Sürdürülebilirlik, yalnızca bir kavram değil; harekete geçme çağrısı. Özyeğin Üniversitesi Sürdürülebilirlik Platformu, akademik birikimi toplumsal faydaya dönüştürme hedefiyle, disiplinler arası iş birliklerini, saha-üniversite etkileşimini ve sosyal etki odaklı projeleri hayata geçiriyor.
Küresel krizlerin kesişim noktasında yer alan sürdürülebilirlik, artık yalnızca çevresel kaygılarla sınırlı değil; sosyal adaletten toplumsal cinsiyet eşitliğine, ekonomik kapsayıcılıktan katılımcı yönetişime kadar uzanan geniş bir sorumluluk alanını işaret ediyor. Böylesine çok katmanlı bir meselede en kritik rollerden biri, farklı disiplinleri ve paydaşları aynı masada bir araya getirebilecek, bilgiyle eylemi, teoriyle pratiği buluşturabilecek kurumlara düşüyor. Üniversiteler bu noktada yalnızca bilgi üreticisi değil, aynı zamanda köprü kuran aktörler olarak öne çıkıyor.
Özyeğin Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Sürdürülebilirlik Platformu, işte tam da bu misyonla yola çıkan ve her yıl gelişen örneklerden biri. Yaklaşık on yıllık geçmişiyle hem Türkiye’deki akademik ekosistemde hem de uluslararası platformlarda dikkat çeken bu yapı, sürdürülebilirliği bir dersin, bir araştırma başlığının ya da bir kampüs politikası uygulamasının ötesine taşıyor. Akademi ile sahayı buluşturan, öğrencilerle profesyonelleri aynı zeminde harekete geçiren, sosyal faydayı merkeze alan yenilikçi bir yaklaşımı temsil ediyor.
Özyeğin Üniversitesi Sürdürülebilirlik Platformu Akademik Direktörü Prof. Dr. Burcu Balçık ile, geliştirilen iş birliklerini ve sürdürülebilir kalkınma vizyonunun Türkiye’deki üniversiteler için nasıl bir sorumluluk alanı doğurduğunu konuştuk:
Misyonumuz katılımcı köprüler kurmak
“Özyeğin Üniversitesi olarak temel yaklaşımımız ‘Global Etkisi Olan Girişimci Bir Araştırma Üniversitesi Olmak.’ Sürdürülebilirlik Platformu neredeyse on yıllık bir yolun hikayesini taşıyor. Temel misyonumuz sürdürülebilirlik sorunlarına yönelik yenilikçi çözümler geliştirmek ve küresel amaçlara erişmek için paydaşlar arası katılımcı köprüler kurmak. Akademi içi ve dışı tüm paydaşlarımız ile iş birliği halinde, ihtiyaçları doğrudan paydaşlarla birlikte belirleyip onlarla birlikte çözüm alternatiflerini geliştirerek ilerliyoruz. Farklı paydaşları bir araya getirerek ve iş birlikleri geliştirerek etkili projeler oluşturmanın ve yürütmenin birçok zorluğu var. Ancak bu aynı zamanda öğretici bir yolculuk.”
Müştereklerde buluşmalar yaratmaya çalışıyoruz
“Sürdürülebilirliğin çekirdeğinde iş birliği yatıyor. Günümüzün kompleks sorunları ancak iyi tasarlanmış iş birlikleri ile çözülebilir veya çözüme yaklaştırılabilir. Tabii iş birliği dediğimizde sadece kişi sayısının artmasından bahsetmiyoruz, burada paydaşların çeşitliliği asıl itici güç oluyor. Sürdürülebilirlik alanında ne kadar kapsayıcı olursanız, ortaya koyduğunuz girişimlerin başarı ihtimali de artıyor. Bir probleme yönelik çözüm aradığınızda akademi, sivil toplum, kamu, özel sektör veya bireysel inisiyatifler potansiyel paydaşlarınız arasında yer alabilir. Sürdürülebilirlik Platformu olarak biz de köprüleri tam burada kuruyoruz. Örneğin farklı disiplinlerde hem kendi üniversitemizde hem de diğer akademik kurumlarda üretilen akademik bilgiyi yakından takip ediyoruz. Bu sayede yeni iş birliği fırsatlarını hem tespit ediyor hem de çoğu zaman çeşitli projelerle disiplinler arası iş birliği fırsatlarını yaratıyoruz. Diğer yandan Platform olarak etkimiz sadece akademide sınırlı kalmıyor. Sahadaki sivil toplum, kamu veya özel sektör gibi tüm paydaşlarla temas eden, onları anlamaya çalışan ve birbirleri arasındaki ilişkiyi kolaylaştıran bir noktada konumlanıyoruz. Aslında akademi ve saha arasındaki katalizör olmaya çalışıyoruz ve müştereklerde buluşmalar yaratmaya çalışıyoruz.”
