Piyasaların kaygılanmasında haklı olabilecek nedenler var fakat mevcut durumda küresel ekonominin bir resesyona gittiğine ve enflasyonun arttığına dair ufukta güçlü bir sinyal yok.
Bu aralar küresel finansal piyasalarda rüzgârlar ters yönden esmeye başladı. Bir tarafta hisse senedi piyasalarında geri çekilmeler yaşanırken, diğer tarafta değerli madenler ve kripto varlıklarda da aşağı yönlü baskı devam ediyor. Özellikle ABD’de teknoloji şirketlerinin değerlemesinde bir balon olduğu yönündeki spekülasyonlar bu ters rüzgârın ana nedenlerinden birisi oldu.
Yapay zekâ balonu mu?
İçinde bulunduğumuz süreçte çok büyük bir teknolojik devrim yaşadığımız kesin. Dolayısıyla bu devrimi gerçekleştiren ve bu süreçte önde olan teknoloji firmalarının çok güçlü değerlenmesi çok şaşırtıcı değil. Geçmişte demiryollarının devreye girmesi, elektriğin icadı, internetin hayatımıza girmesi gibi gelişmelerde de finansal piyasalarda balonlar oluştuğunu biliyoruz. İçinde bulunduğumuz süreçte de böyle bir balonun oluşma ihtimali yüksek. Fakat bu şu anda mı oluyor, yoksa daha zaman var mı en kritik sorulardan birisi olarak karşımızda duruyor. Bir fiyatın aşırı şişip şişmediğinin önemli göstergelerinden bir tanesi arz talep dengesidir. Mevcut verilere baktığımızda yapay zekâ uygulamaları başta olmak üzere bulutta veri depolamaya çok yoğun talebin olduğu bir dönemdeyiz. Çip üreticileri arz da sıkıntı yaşamazken veri merkezleri talebe yetişemiyor. Bunun en temel nedenlerinden birisi enerji yetersizliği gibi görünüyor. Teknoloji şirketleri güneş panellerini uydu yörüngelerine yerleştirerek çok daha ucuz ama aynı zamanda çok daha fazla enerji elde etmenin peşindeler. Dev teknoloji firmalarının aralarında milyarlarca dolarlık anlaşma yaptığını düşünecek olursak, bu yatırımların çok hesapsız kitapsız bir çerçevede olmadığı da açıktır.
Yapay zekânın getiri maliyet analizi ve değerlemesi üzerine birçok tartışma süre geliyor ve devam edecektir. Son günlerde 2008 krizini tahmin ederek ünlenen Michael Burry’nin teknoloji hisselerinde satış yapması ve bunun gerekçelerinden birisi olarak da bu şirketlerin karlıkların son yıllarda abartıldığına dair görüşleri oldu. Özellikle GDP grafik data işlemcilerinin amortisman sürelerinin uzatılmasının gerçekçi olmadığı ve son üç yıldır bunu yapan şirketlerin karlarını şişirdiği yönündeki açıklamaları piyasa üzerinde etkili oldu. Bu görüşte bir haklılık payı olabilir fakat söz konusu firmaların bu işlemcileri bahsedilen amortisman süresinden de uzun bir süredir devrede tutması geçmiş bilgilerin belki de çok doğru olmadığını ve gerçekten de bu amortismanın uzadığını bize gösteriyor. Bunu zaman içerisinde göreceğiz. Fakat yukarıda da bahsettiğimiz gibi teknoloji ve onun alt bileşenlerinin arz talep dengesine baktığımızda dünya ekonomisinde yeni teknolojilere doygunluk noktasından çok uzakta olduğumuzu söylemekte herhalde yanlış olmayacaktır. Bu çerçevede yaşanan gelişmelerin sert düzeltmeler olabileceğini fakat bir balonun patlaması olmayabileceği yönündeki görüşümüzü korumaya devam ediyoruz.
Fed faizi indirmemeye daha yakın
Piyasalarda yaşanan ters rüzgârın diğer önemli bir nedeni Fed’in faiz indirim ihtimalinin düşmesi ve bunun fiyatlara yansıması gibi de görünüyor. Bu hafta gelecek istihdam verileri ve önümüzdeki günlerde ABD’de kamunun açılmasını yayınlanacak diğer veriler bu spekülasyonları biraz daha ışık tutacak görünüyor. ABD büyüme dinamikleri bazı sektörlerde olumsuz sinyaller verse de henüz çok sert bir daralma işareti vermiyor. Yılın başından bu yana da ABD’de faiz indirimlerinin aslında çok gerekli olmadığını ABD ekonomisine iyi gittiğine dair görüşümüzü birçok kere paylaştık, aynı noktada durmaya devam ediyoruz. Dolayısıyla Fed ilgili beklentiler piyasalardaki düşüşte açıklayıcı bir niteliğe sahip gözüküyor.
Japonya, Çin, Euro Bölgesi büyümesinde artan kaygılar
Son olarak küresel ekonomiye ilişkin uluslararası kuruluşlardan gelen raporlar ve öncü göstergeler mevcut durumda ve gelecek yıl dünyada büyüme konusunda çok ciddi sıkıntılara işaret etmiyor. Buna karşın başta gelişmiş ülkeler olmak üzere gelen sinyaller büyüme ile ilgili sıkıntıların zaman içerisinde artabileceğini ve belki de beklenmedik bir aktarım mekanizmasıyla küresel büyüme ve ticaret üzerinde daha fazla baskı yaratabileceğini de bize söylüyor. Japon ekonomisinin 6 çeyrek sonra ilk kez daraldığını, Çin’de ihracatın düştüğünü, konut satışlarındaki düşüşün devam ettiğini ve asıl önemlisi yatırımların bu yılın ilk 10 ayında geçen yıla göre % 3 daraldığını izliyoruz. Dünyanın ikinci ve beşinci büyük ekonomisinin bu sıkıntılarının genele yansıyacak etkilerini beklemek çok şaşırtıcı olmamalı. Euro bölgesi zaten sıkıntılı ve gelecek yıl için büyüme tahminleri zaten aşağı yönlü revize edilmişti. Bahsettiğimiz münferit ama büyüklüğü nedeniyle çok önemli olan ülke ve bölge örnekleri piyasaları kaygılandıran bir başka neden görünüyor.
Finansal piyasalarda balon mu, düzeltme mi?
Özetle, piyasaların kaygılanmasında haklı olabilecek nedenler var fakat mevcut durumda küresel ekonominin bir resesyona gittiğine ve enflasyonun arttığına dair ufukta güçlü bir sinyal yok. Böyle bir tabloda bir balon patlaması veya erimeden ziyade sert düzeltmelerin olduğu bir süreçte olabileceğimizi düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde mevcut kaygıların ne yöne gittiğine dair spekülasyonlar ve büyük fonların farklı yöndeki pozisyonları piyasalardaki dalga boyunu yüksek tutacak gibi görünüyor.