ABD ve Avrupalı müttefiklerinin Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi katmadan bir savunma hattı kurmaya çalıştığını görmemiz gerekiyor.
Bugünlerde Türkiye’de egemen olan görüşlere göre işler ülkemiz lehine gelişmektedir. Özellikle Batı dünyası oluşturabilecekleri bir birliğin veya savunma camiasının Türkiye’yi içine almadan önemli bir camia olamayacağını idrak etmeye başlamıştır vesaire. Türkiye’nin dünya siyasetinde önemli bir aktör olmak isteyen Batı Avrupa için önemli bir varlık olduğu konusunda şüphe yoktur. Ancak Türkiye’nin son dönemlerde oldukça istikrarsız davranışlar sergilediğini de hatırlamak zorundayız. Dolayısıyla Batı Avrupa gelecekte Türkiye’nin ortağı olmayacağını da hesaba katarak bir hazırlık yapmaya gerek duymuştur. Unutmayalım ki, ülkemiz tüm müttefiklerin aksi yöndeki telkinlerine rağmen Rusya’dan S-400 füzeleri almakta ısrar etmiş, BRICS ile üye olmak dahil ilişkileri geliştirmek için irtibata geçmiş, ayrıca Şanghay İşbirliği Örgütü ile de ilişkilerini güçlendirmeye yönelmiştir. Ülkemizin NATO’dan ayrılması, Rusya ve Çin ile bir güvenlik camiasında bir araya gelmesi önerisi de en yüksek mahfillerde dile getirilmiştir. Bu sözler çoğunlukla ülkemiz dostlarının bıktırıcı davranışlarına karşı söyleniyorsa da ülkemizi yöneten çevrelerde böyle bir akımı benimseyenler olduğu da biliniyor.
Batı’nın Doğu Akdeniz’de önemli bir siyaset aktörü olmak için Türkiye ile işbirliği yapması gerektiği konusunda kesin hükme varmadan, olaylara bir göz atmakta yarar vardır. Önce ABD ve Avrupalı müttefiklerinin Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi katmadan bir savunma hattı kurmaya çalıştığını görmemiz gerekiyor. Türkiye’nin Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkelerin bu denize sokacakları donanmanın gücünü ve konukluk süresini tanımlayan Montrö Anlaşması’nın hükümlerine sıkıca sarılarak gösterdiği hassasiyete karşı ABD; Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya ile işbirliği yapmaya yönelmiştir. Bulgaristan ve Romanya’nın üyesi olmasına rağmen bölgede gücünü hissettiremeyen AB de bu girişime destek vermektedir. Her ne kadar Batı’nın Türk boğazlarını kullanarak Karadeniz’e egemen olması ve Rusya’yı güneyden kuşatması böylece zorlaşmaktaysa da NATO, özellikle ABD güvenlik alanında zorluk yaşamaya alışkındır. Kaldı ki, Rusya’nın Karadeniz’de etkin bir deniz gücüne sahip olmadığı da ortaya çıkmış durumdadır.
Doğu Akdeniz’de iktisadi sınırlar konusunda anlaşmazlık var
İkinci olarak, enerji sorununa eğilebiliriz. Doğu Akdeniz’in altında büyük bir enerji potansiyelinin yattığı artık anlaşıldı. Bölgede, enerji barındıran münhasır iktisadi bölgelerin sınırlarının nasıl çizileceği konusunda yaygın uzlaşmazlıklar var. İsrail, Mısır, Rum Kıbrıs ve Yunanistan, Türkiye’yi kaale almadan denizi nasıl bölüşeceklerini belirlemişler, Türkiye’nin bunun hukuk ve hakkaniyete uygun olmadığına ilişkin itirazlarını görmezden gelmişlerdir. Farklı bir harita tekniği kullanarak münhasır iktisadi bölgelerin sınırlarını değiştirmeyi öngören ve sürece Libya’yı da katan Türk önerisiyse hala Libya parlamentosunun onayını beklemektedir. Buna ek olarak, her ne kadar doğalgazın nakli için en ucuz ve makul yol gazı Türkiye’de mevcut olan boru hatlarına bağlamak ise de alternatiflerin aranmasına devam edilmektedir. Gazın Türkiye üzerinden gönderilmesine karşı yaygın bir direnç bulunmaktadır.
Bir yandan Birleşik Devletler’in, Avrupa’nın Rus doğalgazına bağımlılığını azaltması konusundaki telkinleri, diğer yandan Doğu Akdeniz’de çıkan gazı Yunanistan üzerinden sevk konusunda ısrarı, Türkiye’nin Rus gazını ve belki de uzun vadede İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk ederek bir doğalgaz merkezi olma rüyasını sona erdirebilir. Sadece Azeri ve bir miktar Kazak gazı TANAP’ı bir ana nakil hattı yapmak için yeterli olmayacaktır.
ABD, Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’ı üs olarak seçti
Belki Türkiye’yi daha yakından ilgilendirmesi gereken gelişme Rum Kıbrıs’ın gerek araştırma gerek güvenlik operasyonları açısından bir merkeze dönüşmesidir. Fransa’ya ek olarak, kısa bir süre önce ABD de Güney Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’deki varlığını sürdürmek için bir üs olarak seçmiştir. Enerji aramalarına ilişkin operasyonlar da buradan desteklenmektedir. Ayrıca, Rusya’nın Suriye’de yeniden sürekli bir deniz üssü kazanma girişimlerine de bölgede güçlü bir Amerikan ve Avrupa varlığıyla karşı konulmuş olacaktır. İlginçtir ki, derin denizde petrol ve gaz aramak için Türkiye’nin satın aldığı gemilerin hemen hepsi Karadeniz’e gönderilmiştir. Buna karşılık, Türk donanması tartışmalı olup Türkiye’nin kendisine ait olduğunu ileri sürdüğü bölgelerde araştırma yapan Amerikan şirketlerine ait gemilerden uzak durmaktadır.
Sonuç olarak, Avrupa’nın evrensel bir güç olduğu iddiasını desteklemek için Türkiye’nin Avrupa’nın iktisadi ve güvenlik düzenlerinde yer alması gerektiği doğru olabilirse de bazı gelişmeler Avrupa’nın dünya sorunlarında Türkiye olmadan da güçlü bir ses olması için arayışların da sürdüğünü göstermektedir.