Sürdürülebilirlik tartışmaları belirli konulara sıkışabiliyor
“Sürdürülebilirlik tartışmaları çoğu zaman belirli konulara sıkışabiliyor. Bu dünyada da sıklıkla karşılaştığımız bir konu. Özellikle regülasyonlar her ne kadar hizalayıcı ve yönlendirici olsalar da bazen spesifik bir konudaki regülasyon tüm dikkati o konuya çekip sürdürülebilirliğin diğer konularını ikinci plana atabiliyor. Yakın gündemimizde de Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) özel sektörde önemli bir ivmelenme yarattı. Fakat TSRS daha başlangıç aşamasında bir girişim olduğundan çevre ve ekonomi çok ağır basan konular. Bu nedenle kurumların odağı hızlıca çevre ve ekonomi odaklı stratejilere döndü. Diğer yandan her ne kadar ölçümü çok zorlayıcı olsa da sosyal sürdürülebilirlik tarafı da bu sürecin bir parçası olmalı. Bu tarz odağın tek bir noktaya toplanması riskini aşıp konuyu çok boyutlu tartışma seviyesine yeniden taşıma akademinin en büyük potansiyeli. Diğer yandan regülasyonlar motive edici güç de olabiliyor. Özel sektör başta olmak üzere alandaki paydaşların yönü ister istemez buraya dönüyor. Kaynaklar ayrılıyor, teşvikler veriliyor ve yatırımlar yapıyor. Ama dünyanın ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya bu düzenlemeler yetmeyecektir. Akademi olarak görünmeyeni ele almak, toplumun her kesiminin sorunlarını görünür kılmak ve geliştirilecek yeni politikalara bilimsel dayanak üretmek buradaki temel çalışma alanlarımız diyebiliriz.”
Akademiden sahaya: Sosyal etki yaratan uygulamalar
Özyeğin Üniversitesi Sürdürülebilirlik Platformu, akademik bilginin toplumsal faydaya dönüşmesini sağlayan özgün projelere imza atıyor. Bunlardan biri, 11 yıldır sürdürülen Yerel ve Kırsal Kalkınma Uzmanlık Eğitimi Sertifika Programı. Her yıl farklı bir temayla alan uzmanlarını bir araya getiren bu program, saha ile akademi arasında köprü kuruyor. Bir diğer çarpıcı örnek ise Fiba Grubu iş birliğiyle yürütülen #YükOlmasın projesi. Kadınların üstlendiği ev içi bakım emeği ve zihinsel iş yüküne dikkat çekmeyi amaçlayan bu projede, 2 bin 628 beyaz yakalı çalışanla yapılan araştırma ile bu görünmeyen yükün iş yaşamına etkileri bilimsel verilerle ortaya konmuş durumda. Elde edilen bulgular doğrultusunda eğitim içerikleri hazırlanarak proje, sahadaki sosyal etkiyi artıracak şekilde büyütülüyor.
Dönüşümün öncü aktörlerinden
Sürdürülebilir kalkınma, üniversiteler için yalnızca bir araştırma alanı değil; aynı zamanda disiplinler arası iş birlikleri kurma, toplumsal ihtiyaçlara yanıt üretme ve geleceğin liderlerini bu bilinçle yetiştirme sorumluluğunu da beraberinde getiriyor. Özyeğin Üniversitesi’nde Sürdürülebilirlik Platformu’nun doğuşu da bu vizyonla şekillenmiş. Platform, farklı uzmanlık alanlarından akademisyenleri bir araya getirerek çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları bütüncül biçimde ele alabiliyor. Bunun yanı sıra, sadece kendi öğrencilerine değil, çok paydaşlı öğrenci platformları ve sektörel programlarla daha geniş gruplara dokunma gücüne sahip. FAO iş birliğinde düzenlenen Dünya Gıda Günü etkinlikleri, İBB ile yapılan İklim ve Mobilite Datathon’u gibi girişimlerle öğrencilerin çözümün bir parçası olmasına alan açılıyor. Ayrıca SKD Türkiye ile hayata geçirilen SustainHUB programı, özel sektörde sürdürülebilirliğe liderlik edecek profesyonellerin yetişmesine katkı sunuyor.