı baltalayacağı ve yalnızca mütevazı verimlilik artışları sağlayacağı” tezlerine katılmadığı gibi “doğru politikalar uygulandığında, bu teknolojinin hem büyümeyi hem de istihdamı artırma konusunda muazzam bir potansiyele sahip olduğunu” iddia ediyor. Geçen sene Simon Bunel ile birlikte yazdığı bir makalede yapay zekânın önümüzdeki on yıldaki potansiyel büyüme üzerindeki etkisini tahmin etmek için iki alternatifi ele almış. İlk yaklaşım, yapay zekâ devrimi ile geçmiş teknolojik devrimler arasındaki paralellikten yararlanırken, ikincisi, mevcut ampirik çalışmalardan elde edilen verilerle Daron Acemoğlu'nun iş kolları tabanlı metodolojisini takip ediyor.
Daron Acemoğlu sene başında yaptığı çalışmada tek tek iş kollarına göre YZ’nin potansiyel etkisini hesaplayıp bunların toplamda GSYH ve istihdam üzerinde nasıl bir total etkisi olacağını hesaplamıştı. Acemoğlu’na göre YZ’nin ABD toplam faktör üretkenliğine on yıldaki toplam kümülatif etkisi sadece %0.53 olacak. Bu haliyle çok küçük bir rakam. Agion ise “Acemoğlu ile aynı metodolojiyi kullanarak” bu etkinin senede %0.68 olacağını iddia etmekte. İki çalışma arasında üretkenlik etkisi bakımından 10 katından fazla bir fark var. Bu da iktisat biliminin “ne kadar bilim” olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Sonuçta arka arkaya Nobel kazanmış 2 iktisatçı aynı metodolojiyi kullanarak çok farklı sonuçlara varıyorlar!