Enerji dönüşümü, sadece teknoloji ve yatırım meselesi değil; aynı zamanda etik, ekolojik ve sosyal bir mesele. Madencilik yoluyla iklim krizine çözüm ararken, yeni bir adaletsizlik dalgası yaratmamak için küresel bir çerçeveye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Şimdi soru şu: Temiz enerjiye giden yol, kirli yöntemlere mi sapacak, yoksa insanlık bu kez birlikte bir denge mi kuracak?
Elektrikli araçlar, bataryalar, güneş panelleri ve rüzgâr türbinleri... Temiz enerji teknolojileri hızla yaygınlaşırken, bu dönüşümün görünmeyen yüzünde bambaşka bir hikâye şekilleniyor: Kritik madenler için küresel bir yarış.
Lityum, kobalt, nikel, bakır gibi metaller artık sadece sanayi için değil, devletlerin güvenlik stratejilerinde de merkezi bir yere oturmuş durumda. Ancak bu kaynaklara erişim, gezegenin ekolojik dengesi ve insan hakları açısından ciddi riskler barındırıyor.
Bugün Afrika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Okyanusya’ya kadar dünyanın dört bir yanında açılan maden sahaları; doğa tahribatı, kirlenme, işçi haklarının ihlali ve toplumsal çatışmalarla anılıyor. Yerel halklar ise çoğu zaman bedelini ödedikleri bu süreçten en az faydayı gören taraf oluyor. Enerji dönüşümü adına yürütülen bu yarış, ne yazık ki birçok yerde adaletsizlik ve sürdürülemezlikle gölgeleniyor.
İşte bu tablo, küresel ölçekte daha sıkı yönetişim kurallarına duyulan ihtiyacı gün yüzüne çıkarıyor. Her geçen gün daha fazla ülke, daha fazla uzman ve sivil toplum kuruluşu, kritik madenlerin adil, şeffaf ve çevresel açıdan sürdürülebilir şekilde çıkarılmasını sağlamak için uluslararası iş birliği çağrısı yapıyor.
Kolombiya’dan Küresel Anlaşma çağrısı
Kolombiya Çevre Politikaları Bakan Yardımcısı Mauricio Cabrera Leal, OECD’nin Paris’teki son toplantısında oldukça net konuştu: “Mevcut standartlar gönüllülük esasına dayanıyor ve bu yeterli değil. Tüm değer zincirini kapsayan, uluslararası düzeyde bağlayıcı ve şeffaf bir anlaşmaya ihtiyacımız var.” Kolombiya, bu kapsamda Aralık ayında düzenlenecek BM Çevre Meclisi’nde bağlayıcı bir “madenler anlaşması” için müzakere sürecinin başlatılmasını teklif edecek.
Kolombiya’nın önerisi özellikle yasa dışı altın madenciliğinin Amazon ormanlarında yarattığı çevresel tahribata dikkat çekiyor. Kolombiya’nın yalnız olmadığını da belirtelim; bazı Afrika ve Avrupa ülkeleri bu fikre destek verirken, Paris Barış Forumu’nun öncülüğünde bir araya gelen eski bakanlar ve uluslararası kurum temsilcilerinden oluşan yüksek düzeyli konsey de benzer bir anlaşma çağrısında bulundu.
Bir Malzeme Ajansına doğru
Bir diğer öneri ise Birleşmiş Milletler Çevre Programı bünyesindeki Uluslararası Kaynak Paneli’nden geliyor: Küresel bir “malzeme ajansı” kurulması. Bu ajans, kritik madenleri içeren tüm hammadde akışını izleyerek daha şeffaf bir veri tabanı oluşturmayı ve çevresel etkileri değerlendirmeyi amaçlıyor. IRP Eş Başkanı Janez Potocnik’e göre, bu yapı Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) arz güvenliği konusundaki çalışmalarını tamamlayıcı nitelikte olacak. Öneriye Dünya Ekonomik Forumu ve Uluslararası Ticaret Odası gibi özel sektör temsilcileri de destek veriyor. Bu da, iş dünyasının şeffaflık arayışında geldiği noktayı göstermesi açısından önemli.
BM’nin yedi ilkesi ve yeni bir çerçeve
Geçtiğimiz yıl BM Genel Sekreteri António Guterres, enerji dönüşüm madenlerinin adil ve sürdürülebilir şekilde çıkarılması için yedi ilke belirleyen bir panel topladı. Bu ilkelerin hayata geçirilmesi için şimdi bir uygulama planı hazırlanıyor ve küresel bir çerçevenin oluşturulması için danışma kurulu devreye giriyor.
Ancak bu alanda boşluklar büyük. Zira şu an dünyada yaklaşık 200 farklı gönüllü madencilik standardı bulunuyor ve bunların önemli bir kısmı yetersiz kalıyor. UNIDO’nun başlattığı Global Alliance for Responsible and Green Minerals girişimi, devletleri, özel sektörü, STK’ları ve yerel toplulukları bir araya getirerek bu standartları ortak çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleriyle değerlendirmeyi hedefliyor. Bu kriterler arasında adil ücret, çevresel koruma ve topluluk onayı gibi başlıklar ön plana çıkıyor.
COP30 öncesi kritik sinyal: Madenler masaya gelsin!
Bir grup sivil toplum kuruluşu, enerji dönüşümü madenlerinin doğa üzerindeki etkilerinin Brezilya’nın Belém kentinde Kasım ayında düzenlenecek olan COP30 İklim Zirvesi gündemine dahil edilmesi için çağrıda bulunuyor.
Talepleri net: Kritik doğa alanlarında ve yerli halkların topraklarında madenciliğe tamamen kapalı “no-go” (gidilmeyecek) bölgeler ilan edilsin; maden tedarik zincirlerinin şeffaf ve adil olması için BM’nin danışma grubu desteklensin.
Global Witness’tan Emily Iona Stewart durumu şöyle özetliyor: “Bu, nesilde bir kez karşılaşılabilecek bir fırsat. Brezilya, iklim adaleti konusunda öncülük ederek, temiz enerji dönüşümünün son ormanların, yerli halkların ve biyolojik çeşitliliğin pahasına gerçekleşmemesini garanti altına almalı.”