AB’ye ve hatta dünyaya Türklerin müzakerelerden kaçmadığını, ancak Rumların da herhangi bir taviz vermeye yanaşmadıklarını göstermek gerekiyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan seçimler, başkaları için olmasa bile, Türk hükümeti açısından bir sürpriz oluşturdu. Hükümetimiz görevi devreden Rum kesimi ile görüşmenin herhangi bir fayda getirmediğini benimseyen Ersin Tatar ile çalışmaya alışmıştı. Ada’nın kuzeyindeki Türk devletinin tanınması için gayret etmenin zamanının geldiğini düşünüyordu. Herhangi bir devlet Kuzey Kıbrıs’ı tanımaya yanaşmasa da Kıbrıs Cumhurbaşkanı Türk delegasyonlarının yanında Türki ve İslami toplantılara katılıyor, sıcak karşılanıyordu. Çoğu zaman da diğer ülkeler tanımaya yanaşmamakla birlikte, Türk Kıbrıs’ın katılmasını benimsiyorlardı.
Seçimlerden önce, Türk hükümeti Sayın Tatar’ın yeniden seçilmesini istediğini saklamaya çalışmıyordu, böylece izlenen siyasetin devamının sağlanması bekleniyordu. Yine de hükümet, başka bir ülkenin iç işlerine alenen karışmaktan uzak durarak, resmi olmayan mekanizmaların kullanımını yeğ tutu. Örnek vermek gerekirse, eski bir içişleri bakanı, bir futbol yıldızı ve tanınmış bir dini cemaatin lideri Ada’ya giderek mevcut cumhurbaşkanını desteklediklerini ilan ettiler. Muhtemelen yakın bir mücadele bekleniyordu. Kimse Sayın Tatar’ın seçimlerde uğrayacağı hezimeti kestiremedi.
Ülkemizi yöneten koalisyonun liderleri sonuç karşısında farklı tepkiler sergilediler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonuçtan memnun olmasa bile, seçimin ve sonucunun Kıbrıs demokrasisinin olgunluğunu teyit ettiğini vurguladı. Kazananı kutladı ve birlikte çalışmayı beklediğini söyledi. Buna karşılık küçük ortak Bahçeli mutsuzluğunu saklayamadı. Kıbrıs parlamentosuna seslenerek, seçime katılma oranının çok düşük olduğunu (%62.5), dolayısıyla seçimlerin geçersiz ilan edilmesini istedi. Orada da durmayarak, parlamentonun Türkiye’ye katılma kararı vermesini tavsiye etti. Bu fikir ne Kıbrıs’ta fazla tutuluyordu ne de Türk hükümetinin gündeminde yeri vardı. Sözleriyle kendisini süreçten dışlamış oldu. Kısa süre içinde birbirinden bir hayli farklı tercihler sergileyen koalisyon ortaklarının genelde huzurlu olan ilişkilerinde de bu sebeple zorluklar belirip belirmediğini bilahare göreceğiz.
Seçim öncesi Sayın Erhürman, Türk kamuoyuna Yunanlıların sözünü dinleyecek biri olarak tanıtıldı. Bu takdimin haklı olmadığı, düşüncesini de yansıtmadığı anlaşılıyor. Kendisi Ada’nın birleşmesi için Rum yönetimiyle görüşülebileceğini, ama Türklerin eşitlik talebinden vazgeçmeyeceğini söylüyor ki, Rum tarafı bu güne kadar bu tür taleplere her zaman hayır cevabı verdi. Bugünden sonra Rumların tutumlarını değiştirmelerini beklemek belki gereksiz ama AB’ye ve hatta dünyaya Türklerin müzakerelerden kaçmadığını, ancak Rumların da herhangi bir taviz vermeye yanaşmadıklarını göstermek gerekiyor.
Erhürman, nihai karar yetkisinin kendisinde olduğunda ısrar edecek
Erhürman, ülkesinin Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olmasını benimsiyor ama Kıbrıs’ın kendi izleyeceği siyaseti belirleyecek bağımsız bir ülke olması gerektiğini düşünüyor. Sayın Tatar Türk hükümetinin her istediğini yaptığı izlenimini yarattı. Örneğin, Ankara memnun olsun diye ilk ve orta öğretimde kız öğrencilerin başlarını örtebileceği kuralını getirmesi, seçim hezimetinde rol oynamışa benziyor. Kıbrıs’ta güçlü bir laik öğretim geleneği var. Halk Türkiye’de yapılanları taklit etmek yerine bu tür geleneklerin korunmasını daha önemli buluyor. Sanıyorum yeni cumhurbaşkanı da Türkiye ile yakın işbirliği yapmakla birlikte (başka çare de yok) nihai karar yetkisinin kendisinde olduğunda ısrar edecek.
Hiç bir şey değişmeyecek
Kıbrıs’ta Türk kesiminin siyasetinde önemli değişiklikler bekleyelim mi? Muhtemelen hayır. Yeni hükümet bir ihtimal iki tarafın birleşmesi için BM önderliğinde yapılan ve bitmek tükenmek bilmeyen toplantılara geri dönebilir. Ancak Rum tarafı Ada’da kurulacak birleşik devletin içinde bir Türk devletinin veya eyaletinin yer almasını kabul etmiyor, Türklerin nüfus içindeki payını giderek azaltmaya yöneleceği bir azınlık statüsünde olmasını istiyor. İkinci olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’ni zaten başarılı olmayan başka ülkelerin tanımasını sağlama girişimlerinin yavaşlaması beklenebilir. Üçüncü ve ümit verici gelişme, Türk ve Rum kesimleri arasında pratik işbirliğinin artmasıdır çünkü Rum tarafı Erhürman’ı birleşme yollarını arayan, işbirliği yapılabilecek biri olarak görmektedir. Ancak, en son tahlilde, kanaatim, izninizle Fransızca ifade edeyim: “Plus ça change, plus c’est la meme chose” yani hiç bir şey değişmeyecek.