Bu köşede yıllardır, düşük katma değerli geleneksel sanayilerin çözüm olmadığını ve eninde sonunda denizin tükeneceğini yazdım. İnovasyonsuz, sadece fiyata dayalı bir rekabet şekliyle ancak bir süre daha vaziyeti idare edebilirsiniz. Düşük fiyat, bir strateji olamaz. Çünkü Bangladeş, Mısır, Çin, Fas gibi maliyetlerin sizden çok daha düşük olduğu ülkeler var.
Tek çözüm; insanların primli fiyat ödemeye razı olacakları katma değerli ürünlerdir. Bunun adı da inovasyondur.
Tekstil sektörü havlu attı. Nedeni basit: On yıllardır kendilerini dönüştürmediler. Yüksek kâr yazdıkları zamanlarda inovasyona yatırım yapmadılar. Sadece fiyata yaslanarak rekabet etmeyi seçtiler. Evet, ürünler kaliteliydi ama yeterince inovatif değildi. Global marka olacak vizyon, inovasyon, tasarım ve iş modelleri yoktu. Zaten küreselleşmeyi başaranların bugün herhangi bir problemi yok.
Asgari ücret ve enflasyon sarmalı nedeniyle diğer girdi maliyetleri artınca, fiyata dayalı rekabet işlemez hale geldi. Mısır ya da Fas’a gitmelerinin en büyük nedeni düşük işçilik maliyetleri. Elbette bu ülkelerin vergi teşvikleri ve AB ile gümrük anlaşmaları da etkili, ama asıl faktör işçilik. Peki oralarda, Türkiye’deki insan kalitesini (özellikle mühendislik ve yöneticilik profillerini) bulacaklar mı? İnovasyona dayalı üretim yapmadıkları için aramayacaklar bile.
Şimdi devletin gelip kendilerini kurtarmasını bekliyorlar. Ülke adına bu firmaların kapanması elbette acı. Neticede binlerce kişiye istihdam sağlıyorlar. Fakat gidenlerin ülkeye tekrar getirilmesiyle Türkiye ne gelişir ne de büyür.
Türkiye’nin inovasyondan başka bir yolu yok.
Benzer yıkımı; çimento, inşaat, orman ürünleri, demir-çelik, un, makarna, bisküvi vb. gibi ürüne tasarım, inovasyon, deneyim gibi hiçbir katma değer ekleyemeyen, ısrarla harcılem ürünleri ucuz fiyata satmaya çalışan tüm geleneksel sektörlerde ve ağır sanayide görebiliriz. Hâlâ bir umut varken, inovasyona dayalı bir rekabet modeline geçmeliler.
İnovasyonu başardığımızda yalnızca iç pazara değil, tüm dünyaya satarız. Marifet, bizden aldıkları fıstıkla Dubai çikolatası üretildikten sonra onun çakmasını geliştirmek değil; sıfırdan bu ürünleri yaratmak. Bunu başaracak insan gücümüz, tecrübemiz, vizyonumuz, sermayemiz, hammadde ve malzememiz var.
İnegöl’deki mobilyacılar, “Neden biz bir IKEA olamıyoruz?” diye yanıp tutuştuğunda işler dönüşmeye başlar. 4 bin üreticiden sadece biri bu hedefi başarırsa, bolgenin ve ülkenin kaderi değişir.
Maalesef bu ülkede inovasyon, delilerin işi. Konforlu sularda yüzen, koşullara göre söylem belirleyen ve liderlik etmek yerine sızlananlardan inovasyon vs çıkmaz...