Karadeniz’de yabancı savaş gemilerinin artması Rusların da daha fazla silahlanmasını teşvik edecek, böylece ortaya şu anda olmayan bir güvenlik sorunu çıkmış olacaktır.
Karadeniz’de bir güvenlik sorunu yaratıp bunu gündeme yerleştirme gayretleri devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Romanya’daki bir düşünce kuruluşu bu konuda bir konferans düzenledi. Daha önce başka toplantılar da düzenlendi. Herhalde şaşmamak gerekiyor ama Karadeniz’de uzun sınırları olmasına rağmen, Rusya toplantılara davet edilmiyor. Evet şaşmayalım çünkü Karadeniz’de bir güvenlik sorunu olduğunu söyleyenler, sorunun Rusya’dan kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Dolayısıyla güvenlik sorunu fikrini Rusya’ya karşı bir cephe oluşturmayı isteyenler destekliyorlar.
Ülkemiz, Amerika’nın kurallara uymama telkinlerine direndi
Karadeniz’i Rusları durduracak bir cephe olarak gören Amerika, burada daha güçlü bir mevcudiyeti olsun istiyor. Karadeniz’e savaş gemilerinin giriş ve çıkışlarını Montrö Sözleşmesi’ne göre düzenleyen Türkiye ise bölgeye yabancı savaş gemilerinin kurallara aykırı olarak girmelerine izin vermiyor. Ülkemiz şu ana kadar Amerika’nın kurallara uymama telkinlerine direndi. Bunun sonucu olarak Amerika hepsi NATO üyesi olan Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’da üsler kurarak Karadeniz’e uzanmaya çalışıyor. Son iki ülke eski dönemde Varşova Paktı ve Rusya’nın nüfuz bölgesi içinde yer aldıklarından, tekrar Rus hedefi olmaktan özellikle çekiniyorlar.
Bulgaristan ve Romanya Karadeniz’in güvenliğinde AB’yi de başlıca aktörlerden biri yapmak istiyorlar. Amerika’nın da desteklediği anlaşılan bu görüş önemli bir konuyu gözden kaçırıyor. AB bir ulus devlet değildir. Şu ana kadar herhangi bir dış sorun karşısında birlikte hareket edebilme kabiliyeti de sergilememiştir. Dolayısıyla, Karadeniz’in güvenliğini sağlamakta onu stratejik bir aktör kabul etmenin gerekçesini anlamak pek kolay olmamaktadır. AB üyesi büyük ülkelerden her birinin kendi dış siyaset hedefleri olduğu, AB’nin hatırı için kendi önceliklerini terk etmeyecekleri bilinmektedir. Bundan öteye, üyeler arasında Rusya ile ne türden ilişki kurulması gerektiği konusunda da farklar vardır. Bu durumda AB’nin Karadeniz’de stratejik bir aktör olacağı fikrini benimsemek gerçekten güçleşmektedir.
Belki de yanılıyorum ama bir süredir kendini yeniden Avrupa’nın en büyük gücü olma sevdasına kaptıran Almanya’nın Karadeniz’in güvenliği konusunu ön plana çıkardığından, burada AB’nin stratejik bir aktör olmasından söz ederken de aslında kendisini kast ettiğinden kuşkulanıyorum. Anlaşılabilir nedenlerle Almanlar, Almanya adının geçmesini pek istemiyorlar. Her ne kadar İkinci Dünya Savaşı üzerinden çok zaman geçmiş olsa da, bölgedeki siyasa yapımcıları hâlâ Almanya’nın, merkezi ve Doğu Avrupa’nın egemen gücü olmayı düşlediği endişesinden kendilerini kurtarmış değiller.
Ruslar, Karadeniz’i yumuşak karınları olarak görüyor
İsterseniz esas soruyu soralım: Karadeniz’de bir güvenlik sorunu var mıdır? Cevaba başlarken bölgede en uzun kıyılara sahip iki ülkenin Rusya ve Türkiye olduğunu, dolayısıyla bu iki ülkenin denizin güvenliği konusuna en yakın ilgiyi duyduklarını teslim edelim. Ruslar Karadeniz’i yumuşak karınları olarak görüyorlar, buradan yabancı güçler tarafından vurulmayı istemiyorlar. Bölgede çok büyük bir deniz gücü barındırdıklarını söyleyemeyiz. Buna karşılık Türkiye, Montrö Sözleşmesi’nin yabancı savaş gemilerinin Karadeniz’e girme ve orada kalma sürelerine harfiyen uymalarını sağlayarak, Rusya’ya yumuşak karnından bir deniz harekatı yapılacağı korkusunu ortadan kaldırmıştır. Bölgede yabancı savaş gemilerinin artması Rusların da daha fazla silahlanmasını teşvik edecek, böylece ortaya şu anda olmayan bir güvenlik sorunu çıkmış olacaktır.
Rusya’nın gerek SSCB gerek Rusya Federasyonu döneminde sınırları değiştirmeye yöneldiği biliniyor. Gürcistan’dan, daha ziyade Çerkeslerin yaşadığı toprakları alarak kendi Çerkes cumhuriyetlerine kattılar. Güvenlik gerekçeleriyle Kırım’ı da işgal ettilerse de hemen hiç bir ülke bu eylemi tanımadı. Şimdi karışık motiflerle Ukrayna ile savaşıyorlar ama savaşa girmelerini açıklarken, bunun başlıca nedenlerinden birinin Ukrayna’nın NATO üyesi olmaya yönelmesi olduğunu ifade ettiler. Rusya’nın bir melek olmadığı, bu ülkenin yayılmacı hülyalarından çekinmek gerektiği aşikar. Hatırlanması gereken husus, Rus eylemlerinin genellikle kara harekatları olduğu ve başı kara ordusunun çektiğidir. Dolayısıyla Rus yayılmacılığına karşı koyulacaksa, bunun karada yürütülmesi gerektiğidir.
Karadeniz’de güvenlik sorunu var diye endişeler ileri sürmek, bölgeye Amerika’nın da duhul etmesini teşvik ederek şimdiye kadar olmayan bir güvenlik sorunu yaratacaktır. Bu günlerde ne yapacağı belli olmayan bir Amerika’yı da olaya dahil ederek Avrupa ve Karadeniz’in güvenliğini sağlamaya çalışmanın ne kadar işe yarayacağı belli değildir. Karadeniz’de güvenliği artırma arzusunda olanların, fikirlerini uygulamaya çalışmadan önce ne yaptıkları üzerinde bir defa daha düşünmelerinde fayda vardır.