Günümüzde NATO’nun herhangi bir Avrupalı üyesi Rus saldırısı karşısında Amerika’nın yardıma koşacağına güvenmiyor.
ABD II. Dünya Savaşı’nın hakiki galibidir. Savaş Avrupa’da cereyan etmiş, Amerikan toprakları zarar görmemişti. Hatta savaşın Büyük İktisadi Buhran’ın son izlerini sildiği söylenebilir. Amerikalılar gerek Batı Avrupa’yı gerek dünyanın birçok başka yöresini şekillendiren bir düzenin mimarlığını yaptılar. Bu düzenin doğal olarak Amerika’nın da lehine işlediğine şaşmamak lazım. Örnek olarak, Amerikan dolarının uluslararası ödemelerin ana birimine dönüştüğünü verebiliriz.
Sovyetler Amerika ile rekabet edebilecek bir kamp kurmak istedilerse de sonuçta başarılı olamadılar. Sovyet hakimiyeti altına giren birçok ülke, tercih imkanı bulunca, o bloktan koptu. Bir dönem Amerika’nın tek kutuplu bir dünyaya hükmedebileceği düşünüldü fakat kısa sürede görüldü ki, iki kutuplu dünya ortadan kalkınca ülkeler nispeten özerk davranmaya, Amerika’nın itina ile kurduğu düzeni benimsemekten uzaklaşmaya başladılar. Uluslararası camia yeni bir uluslararası düzen oluşturmaya odaklandı. Henüz yeni bir model ortaya çıkmış değil, arayış devam ediyor, ortama kararsızlık hakim. Bu durum uzun zaman sürebilir çünkü hiçbir ülke Amerika’nın II. Dünya Savaşı sonrası elde ettiği güçlü konumda bulunmuyor.
Trump’ın izlediği siyaset seleflerinden ayrılıyor
ABD halihazırda dünyanın en güçlü ülkesi olmaya devam ediyor. Çin gibi rakipler ise yükseliyorlar. ABD’nin üstün konumunu ve savaş sonrası düzenini sürdürmeye çalışması anlaşılabilir. Bunu yaparken sabırlı olması, ayarlamalar yapmaya, uzlaşmaya hazır olması ve yükselen güçlerin isteklerine cevap vermeye çalışması gerekiyor. George Bush ve Obama gibi liderler ülkelerinin durumunu idrak ettikleri için, dünya liderliğini korumak maksadıyla askeri güç kullanmakla beraber, esas itibariyle ikna gücü kullanmaya, ayrıca ihtiyaç duyan fakir ülkelere cömertlik jestleri yapmaya çalıştılar.
Özellikle 2023’te tekrar başkanlık görevine seçilmesinden sonra Donald Trump’ın izlediği siyaset, seleflerinden önemli bakımlardan ayrılıyor. Yaptıkları, Amerika’nın uluslararası konumunu zayıflatabilir. Bunu görmek için Trump’ın icraatına bir göz atalım. Örneğin, Trump Avrupa’ya verilen güvenlik garantilerin geçerliliğini sorguladı. Günümüzde NATO’nun herhangi bir Avrupalı üyesi Rus saldırısı karşısında Amerika’nın yardıma koşacağına güvenmiyor. Daha önceki dönemlerde, sınanmamış olsa bile, Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin müttefik olduğu ve Amerika’nın Avrupalı dostlarını korumaya geleceğine dair bir inanç vardı. Bay Trump Avrupalıların kendilerini korumak için fazla gayret göstermediklerini, onların işini Amerikalıların yapmayacağını söyledi. Avrupa’nın savunmaya yeterince kaynak harcamadığını vurgulamakta Bay Trump haklı olabilir ama düşüncelerini o kadar kibirli ve itinasızca dile getirdi ki, artık kimse Amerikan yönetimine güvenmiyor.
Trump göçü durdurmak konusunda da ısrarlı. Yabancı işçilerin Amerikalıların yapacakları işleri kaptıkları iddiasını araştırmalar desteklemiyor. Çoğu göçmenin Amerikalı işçinin yapmak istemediği işleri yaptığı görülüyor. Amerikan toplumu göçmenlerin kıymetini herhalde kısa zamanda anlayacaktır. Ancak Bay Trump yabancı gençlerin Amerika’da okumasını da zorlaştırdı. Böylece dünyadaki en parlak öğrencilerin Amerikan kurumlarında doktora yaparak bilahare bu ülkede çalışmaya başlamalarını ve ülkeyi bilimde en ileri ülke yapmalarını da engellemiş olduğunu farkında bile değil.
Trump, Amerika’nın gücünü, iyi düşünülmeden şekillendirilmiş ve uygulamada istenilen sonucu vermeyecek amaçlar için kullanmaya çok yatkın. Amerikan donanmasının bir bölümü Latin Amerika sularında Maduro’yu iktidardan düşürmek üzere manevralar yapıyor. Kısa süre önce eğer Hristiyan nüfusa daha iyi davranmazsa Nijerya’da huzursuzluk çıkaranlara saldıracağını ilan etti. Boko Harem’den en fazla zarar gören nüfus kesiminin ülkenin kuzeyinde yaşayan Müslümanlar olduğunun farkında bile değil. Bunun yanında bir de Afganistan’a seslenerek inşaatı için çok para harcadığı Bagram üssünü geri istedi. Amerika’nın Taliban karşısında yenik düştüğünü galiba hatırlamıyor. Bütün bu talepleri yaparken, Amerika’nın müthiş askeri gücünü seferber ederek sonuca gidebileceğini sanıyor, hedef bölgelerdeki alan koşullarının ne olduğunu ise bilmiyor. Ayrıca, silahlı kuvvetleri ulusal ve uluslararası polis hizmetleri için kullanmanın onları askeri güç olarak zayıflattığını anlamış değil.
Trump Amerika’nın gücünü etkisizleştiriyor
Trump aslında Arnavutluk ve Litvanya’yı birbirine karıştıracak kadar cahil bir insan. Amerikan ordusunun, verilen her işi kısa zamanda ve etkin biçimde sonlandırabileceğine sonsuz güven duyuyor, Amerikan gücünü kullanarak dünyayı şekillendirebileceği konusunda da kendisinden son derece emin. Bu nitelikler başarısızlığın temel taşlarıdır. Dünyanın belki güçlü bir Amerika’ya ihtiyacı var ama Bay Trump Amerika’nın gücünü etkisizleştirdiği gibi, dünya siyasetini şekillendirmekteki etkisini de zayıflatıyor.